İyileşme adaletle olacak

Suzanne Khardalian: “Bizim geri dönmemize yardım edin. Gelip ölülerimizi bulalım ve onları usulüne göre gömebilelim. Toplu mezarlarımızı bulmamıza ve onları anıtlara çevirip, kaybettiklerimizi onurlandırmamıza yardımcı olun.”

SUZANNE KHARDALİAN

SUZANNE KHARDALİAN: Beyrut doğumlu yönetmen. Beyrut ve Paris’te gazetecilik eğitimi aldı ve Paris’te Ermeni gazetesi Gamk’ın (İrade) editörlüğünü yaptı. 1987 yılında Stockholm’e yerleşen Khardalian, 1988 yılında ‘Ararat’a Dönüş’ filmi ile belgesel yönetmenliğine başladı. 2012 yılında çektiği ‘Büyükannemin Dövmeleri’ filmi ile soykırımdan sağ kurtulan büyükannesinin hikâyesini sinemaya taşıdı.

Hiç görmediğim yerlerin ve isimlerin zihnime kazınmış olması çok absürt. Kars, Van, Ahtamar, Malatya, Maraş ve Adıyaman gibi yerlerin görünmez haritaları, âdeta bedenimde birer dövme. Hepsini ezbere biliyorum. Belki eski haritalar ama aynı zamanda bugünün Türkiyesi’nin haritaları.

Memleketimden tuhaf ayrıntılar, sesler ve kokular bana geçmiş durumda. Van Gölü’ndeki o şahane balığı, Diyarbakır’ın muhteşem karpuzlarını, Sasun’a yağmur yağdığında toprağın nasıl koktuğunu biliyorum. Nasıl olur da, bire bir tecrübe etmediğim şeyler hakkında bu kadar çok bilgim olur? Yanıt çok basit; çünkü kodlanmış bir hafızasıyla doğdum. Memleketin, kaybedilen yurdun hafızası...

Babamın annesi ve babası Maraş ve Adıyaman’dan, annemin annesi ve babası ise Musa Dağı ve Belen’den gelmiş.

Dördü de, çocuklarına ve torunlarına kaybedilmiş toprağı sevmeyi ve ona kıymet vermeyi öğrettiler. Dedem Maraşlı bir çocuktu, bir yetimin oğluydu; tüm ailesini kaybetmişti. 11 kardeş... Babaları ortadan kaybolmuş, anneleri ise tehcir yürüyüşünde soğuktan donmuş…

Ninem kaçırılmış ve cinsel istismara uğramış. Sadece 12 yaşındaymış. Hiç gülmezdi. Yüzü hiçbir zaman gülmedi, beni hiçbir zaman kucaklamadı. Yürüyen bir ölüydü. Kelimeleri sessizliğinde saklıydı.

Büyükdedem, mahkemede asistanı ile birlikte infaz edilmiş bir yargıçtı. Ninelerim ve dedelerimin ellerinden alınan, hayatlarıydı; iyi bir eğitim alma, mutlu olma ve normal bir yaşam sürme şansıydı.

Ben, omuzlarımda büyük bir yükle büyüdüm. Ebeveynlerimin, ninelerimin ve dedelerimin bir ricası vardı: Unutmamak. Asla unutma! Çölün kumlarında kaybolan sevdiklerimin, katliam meydanlarında kaybolan halkımın hatırası...

Bugün, insanın bir aile mezarlığının olmamasının ne demek olduğunu anlıyorum. Mezar kendini, şimdini, geçmişini ve geleceğini gördüğün yerdir. Benden alınan şey bu süreklilik ve aidiyet duygusuydu. Bugün dünyanın her yerinde geziniyorum, köklerimi arıyorum, beni besleyecek olan, hafızamızı ve ruhlarımızı besleyecek olan köklerimizi...

Umuyorum ki Türkiye halkı benim acımı anlayacaktır. 1915’te, soykırımda yaşanan acı yok olmadı; aksine, o ‘ah’lar daimi ve müzmin bir hal aldı. İyileşme ancak adaletle olacak.

Dileğim o ki, Türkiye ve onun cesur vatandaşları, seslerini çıkarma cesaretini gösterecek ve adaletin yerini bulmasını sağlayacaklardır.

Bizim geri dönmemize yardım edin. Gelip ölülerimizi bulalım ve onları usulüne göre gömebilelim. Toplu mezarlarımızı bulmamıza ve onları anıtlara çevirip, kaybettiklerimizi onurlandırmamıza yardımcı olun.

Eve dönmek istiyoruz.

Eve dönmek istiyorum!

Stockholm


The healing can happen through justice

It is so absurd that places  and names that I have never seen myself  are engraved in my mind. Invisible Maps of  places such as Kars, Van , Aghtamar, Malatya ,  Marash and Adiyaman are tattooed on my body. I know them by heart. may be old maps, but still maps of palces of today’s Turkey.

Bizarre detais, sounds and smells, from the homeland have been passed on to me. I know about the fantastic fish from lake Van, the great watermelons from Diyarbekir, can almost smell the earth when it rained in Sassoon.

How come I am full of information that I have not experienced firsthand ?

Simply because I was born with the memory encoded in me. The memory of the land, the home that was lost.

My paternal grandparents came from Marash and Adiyaman, my  maternal grandparents came from Musa Dagh and Belen.

All four of them taught their children  and grandchildren to love and treasure the lost land.  My grandfather was just a boy from Marash, the son of an orphan,  he  lost his entire family. 11 brothers and sisters. his father disappeared. his mother froze to death on the deportation march .

My grandma was kidnapped and sexually abused. she was only 12.  she never laughed, she never smiled. she never hugged me. she was a walking corpse. Her words were in her silence.

My great grandfather was a judge who was executed in the court, together with his assistant.   

What was taken from my grandparents  was their life, their chance to a decent education, their chance to happiness  and normality.

I grew up with a huge burden. My parents and grandparents had one request; not to forget. Never forget! the memory of my loved ones lost in the sands of the desert. the memory of my people lost in the killing fields.

Today I understand what does it mean not to have a family grave. a grave is a place where you see yourself, your present, the past and the future

What was taken from me was this continuity,  the feeling of belonging. today I  wonder around the planet drifting, searching for the roots that would nourish me,  nourish our  minds and our souls.

I hope that Turkish people will understand my plight. The pain caused in the genocide of 1915 has not vanished, on the contrary it ahs become constant and chronic. The healing can only happen through justice.

My wish is that Turkey and its courageous citizens  will dare to raise their voice and dispense justice.

Help us to come back.  so that we can find the dead and give them a  decent burial. Let us find the mass graves and turn them into monuments honoring them.

We want to return home.

I want to return home!

 

Suzanne Khardalian

Stockholm


 

 

Լաւանալը արդարութեամբ պիտի ըլլայ

Սուզան Խարտալեան

Սթոքհոլմ

Տարօրինակ է, թէ ինչպէս այն տեղերն ու անունները, որ կեանքիս մէջ չեմ տեսած՝ մտքիս մէջ դրոշմուած են: Կարսի, Վանի, Աղթամարի, Մալաթիոյ, Մարաշի եւ Ատիեամանի աներեւոյթ քարտէսները դրոշմուած են մարմնիս վրայ: Անգիր գիտեմ զանոնք: Հաւանաբար հին քարտէսներ են, ամենայնդէպս այսօրուան Թուրքիոյ մէջ  գտնուող վայրերու քարտէսներ են: Հայրենիքէն եկած տարօրինակ մանրամասնութիւններ, ձայներ եւ բոյրեր, ինծի փոխանցուած են: Ես գիտեմ Վանայ ծովի հրաշալի ձուկերուն մասին, Տիգրանակերտի վիթխարի ձմերուկներուն մասին, իսկ մօտաւորապէս կրնամ շնչել գետնին բոյրը՝ երբ կ’անձրեւէ Սասնոյ մէջ:

Ինչպէ՞ս կրնամ այսքան տեղեկութիւններ ունենալ երբ ես զանոնք անձնապէս չեմ ապրած:

Պարզապէս քանի որ ես ծնած եմ  մէջս ունենալով այս յիշողութիւնները: Երկրի եւ կորսուած տան յիշողութիւնը:

Հօրենական կողմէ նախահայրերս Մարաշէն եւ Ատիեամանէն են, իսկ մօրենական կողմէ՝ Մուսալեռէն եւ Պէլէնէն:

Չորսն ալ իրենց զաւակներուն եւ թոռներուն սորվեցուցած են սիրել ու փայփայել կորուսեալ հայրենիքը: Իմ մեծ հայրս փոքր մանչ մըն էր Մարաշէն, որբի զաւակ մը, որ կորսնցուցած էր իր ամբողջ ընտանիքը՝ 11 եղբայրներ եւ քոյրեր: Իր հայրը անհետ կորսուած էր, իսկ մայրը սառելով մահացած էր տարագրութեան ճամբաներուն վրայ: Մեծ մայրս առեւանգուած եւ բռնաբարուած էր, երբ ան միայն 12 տարեկան էր: Ան երբեք չծիծաղեցաւ, չժպտաց, իր կեանքին մէջ: Ան երբեք զիս չգրկեց: Ան քալող դիակ էր: Անոր բառերը իր լռութեան մէջ էին: Իմ մեծ մեծ հայրս դատախազ մըն էր, որ դատարանին մէջ մահապատժի ենթարկուեցաւ իր օգնականին հետ: Իմ մեծ հայրերէս խլուեցաւ կեանքի իրաւունքը, արժանապատիւ ուսման իրաւունքը, իրենց ուրախութեան եւ բնականոն կեանքի առիթը:

Ես մեծ բեռ մը ուսերուս վրայ շալկած մեծցայ: Ծնողքս եւ մեծ հայրերս մէկ խնդրանք ունէին. Չմոռնալ: Երբեք չմոռնալ անապատի աւազներուն մէջ կորսուած սիրելիներուն յիշատակը, մահուան դաշտերուն մէջ կորսուած մարդոց յիշատակը:

Այսօր ես կը հասկնամ թէ ինչ կը նշանակէ ընտանեկան գերեզման չունենալը: Գերեզմանը այն տեղն է, ուր կը տեսնես ինքզինքդ, ներկադ, անցեալդ եւ ապագադ: Ինձմէ խլուածը այս շարունակականութիւնն է, պատկանելիութեան զգացումը: Այսօր ես երկրագունդի վրայ կը պտտիմ եւ զիս սնուցանող արմատներ կը փնտռեմ՝ մեր մտքերն ու հոգիները սնուցանող արմատներ: Կը յուսամ որ թուրք ժողովուրդը պիտի հասկնայ այս վիճակը: 1915-ի պատճառած ցաւը չէ անհետացած, հակառակը՝ այն դարձած է տեւական եւ քրոնիկ: Միակ բուժումը արդարութիւնն է: Օգնեցէք մեզի որ վերադառնանք, կարենանք մեր մեռելները գտնել եւ իրենց յարգալից թաղում մը կատարել: Թոյլ տուէք որ գտնենք հաւաքական գերեզմանները եւ զանոնք յարգանքի յուշակոթողներ դարձնենք:

Մենք կ’ուզենք տուն վերադառնալ:

Ես կ’ուզեմ տուն վերադառնալ:

Kategoriler

Güncel Diaspora