Dünyanın Ermeni Soykırımı’yla tanıştığı yıl: 1965

Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı olan 2015’e bir yıl kala, Soykırımın 50. yılıyla ilgili bir kitap yayımlandı. Gazeteciler Serdar Korucu ve Aris Nalcı’nın, Soykırımın 50. yılında Türkiye medyasında yer alan haberleri mercek altına aldıkları ‘1965’ adlı kitap, Ermeni Kültür Yayınları aracılığıyla buluşacak. Kitap, Ermenilerin 1965’te dünyanın dört bir yanında düzenledikleri anma etkinliklerini bugüne aktarıyor.

EMRE ERTANİ
emreertani@agos.com.tr

Serdar Korucu

Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı olan 2015’e bir yıl kala, Soykırımın 50. yılıyla ilgili bir kitap yayımlandı. Gazeteciler Serdar Korucu ve Aris Nalcı’nın, Soykırımın 50. yılında Türkiye medyasında yer alan haberleri mercek altına aldıkları ‘1965’ adlı kitap, Ermeni Kültür Yayınları aracılığıyla buluşacak. Kitap, Ermenilerin 1965’te dünyanın dört bir yanında düzenledikleri anma etkinliklerini bugüne aktarıyor. Kitap, 50 yıl önceki 24 Nisan’da neler yaşandığını, hangi dinamiklerin etken olduğunu, dünya kamuoyunda soykırımın nasıl yankılandığını bugüne taşıyor.

Lübnan’da organize olan bir grup Ermeninin öncülüğünde tüm dünyaya yayılarak ‘diaspora siyaseti’nin temellerinin atıldığı 1965’te, soykırımla ilk kez bu kadar dolaysız yüzleşen Ankara’nın tutumu, kamuoyundaki yankısını ve tabii Türkiye Ermenilerinin yaşadıklarını medyanın merceğinden okumak mümkün.

1965’te yayımlanan Türkiye’deki gazete ve dergilerden bir derleme sunan ‘1965’ adlı kitapta, Türkçe yayımlanan Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Haber, Hürriyet, Milliyet, Ulus, Tercüman, Yeni İstanbul, Yeni Gazete ve Zafer gazeteleri ile Akbaba ve Yön dergilerinden ayrıca Ermenice yayımlanan Jamanak ve Marmara gazetelerinden makale ve haberler yer alıyor.

Anadolu Ajansı’nın yayımladığı haberler, gazetelerin yurtdışındaki temsilcilerinin özel dosyaları, resmi ‘Türk Tarih Tezi’nin ruhunu yansıtan sütunlar ve karikatürlerle, bugün isimleri kamuoyunda farklı algılanan yazarların o günkü bakış açılarını yansıtan yazılarını da ‘1965’te bulmak mümkün. Tüm bu bilgi ve belgeleri bir araya toplayan çalışma, aynı zamanda okuyucuya kupürleri arşivleme imkânı da sunuyor.

Hep aynı kaygılar

Aris Nalcı

Gazeteci Serdar Korucu, neden böyle bir çalışma yaptıklarını şu sözlerle aktarıyor: “Ermeni Soykırımı’nın 100. yılına çok az bir zaman kaldı ama bu olayın bir de 50. yılı var. 1965 aynı zamanda Ermeni Soykırımı’nın kitlesel olarak anıldığı bir tarih. 100. yıla girerken Ankara tedirgin, medya nasıl bir konum alacağını bilemiyor. Herkes Diaspora Ermenilerinin ne yapacağını bekliyor. Kaç ülke soykırımı tanır, ABD’den atak gelir mi diye kaygılanılıyor.”

‘Dış mihrak’ argümanının medyada o günlerde de çok fazla kullanıldığı vurgulayan Korucu, “Ermeniler bu iddiaları kendileri öne sürmüyor, Rumlar onları kışkırtıyor” şeklinde yazıların da kaleme alındığına dikkat çekiyor. Türkiye’nin Ermeni Soykırımı’na karşı oluşturduğu tezin Kıbrıs üzerinden kurgulandığını dile getiren Korucu, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Hürriyet’in Ankara muhabiri Cüneyt Arcayürek’in ‘Rumların tahrikiyle Ermeniler, katliamın 50. yılını anacak’ başlıklı haberine göre, planların arkasında sadece Yunanistan’ın çıkarları vardı. Arcayürek, iddiasını 25 Ocak 1965’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan Kıbrıs Dışişleri Bakanı Spiros Kipriyanu’nun sözlerine dayandırıyordu. Kipriyanu, ‘Kıbrıs’ta Rum vahşetinden bahsediyorlar… Nisan’ın 24’ünde Türklerin Ermenilere yaptığı vahşetin ne derecede olduğunu bütün dünya görecektir’ demişti.”

Diaspora Ermenilerinin 1965’te ilk defa kitlesel soykırım anması yaptığını vurgulayan Korucu, “Türkiye basınında Ermeni Soykırımı’nı tanıyan ya da savunan ülkeye, kendi geçmişiyle yargılama hamlesi yapılıyor. Le Monde’da Ermeni Soykırımı’yla ilgili bir yazı çıktığında, ‘Fransızların Afrika’da öldürdükleri Ermeni halkından 10 kat fazladır’ gibi karşılıklar veriliyor” sözleriyle, aslında Türkiye basınında 50 yılda pek bir değişiklik olmadığına dikkat çekiyor. 

Korucu, 50 yılda değişmeyen bir başka noktayı da anlatıyor: “Bugün de devam eden sadakat ispatı ısrarla isteniyor. Bunu da ilk kez dönemin Hürriyet muhabiri Cüneyt Arcayürek, gündeme getiriyor. Arcayürek, soykırım gündeme gelince ‘Buna en doğru karşılığı Ermeni vatandaşlarımız verecektir’ diye yazınca, Türkiye’de yaşayan Ermenilerden sadakat yeminleri gelmeye başlıyor. Gazetelerde Türkiyeli Ermenilerden gelen mektuplara yer veriliyor.”

Lübnanlı Ermenilere Cemal Paşa hatırlatması yapıldığına dikkat çeken Korucu, “Bugün hayattaysanız Cemal Paşa sayesindedir” deniyor. İnsanlar sürülmüş ve akrabaları öldürülmüş ama hâlâ Osmanlı’ya minnet duyması bekleniyor” diyor.

Aziz Nesin’in iddiası

Aris Nalcı ise, sol medyanın tavrına dikkat çekiyor. Aziz Nesin’in ‘Parmak’ başlıklı yazısında “Amerikalılar kışkırttı (Ermenileri) bunları” dediğini anımsatan Nalcı, “Sağcı-solcu herkes ‘dış mihrak’ argümanına sarılmış. Kıbrıs’ın yanı sıra kadim düşman İsrail ve Mısır da suçlanıyor Ermenileri kışkırtmakla. Mısır’ın, Türkiye’nin bölgesel güç olmasını istemediği için Ermenilere destek verildiğinden bahsediliyor” diye konuşuyor.

Sol ezilenlerin yanında durmayı tercih etmediğini söyleyen Nalcı, Ermenilere bakışı şöyle özetliyor: “Sol medyada Ermeniler, emperyalistlerin oyuncağı olarak niteleniyor. Onlara göre Ruslar, I. Dünya Savaşı zamanında Anadolu’ya inmek için Ermenileri kullandı. Bugün de ABD kullanıyor. Ermeniler sürekli oyuna geliyorlar, ‘neyse ki bizim Ermenilerimiz bu durumu çok iyi anlıyor’, deyip topu Türkiyeli Ermenilere atıyorlar.”

Soykırımın tanınması için Lübnan’da ilk çalışmaların yapıldığının altını çizen Nalcı, “Lübnan entelektüel birikim açısından gelişmiş bir yer. Taşnaklar, Hınçaklar, Ramgavarlar orada” diyor. Ermeni karşıtı tezin basın üzerinden hazırlandığını söyleyen Nalcı, “Beyrut ya da ABD Ermenilerine yanıt verilecekse eğer, hiç Ankara’daki birinden görüş almadan gazeteciler ‘gerekli’ yanıtı veriyorlar. Hemen kalemler kılıca dönüşüyor. Haberlerdeki dil de köşe yazısı gibi, ‘hain Ermeni’ tamlaması çok kullanılıyor” sözleriyle, Ermeniler hakkında yazılan haberlerin diline dikkat çekiyor.

Köşe yazarlarının büyük bölümünün Ermenileri ne kadar sevdiklerinden dem vurduğunu belirten Nalcı, Ermenilerin Osmanlı’ya ne kadar büyük hizmetlerde bulunduğunun da sık sık vurguandığını aktarıyor: “Ama Rumlar konusunda ise tavır hep aynı. Osmanlı zamanında da Rumlar korkunç. 1965 Kıbrıs olaylarından dolayı da Rumlarla ilişkiler çok kötü. ‘Kıbrıslı Türk kardeşlerimiz öldürülürken Rumlar çelenk koymadı, acılarını bildirmedi ama bakın Ermeniler Türk kalbi taşıyorlar ki, Diaspora Ermenilerinin yaptıklarına çok üzülüp Cumhuriyet Anıtı’na çelenk koydular, Atatürk’ün çocuklarıyız biz dediler’ deniyor. Halka ‘Bizim Ermeniler iyi, diaspora kötü’ fikri o dönemde zerk ediliyor.”


‘Türk Cenosidi’nin  50. yıldönümü’

Milliyet gazetesinin Washington muhabiri Osman Aykut, 9 Nisan’da ‘Ermenileri tahrik başladı’ başlıklı köşe yazısında, ‘Rum tahriki’ iddiasını yineleyip, Türkler ile Ermeniler arasındaki tarihi dostluğu hatırlatarak, Ermenilerin ağzından onların Türk halkına olan bağlılıkları dile getiriyordu. Aykut’un yazısında, Türkiye basınında ilk kez ‘soykırım’ ya da dönemin ifadesi ile ‘cenosid’ tanımının 1915 için kullanılmak istendiği de şöyle aktarılıyordu:

“Amerika’da bulunmuş veya Amerika’da seyahat etmiş Türklerin ekserisi, aşağı yukarı hep aynı şeyi yaşamışlardır: Bir toplantıda bir dükkânda veya sokakta rastladıkları bir Ermeni, onların Türk olduğunu anlayınca evvela duraklamış, sonra da bağrını açmış, gözleri yaşararak müşterek şeylerimizi anmış ve Türk’e dört elle yardımcı olmaya çalışmıştır! Ermenilerin Türklerden nefreti, yıllarca evvelki kara günler kadar sun’i ve maksatlı tahriklerin neticesidir; pek derine inmez. Bütün makul Ermeniler o günlerin, herkesin ıstırap çektiği müşterek kara günler olarak bir an evvel unutulması ve Türklerle iyi münasebetlerin kurulmasını dilerler. Bu sefer Rumların da işbirliği ile katliamın Türk ‘Cenosidinin’ 50. yıldönümünü anmak bahanesiyle iki kardeş milletin arasına tekrar nifak sokmaya, kötü hisleri canlandırmaya ve asla gerçekleşmesine imkân olmadığını kendileri de bildikleri ‘Ermenistan Hayali’ ile zavallıları kandırmaya çalışmaktadır.”


Türkiyeli Ermenilerden Atatürk’e çelenk

Ankara cephesinde, Diaspora Ermenilerine en iyi cevap olarak görülen Türkiyeli bir grup Ermeni, Taksim anıtına çelenk koyarak Türkiye’ye ve Atatürk’e bağlılıklarını dile getiriyordu.

Türkiye’de 80 bin Ermeni’nin yaşadığı her fırsatta belirtilirken, İstanbul Taksim Meydanı’ndaki 30 kişilik heyet, gazetelerin kanaatine göre bütün Ermeni nüfusu temsil ediyordu. Haber, Milliyet, Hürriyet, Yeni Gazete ve Haber gazetelerinde Anadolu Ajansı kaynak gösterilerek şu ifadeler yer alıyordu:

“Türkiye’de yaşamakta olan Ermenilerin büyük çoğunluğunun yaşadığı İstanbul’daki ileri gelenleri 2,5 metre boyunda kırmızı beyaz karanfillerle 500 liraya yaptırdıkları büyük bir çelengi Taksim Cumhuriyet Abidesi’ne dün sabah koymuşlardır. Çelenk koyanlar arasında eski İstanbul senatörü Berç Turan da bulunduğu halde Şehir ve Belediye Meclisi azaları, avukatlar, mühendisler ve doktorlar da vardı. Çelenk üzerindeki bantta şu cümleler yazılı bulunuyordu: “Aziz Atatürk, huzurunda, Türk Milletine şükran ve kardeşlik hislerimizi arz ederiz.”


Türkiye Ermenileri’nden tek muhalif eylem

Türkiye’deki Ermeniler, çoğu kez basında ‘sadakat’lerini gösterdiler.  Ancak ilk kez 27 Nisan’da Ulus gazetesinin ilk sayfasında bir grup üniversiteli Ermeni gencin Türkiye’yi protesto eden eylemini konu edinen bir haber yayınlamdı. Kısaca geçiştirilen bu haber, aslında Türkiye Ermeni toplumunun genç kesiminin gazetelerde gösterilen ve Ermeni toplumuna mal edilen yazılar ve mektuplarla hemfikir olmadıklarının en açık göstergesiydi. Haberde şu ifadeler yer alıyordu:

Beyanname dağıtmak isteyen öğrenciler ele geçirildi.

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesine Türkçe öğrenmek için gönderildikleri ve fakat sinsi emellerini 10 bin kadar beyanname ile bazı çevrelere yaymak isteyen bir Ermeniler grubunun, Siyasi Polis tarafından yakalandığı ve basılan beyannamelerin de ele geçirildiği açıklanmıştır. Basın Bürosu’ndan kaç kişinin yakalandığı, beyannamelerin nerede ele geçirildiği yolunda tamamlayıcı bilgi verilmemiştir. Basın Bürosu, yakalanan Ermenilerin bugün suçüstü mahkemesine sevk edileceklerini bildirmiştir.”


Sovyet Ermenistanı’nda  Soykırım anması

Diaspora’da Ermeni Soykırımı’nın 50. yılı mitinglerle anılmaya çalışılırken, Ermenistan’da da bir hareketlilik vardı. 1965’te Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne bağlı olan Ermenistan’da, bu çok da kolay olmayacaktı.  Ancak yine de Sovyet sistemi, Ermenilerin 1915’i anmasına engel olmayacaktı. 1965 yılının Nisan ayı yaklaştıkça Ermenistan’da daha sonra bağımsızlığın sembolü olacak isimler, siyasi arenada öne çıkmaya başladılar. Bunlardan biri Silva Gabudikyan, diğeri ise ünlü Ermeni edebiyatçı Baruyr Sevag’dı.

Ermenistan’da 24 Nisan günü yapılan gösteriler, ‘1965 Yerevan mitingleri’ olarak tarihe geçti. Amacı 1915’te ölenleri anmak ve Batı Ermenistan’ın tahsisi olarak belirlenen mitingin, Ermeni Soykırımı’nın uluslararası arenada tanınması için bugüne kadar sürecek mücadelenin başlangıcı olarak kabul edildi. 24 Nisan 1965’te Sovyetler Birliği tarihinde ilk kez 100 bin kişilik bir kitle, Ermenistan Opera Meydanı’nda toplanarak protesto gösterisi düzenlediler. Gösteride, Yerevan’da soykırımda ölenlerin anısına bir anıtın yapılması da talep ediliyordu.

Sovyet Ermenistan’ında yayımlanan SovietArmenia / SovietHayastan gazetesi şunları yazıyordu:

“Mitingin posterlerinde ‘Ermeni sorununa çözüm’ yazıyordu. Meydanda toplananlar Nahçıvan ve Karabağ sloganları da atarak ‘Bizim topraklarımız, bizim topraklarımız’ diye bağırıyorlardı. Ermenistan’da 1967’de yapımı tamamlanan Dzidzernagapert kompleksinin (Soykırım Anıtı) bu mitingler sonucunda ortaya çıkan bir ihtiyacı karşılamak için inşa edildiği de söylenir.


‘Ermenileri kışkırtan Rumlardır’

Ulus gazetesi, Ermeni Soykırım anmalarını doğrudan Kıbrıs sorununa bağlıyordu. Daha önce de Diaspora Ermenilerine ‘Ermeni mezalimini’ hatırlatan CHP Kars Milletvekili Hasan Erdoğan, Ulus gazetesinin haberinde de baş aktördü:

“CHP Kars Milletvekili Erdoğan, dün Meclis’te Ermeni tahrikleri ile ilgili gündem dışı bir konuşma yaptı. Millet Meclisi’nde dün gündem dışı bir konuşma yapan CHP Kars Milletvekili Hasan Erdoğan, Ermenilerin Lübnan’da yapmak istedikleri Türkiye aleyhindeki nümayişi kastederek ‘Bir zamanlar Anadolu’da on binlerce masum, Türkü hunharca katleden Ermeni komitecilerinin şimdi de Rumların teşvikiyle bu yola başvurmaları aklın alacağı yüzsüzlüklerden değildir’ demiştir. Hasan Erdoğan özetle şunları söylemiştir: Dış düşmanlarımızın tahrikiyle bazı komşu memleketlerdeki Anadolu asıllı Ermenilerin Türkiye aleyhine yapmak istedikleri nümayiş haberleri yurdumuzda geniş ölçüde infiale sebep olmaktadır. Lübnan hükümetinin bu nümayişe izin vermemesi memnuniyet verici bir haldir. Ancak bu tahriklerin nereden geldiğini de hatırdan çıkarmamak ve bu gibi haberler karşısında Ermeni mezalimine uğramış bölgelerdeki infiâli gözden ırak tutmamak gerektir.”


‘Ermeniler egemen millet Türkler ile en fazla kaynayabilen azınlık’

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Ecvet Güresin’in yazısında, Ermenilerle ‘millet-i sadıka’ ilişkisi hatırlatılıyor, bağlılık mesajları ‘olağan’ bulunuyordu:

“Lübnan’daki Ermeni kıpırdanmalarının Türkiye’de hiçbir şekilde tasvip görmediği, gerek Ermeni vatandaşlarımızın bize gönderdikleri mektuplarda, gerekse Gregoryan Ermeni Patriği Sayın Şınork Kalustyan’ın demecinde belirtiliyor. Katolik Ermeniler de aynı tepkiyi gösteriyorlar. Zaten Ermenilerin Türkiye’de daha başka türlü bir tutuma girecekleri beklenemezdi.

Gerçi yarım asır önce yine Taşnak ve Hınçakların tahrikleriyle Türklerle Ermeniler arasında üzücü olaylar geçmiş ve Ermeniler kadar Türkler de ıstıraplı günler yaşamışlardır. Ama bütün bunlar günahlarıyla, üzüntüleriyle tarihe mal olmuştur. Artık o sayfaları yeniden çevirip eskinin küllerini deşmenin anlamı yoktur. Bunun yanında, Türkiye’de azınlıklar içinde Ermenilerin âdetleri, yaşayışları incelenirse görülür ki, Osmanlı devrinden bugüne kadar egemen millet olan Türklerle en fazla kaynaşabilenler Ermenilerdir. Hatta bırakınız Türkiye’dekileri, yurtdışında yaşayan ve Türkiye’ye giremeyen Ermeniler bile bulundukları yerlerde âdetlerini yaşayışlarını değiştirmemişlerdir ve çoğunda Türkiye hasreti, Türkiye’ye karşı ilgi belirli haldedir. Bu bakımdan Ermeni vatandaşlarımızın gösterdikleri tepki bir gösterişten çok samimi duygularının bu olay vesilesiyle açığa vuruluşudur.”

Güresin, yazısında Beyrut’taki soykırım mitingiyle ilgili Türkiye adına da ‘özeleştiri’ yapıyordu. Onun bakış açısına göre sorunun nedeni belliydi: Ankara’nın Ermeni politikası yoktu. Güresin şöyle yazıyordu:

“Bizim Türkiye’yi bu kadar yakından ilgilendirmesi gerektiği halde bir Ermeni politikamız yoktur. Mesela Kahire Radyosu her gün bir saat Ermenice yayın yapar. Mısır Basın-Yayın Teşkilatının hazırladığı Ermenice bültenlerle Ermeni teşekküllerine bilgi verilir. Bir kısım Ermenilerin etkisinde bulunan büyük gazetelerle Mısır arasında devamlı irtibat sağlanabilmiştir. Türkiye için de bu temasları kurabilmek, hiç değilse aklı başında ve Türkiye’ye bağlı Ermeni gazetecilere, politikacılara meseleleri anlatabilmek son derece kolaydır. Ne var ki bunlar yapılmamıştır ve şimdi hareketsizliğin, umursamazlığın neticeleri görülmeye başlanmıştır.”


Ermeni vatandaşlardan ‘sadığız’ mektupları 

11 Nisan’da Cumhuriyet gazetesinde yazısı çıkan Antuvan Doğanalp’in yazısında hem ‘Ermenilerin kullanıldığı iddiaları’ vardı, hem de Türkiye kamuoyunun o dönemlerde de çok sevdiği ‘Ya sev, ya terk et’ mantığı…

“Ermenilerin gösterisinde 150 bin kişi katılacakmış haberini ifade eden yazıyı bir Türk vatandaşı olarak nefretle karşıladım. Benim bildiğim tek şey tertip ve tahriklerin Cumhuriyet devrinde doğmuş, bizlere iğrenç geldiğidir. Bu hadiselerin esası ne Ermeni meselesi, ne de Ermenistan işidir; kanaatimce bu tertipler, Türk’e kötülük yapmak için Türk düşmanlarının işidir. (…) Vatanımız için yapacak işlerimiz çok. El ele vermeli, tek ses tek vücut olduğumuzu ilan etmeli, iktisadi kurtuluş savaşımızı zaferle neticelendirmeye çalışmalıyız. Her şeyimiz vatanımızın iyiliğine ve yükselmesine bağlı. Bizleri hiç kimse birbirimize düşüremeyecek, kendi istek ve menfaatlerine alet edemeyecektir. Bu topraklarda Türk doğduk, gerekirse Türk olarak öleceğiz. Dost, düşman bunu böylece bilsinler.”

Kategoriler

Güncel Azınlıklar