Yeni MİT yasası iktidar hariç herkes için büyük tehlike

Siyaset bilimci Dr. Biriz Berksoy, güvenlik kurumları özellikle de emniyet teşkilatı üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. Berksoy’un ‘Türkiye’de Ordu, Polis ve İstihbarat Teşkilatları: Yakın Dönem Gelişmeler ve Reform İhtiyaçları’ başlıklı çalışması geçen yıl TESEV tarafından yayımlanmıştı. Dr. Berksoy ile bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlayan yeni MİT Yasa Tasarısı hakkında konuştuk.

FERDA BALANCAR
ferda@agos.com.tr

Siyaset bilimci Dr. Biriz Berksoy, güvenlik kurumları özellikle de emniyet teşkilatı üzerine çalışmalarıyla tanınıyor. Berksoy’un ‘Türkiye’de Ordu, Polis ve İstihbarat Teşkilatları: Yakın Dönem Gelişmeler ve Reform İhtiyaçları’ başlıklı çalışması geçen yıl TESEV tarafından yayımlanmıştı. Dr. Berksoy ile bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlayan yeni MİT Yasa Tasarısı hakkında konuştuk.

  • Sizce hükümet niçin böyle bir yasa teklifini hazırlamaya ihtiyaç duydu?

“Bu yasa teklifiyle hükümet ‘çözüm süreci’nde MİT'i yasal olarak müzakere edebilir duruma getirmek istemiş olabilir; ancak, tasarının içerdiği değişiklikler, yeni yönetim anlayışında MİT'e verilmek istenen öncelikli konumu yansıtıyor.”

Hükümetin, Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nda gerçekleştirmek istediği değişiklikler, MİT'i diğer istihbarat kurumları arasında kilit bir yere oturtacak ve hükümetin kurduğu yeni iktidar ekseninde etkin ve merkezi bir kurum haline getirecek kadar geniş çaplı değişikliklerdir. Bu değişiklikler yoluyla, MİT, bankacılık sektörü de dahil tüm kamu kurum ve kuruluşlarından, bağlayıcı olarak, bilgi ve belge talep edebilecek, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti için ayrı bir merkez oluşturacak, sızmaların yayımlanmasına hapis cezası getirilecek, ihtiyaç halinde kamu kurum ve kuruluşlarındaki teçhizatın devrini talep edebilecektir. Bu, tüm toplumun kişisel bilgileri üzerinde mutlak bir hakimiyet demektir. Ayrıca, MİT'e halihazırda sağlanan koruma zırhı, MİT mensuplarının tanıklık yapmaktan ve istihbari faaliyetler için görevlendirilenlerin sorumluluktan muaf tutulması yoluyla daha da güçlendirilecektir. Bu değişiklikler, MİT'in mevzuatta tanımlanmış ve ‘Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliği’ gibi son derece muğlak ibareler içeren görev tanımıyla birlikte düşünülmelidir. Böylece MİT'in yeni kurulan iktidar ekseninde, denetime kapalı ancak ülke genelinde istihbarata hakim bir kurum olarak edindiği merkezi konum daha da belirginleşecek.

  • Bu yasa teklifinin arka planında ne var?

Bu yasa teklifinin arka planında ne var diye bakılacak olursa, burada hem yapısal, hem de konjonktürel nedenleri görmek mümkün. Yapısal nedenler, 2000'lerde AKP'nin devlet formunda ve yönetim anlayışında gerçekleştirdiği dönüşümle ilgilidir. Bu dönüşüm, AB'ye uyum sürecinde ordu, yargı ve polis teşkilatını ilgilendiren çeşitli yasalarda yapılan değişikliklerle sağlandı. Böylece askeri vesayet rejimi ve ordunun özellikle MGK yoluyla hakim olduğu ‘milli güvenlik devleti’ yerini, yürütmenin hükümet kanadının hakim bir konuma yerleştiği ve ‘güvenlik devleti’ olarak tanımlanabilecek bir devlet formuna bıraktı. Bu süreçte, özellikle 2005'te yeni TCK'nın yürürlüğe girmesi, Terörle Mücadele Kanunu'ndaki 2006 değişiklikleri ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'ndaki 2007 değişiklikleri, hükümet-polis-yargı üzerinden yeni bir iktidar hattının kurgulanmasını mümkün kıldı. Bu iktidar hattında, hem polis teşkilatı hem de yargı, Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi alternatif iktidar odaklarına karşı ve KCK davası ile Gezi direnişinde gözlemlendiği gibi siyasi muhalefetin özellikle Kürt özgürlük hareketinin, pasifize edilmesine yönelik birer yönetim aygıtı olarak aktif rol aldılar. Bu iktidar hattı, istihbarat odaklı, ‘risk’i asgari düzeye çekmeye yönelik önleyici stratejilere dayalı yeni bir yönetim anlayışı üzerinden işliyor. Örgüt üyesi olmadan örgüt üyesi gibi yargılanmayı sağlayan ve esas olarak protesto hakkını hedefleyen TCK 220. madde, TMK 7. madde gibi yasal düzenlemelerle sağlanan istisnai yetkiler, siyasi muhalefeti pasifize etmeyi, siyasal alanı düzenlenmeyi ve bu işleyişi mümkün kılıyor. 1990'ların sonundan itibaren ordunun hakimiyetinden sıyrılarak, özellikle AKP'nin iktidara gelmesi ile hükümetle yakın mesai içinde çalışmaya başlayan MİT de bir istihbarat kurumu olarak bu iktidar hattındaki yerini aldı.

  • Sık sık gündeme gelen istihbarat kurumları arasındaki uyumsuzluk bu yasa ile önlenebilecek mi?

MİT, halihazırda var olan mevzuat ile son derece geniş bir yetki ve görev alanı içerisinde hareket edebilmektedir. Kurumun, teklif yasalaştığında, ülke çapında toplanacak istihbarat açısından daha da muktedir bir konuma taşınacağı açıktır. Bu açıdan bakıldığında hükümetin istihbaratta uyumsuzluk gibi bir tasasının kalmayacağı tahmin edilebilir; ancak kişisel bilgilerin ve özel hayatın gizliliği ve siyasal muhalefetin herhangi bir baskıya maruz kalmadan iş görebilmesi açısından tehlikeli bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Geçtiğimiz Şubat ayında, MİT yetkilileri, İçişleri Komisyonu'nun AKP'li üyeleriyle toplantı yapmışlar ve tanınması planlanan yeni yetkileri, 'kurumun bu yetkileri zaten gizli yönetmelikle kullandığı' argümanıyla meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Ancak, MİT'in bu yetkileri itiraza mahal bırakmayacak şekilde yasal bir dayanakla ve sistematik olarak uygulamaya sokmasının açıkça niteliksel bir değişime delalet ettiği ve tehlikeli olduğu söylenebilir.

  • Bu yasa teklifiyle Türkiye’nin bir istihbarat devleti haline dönüşeceği yolundaki eleştirilere katılıyor musunuz?

“Kişisel bilgilerin ve özel hayatın gizliliği ve siyasal muhalefetin herhangi bir baskıya maruz kalmadan iş görebilmesi açısından tehlikeli bir düzenlemeyle karşı karşıyayız.”

Daha önce de belirttiğim gibi AKP hükümetlerinin özellikle 2000'lerin ortasında itibaren oluşturdukları 'güvenlik' eksenli yeni yönetim anlayışı, istihbarat odaklı ve önleyici stratejilere dayalı bir yönetim anlayışıdır. Dolayısıyla, 'güvenlik devleti' olarak tanımladığım yeni devlet formu, aynı zamanda bir istihbarat devletidir ve bu yasa teklifinden çok önce inşa edilmeye başlanmıştır. Örneğin,  PVSK’nın telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespitine yönelik ek 7. maddesine 2005 yılında eklenen fıkralar bunun açık bir kanıtıdır. Özellikle maddedeki iki unsur buna kanıt olarak gösterilebilir. Bunlardan birincisi, maddede belirtilen “önleme” eylemidir. Polis, 'devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne', Anayasa düzenine ve genel güvenliğe dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak üzere iletişimin tespitine gidebilecektir. Söz konusu  “önleyici” ibaresi herhangi bir suç oluşmadan dahi telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitini mümkün kılmaktadır. Gerçekleşmiş bir suçun varlığı aranmadığına göre, bu maddenin mantıki sonucu aslında tüm Türkiye’nin dinlenebileceğidir ki, bu bir vaka olarak da yaşanmıştır. Haziran 2008'de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin Türkiye genelinde iletişim araçlarıyla yapılan tüm görüşme detaylarının Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından temin edilip Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına verilmesi kararı aldığı ortaya çıkmıştır. Maddedeki ikinci sorunlu unsur ise bu yetkilerin denetimine ilişkindir. Bu yetkilerin kullanımının denetimi sadece kurum içinde veya bakanlık teftiş elemanlarınca yapılacaktır. Dolayısıyla, bu yasa teklifi ile söz konusu olan, aslında MİT'in zaten kurulma sürecine girmiş ve aynı zamanda bir 'istihbarat devleti' olarak da tanımlanabilecek devlet yapısı içerisindeki rolünün tahkim edilmesidir. Yani, bir anlamda MİT'in ayrıcalıklı ve öncelikli bir konuma yerleştirilmesidir. 

  • Kürt sorununu çözüm sürecinde ön planda olan MİT’in toplum nezdindeki kurumsal meşruiyetini artımak ve böylelikle Kürt siyasetinin müzakere talebini MİT üstünden gerçekleştirmek için hükümetin böyle bir yasa teklifi hazırladığı yolundaki görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yasa teklifinde bulunan, MİT mensuplarının tutuklular/hükümlülerle görüşebilmesi ve 'terör örgütleri'yle irtibat kurabilmesine yönelik maddesinin bu amaçla oluşturulduğu söylenebilir.  Ancak tasarının arkasındaki tek amacın bu olmadığı da iddia edilebilir. Eğer AKP hükümetleri, 2000'lerin ortasından itibaren istihbarat odaklı otoriter bir yönetim anlayışını yürürlüğe sokmamış olsaydı, sorudaki ihtimal tek başına hayli inandırıcı olabilirdi. Ancak, polis teşkilatının yetkilerini arttıran yasal düzenlemeler ve yargıyı özellikle Kürt hareketini pasifize etmeye yönelik bir yönetim aygıtına dönüştüren TCK ve TMK değişiklikleri bu argümanı tek başına inandırıcı olmaktan uzaklaştırıyor. Bu kuşkuyu, tabii, hükümetin Kürt sorununun çözümüne yönelik ortaya koyduğu somut yaklaşımla da desteklemek mümkündür. Zira, Kürt halkının ana dilde eğitim ve demokratik özerklik gibi birçok kültürel ve siyasi hak taleplerine, hükümet 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'yle karşılık vermiştir. Tek bayrak, tek millet, tek vatan gibi sloganlarla desteklenen bu proje, hükümetin bu sorunun çözümüne yönelik hayli sınırlı yaklaşımını ortaya koymaktadır. Zaten bu nedenle de, hükümet, her ne kadar halihazırda cemaatle bir savaş içine girmiş olsa da, KCK davalarının açılış sürecinde, bu süreçte etkili olduğu anlaşılan cemaatle ittifak içerisinde olmuştur. Dolayısıyla, bu yasa teklifiyle hükümet 'çözüm süreci' olarak adlandırılan süreçte MİT'i yasal olarak müzakere edebilir duruma getirmek istemiş olabilir; ancak, tasarının içerdiği değişiklikler, kanımca, esasen, istihbarata dayalı yeni yönetim anlayışında MİT'e verilmek istenen öncelikli konumu yansıtmaktadır.

  • Emniyet İstihbarat Dairesi özellikle son 10 yılda ağırlıklı olarak da Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında ciddi eleştiriler aldı. Bu yasa teklifinin bir amacının da Emniyet İstihbarat’ı pasifize etmek olduğu yolundaki görüşlere katılıyor musunuz?

Emniyet İstihbarat Dairesi'nin, Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında ciddi eleştiriler almasından dolayı değil ama hükümetin emniyet istihbaratında etkin olduğu anlaşılan Cemaatle girdiği güç savaşının ve akabinde birimde peyderpey gerçekleştirilen geniş çaplı operasyonların ve değişikliklerin bu birimi pasif bir konuma taşıdığı söylenebilir. Daha önce, hükümet, istihbaratın merkezi bir kurumda toplanması amacıyla Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı'nı kurmuş; ancak istihbarat birimlerinin arasındaki anlaşmazlık nedeniyle, hükümetçe amaçlanan işlerlik bu kurumca sağlanamamıştı. Bu bağlamda, hükümet'in son derece önemsediği istihbarata hakim olma konusunda MİT'i merkezi bir kurum olarak öne çıkardığı anlaşılıyor. İçine girilen dönemecin hem polis istihbaratı, hem de MİT açısından nasıl sonuçlar üreteceği önümüzdeki yıllarda belirginleşecek. Ancak halihazırda, hükümetin MİT'i istihbaratın merkezi haline getirdiği ve bu bağlamda diğer istihbari birimlerin ağırlıklarının kısmen azaldığı söylenebilir.   

Kategoriler

Güncel Gündem

Etiketler

ordu Biriz Berksoy