‘Gündüz Güzeli’ ve içimizdeki derin çelişki

Kimi sanat eserleri, içinden çıktıkları çağda büyük skandallara neden olup anlaşılmazken, asıl takdiri ilerleyen zamanlarda görür. Zamansız yapıtlardır bunlar; içlerindeki cevherle yaratıldıkları çağın zaman ve mekânından fırlar, yepyeni kuşaklarla bambaşka coğrafyalarda buluşurlar. Joseph Kessel’ın, ‘Gündüz Güzeli’, işte böylesi zamansız kitaplardan biridir.

 

KARİN KARAKAŞLI

Kimi sanat eserleri, içinden çıktıkları çağda büyük skandallara neden olup anlaşılmazken, asıl takdiri ilerleyen zamanlarda görür. Zamansız yapıtlardır bunlar; içlerindeki cevherle yaratıldıkları çağın zaman ve mekânından fırlar, yepyeni kuşaklarla bambaşka coğrafyalarda buluşurlar. Joseph Kessel’ın 1928’de yazdığı ve Gringoire gazetesinde tefrika edilmesiyle birlikte hararetli tartışmaları da beraberinde getiren ‘Gündüz Güzeli’, işte böylesi zamansız kitaplardan biridir. Tanınmış bir cerrahla evli, genç ve güzel Séverine Sérizy’nin bir yandan eşine derin bir sevgi ile bağlıyken, diğer yandan hep içinde bastırdığı tensel haz peşinde gündüz saatleri bir randevuevinde fahişelik etmesi ve sürdüğü bu ikili hayatın bir karşılaşma ile darmadağın olması, dönemin şartlarında yadırganmıştı, ancak on yıllar sonra evrensel değerini kanıtladı. Luis Bunuel’in aynı adla uyarladığı ve başrolünü Catherine Deneuve’ün oynadığı film de bu sıradışı kadını ortak belleğe kazıdı. 

Yazarın isyanı

Joseph Kessel’ın meselesi hiç şüphesiz ki erotik bir roman yazmak değildi. Tıpkı “Ben Madam Bovary”yim diyen Flaubert gibi o da yarattığı kadının arkasında dururken, romanın başına yazdığı önsöz ile isyanını şöyle haykıracaktı: “Benim Gündüz Güzeli ile göstermek istediğim, bir yandan kalp ile tenin, öte yandan gerçek çok büyük ve sevecen bir aşk ile duyuların acımasız zorlamasının birbirine korkunç biçimde ters düşmesidir. Bu çatışmayı, kimi ender istisnalar dışında, sevgisini uzun süre sürdüren her erkek, her kadın içinde taşır… ‘Gündüz Güzeli’nin konusu, Séverine’in tensel sapkınlığı değildir. Pierre’e bu sapkınlıktan bağımsız olarak duyduğu aşk ve bu aşkın ortaya koyduğu trajedidir. Ona acıyan, onu seven tek kişi olarak bir ben mi kalacağım acaba?”

Bir iç yüzleşme

Disiplinli, düzenli hayatının kuytuları ile yüzleşmesine vesile olan bir adamla tanışması sonrasında genç kadının çileli ruh yolculuğu başlar. O ilk ödeşme anını yazar olanca çarpıcılığı içinde verir: “O andan başlayarak Séverine’e işkence etmiş olan binlere belirsiz devinim kafasının içinde kesin bir saplantı halinde billurlaştı. Bunun hemen farkına varmadı ama derinliklerinde şimdiye kadar kör ve çok güçlü larvaların devinip durduğu yerle, görünen varlığı arasında onları birbirinden ayıran bölme artık yıkılmıştı.

Joseph Kessel, Séverine’in ‘Gündüz Güzeli’ takma adıyla günde üç saat randevu evinde çalışmaya başlaması ve bir yandan da akşamları eski hayatını sürdürmeye çalışmasından kaynaklanan buhranın dozunu, genç kadının içine kısıldığı kapanın daralmasına koşut olarak giderek artırır. Okur da bu kadının peşinden kendini yepyeni karakterlerle tanışmış bulur. Genelev patroniçesi Madam Anais ve çalışan diğer kızlar kadar her sınıftan müşteriler ve onların aslında bu ortama hiç de ait olmayan ‘Gündüz Güzeli’ ile karşılaşmaları, yazara çok incelikli bir sınıf ve toplum eleştirisi yapma fırsatı da verir. Sokağın ve alt dünyanın bıçkın karakteri Marcel de hem sürdüğü hayat hem de ‘Gündüz Güzeli’ne olan tutkulu aşkıyla en az Séverine kadar iz bırakır okurun üzerinde.

Klişelere sığmayacak kadar derinlikli ve tekinsiz

Séverine, yazarın incelikle aktardığı manevi dünyasının labirentleri ile haz peşinde koşan canı sıkılmış zengin kadın klişesine sığamayacak kadar derinlikli ve tekinsizdir. Onun ıstırabında insanın içine işleyen bir şeyler vardır. Adeta bir trajedi kahramanı gibi kendi kaçınılmaz sonuna koşar.  Genç kadına oynadığı küçük oyunla bu ikili dünyanın tuzla buz olmasına ve herkesin ağır bedeller ödemesine yol açan Husson karakteri, Séverine’in eşi Pierre’e duyduğu aşk ve göze alacakları karşısındaki şaşkınlığını “Onu o kadar çok seviyordunuz ki benim gibi bir adam bunu anlayamaz” diye itiraf ederken Séverine de ölümcül çelişkisinin özetini şöyle serer gözler önüne: “Séverine bu sözleri dikkatli bir bakışla onaylıyordu. ‘Benim bu en iyi yanımı anlayamazdı,’ diye düşündü. ‘Pierre de en kötü yanımı anlayamazdı… Tahmin etseydi beni engellerdi belki ya da tedavi ederdi. Ama tahmin etseydi, Pierre kendisi olmaktan çıkardı.”

Gündüz Güzeli, temposu bir an bile düşmeyen gerilimli kurgusu, hepsi de özenle tasvir edilmiş, nefes alıp veren karakterleri ve en önemlisi de ele aldığı temel mesele ile hepimize bir karar dayatır. Bu kadını dışlayarak acıyacak mıyız yoksa onun şahsında kendi en büyük çelişkilerimiz ile yüzleşmeyi göze alacak mıyız? Bu sorunun yanıtı aynı zamanda kitaptan alacağımız hikâyenin de özetidir. Emin olun, Joseph Kessel de en çok bu yanıtımızı beklemektedir.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ