Ölümün tesellisi

Ölüme Övgü’nün yazarı Marcus Tullius Cicero, Romalı bir filozof, hatip, politikacı ve devlet adamıdır. Yunan düşünürlerin eserlerini okuyan ve bu düşünürlerin fikirlerinden yararlanan Cicero, Yunan felsefi terimlerinin Latince karşılıklarını bulup, felsefenin Roma’da da yayılmasına çabalamıştır

 

BÜRKEM CEVHER

Dini töreye göre Argos rahibesinin her yılın belli bir günü, tanrılara bir kurban verilmesi için arabayla şehir dışındaki kutsal bir yere götürülmesi gerekmektedir. O yıl, rahibenin bineceği hayvanların gecikmesi üzerine rahibenin oğulları Kleobis ile Biton soyunur, gövdelerini yağlayıp arabayı sürmeye başlarlar, böylece rahibeyi kutsal yere götürürler. Hikâyeye göre, rahibe arabayı süren oğullarının gösterdiği sevgi karşılığında onlar için tanrıçadan, tanrının insana bahşedebileceği en büyük lütfu oğullarına bahşetmesini diler. Delikanlılar anneleriyle birlikte katıldıkları şölenden sonra uyumaya giderler ve ertesi sabah ölü bulunurlar.”

Kızından sonra

Yukarıdaki alıntıyı yaptığımız ‘Ölüme Övgü’nün yazarı Marcus Tullius Cicero, Romalı bir filozof, hatip, politikacı ve devlet adamıdır. Yunan düşünürlerin eserlerini okuyan ve bu düşünürlerin fikirlerinden yararlanan Cicero, Yunan felsefi terimlerinin Latince karşılıklarını bulup, felsefenin Roma’da da yayılmasına çabalamıştır. Kızının ölümüne öylesine çok üzülmüştür ki felsefe ile teselli bulmaya çalışmıştır. ‘Ölüme Övgü’ de kızının ölümü sonrasına denk gelen bir eser olarak kişinin hem kendi ölümü düşüncesini ve sevdiklerinin ölümünü kabullenebilmesinin hem de ölüm korkusuyla baş etmesinin yollarını aradığı bir çalışmadır.

‘Ölüme Övgü’yü Cicero, Platon gibi diyalog tarzında yazmıştır. Ancak Platon’da diyaloglar karşılıklı konuşma ve tartışmaya daha yakınken Cicero’nun eserlerinde belki Cicero’nun bir hatip olmasının da etkisiyle diyalogdan çok monoloğa daha yakındır eser. Konuştuğu kişi nadiren söze karışır ve çoğunlukla soru sorar. Sokrates gibi karşısındakini sorgulamaz Cicero.

Kitap öncelikle felsefenin önemi üzerine bir konuşma ile başlar. Cicero Roma’da felsefenin ihmal edildiğinden yakınır ve hayatla baş edebilmenin en doğru yolunun felsefe olduğunu söyler: “Olgun bir felsefenin doyurucu bir zenginlik ve çekici bir üslupla en büyük sorunları inceleyebilecek güçte olduğuna inanmışımdır hep.”

Kitabın başında konuştuğu kişi – ki bu kişinin kimliği açık değildir, kitap boyunca kendisinden “A” olarak bahsedilir – ölümün kötü bir şey olduğunu söyler. Cicero da ölümün kötü bir şey olmayıp aslında iyi bir şey olduğunu göstermek istediğini söyleyerek başlar konuşmasına. Öncelikle tanrıların varlığını ispatlamaya çalışır ki bu ispat ne yazık ki çok zayıftır: “[D]ünyada tanrılara inanıp inanmamak konusunda hiç düşüncesi olamayacak kadar ilkel bir soy ya da barbar bir insan bulunmadığı için bu durum tanrıların varlığına olan inancımızın en sağlam temeli olarak gösterilebilir.”

Benzer şekilde ruhun ölümsüzlüğünü de ‘ispatlar’: “Birinci kanıt doğanın ruhun ölümsüzlüğü hakkında söze dökülmemiş yargıdır, çünkü bütün insanların ölümden sonra ne olacağı konusunda kaygıları vardır.” Cicero’ya göre kahramanlar ölümsüzlük umudu olmadan ülkeleri için kendilerini ölümün kucağına atmaz, şairler öldükten sonra üne kavuşmak isterler. Ona göre ruh ya nefesten yani havadan ya da ateşten oluşur ve bedenden ayrılınca da yukarıya doğru yükselir.

Buraya kadar Cicero’nun görüşleri antikite ile paralel de gitse, bu aşamadan sonra semavi dinlerle büyük benzerlikler göstermeye başlar. Cicero da ölümün bir son değil sonsuzluktaki hayatın bir başlangıcı olduğunu söyler. Geçici olan bedenden ayrıldıktan sonra ruh artık özgürleşmiş olur kıskançlık ve arzu gibi bedensel bağlardan kurtulduğu için de yalnızca hakikate ulaşmayı hayal eder. Bu nedenle ölüm bir yoksunluk değil bir özgürlüktür Cicero için.

Sonsuz uykuya dalmaktan daha güzel ne olabilir ki?

Ancak yine de ölümle birlikte ruhun da yok olduğunu düşünürsek yine de ölümden korkmamak lazımdır ona göre. Yok olan şey yoksunluk ve acı duyamaz. “Bizi bunaltan, daha doğrusu bize eziyet gibi gelen şey hayatın tekmil güzelliklerinden ayrılmaktır.” Cicero da hayatın güzellikleri olduğunu kabul ediyor ancak hayatın bir çok zorlukları ve talihsizliklerini de belirtiyor. Eğer insan hayatın güzelliklerini yaşarken ölmüşse, ileride yaşayacağı acılardan, onları daha yaşamadan kurtulmuş olacak ve hayatının en güzel zamanında bu dünyadan ayrılmış olacaktır. Eğer hayatının acılarını yaşarken öldüyse de artık acı çekmesine gerek kalmayacaktır, çünkü yok olan ve artık olmayan şey (ruh) acı çekmez.  “Eğer amacımız hakikate ermekse, ölüm bizi kötülükten çeker alır, iyilikten değil.” Sonunda şöyle bir sonuca varır Cicero: “Hele son günümüzde yok olup gitmeyip yalnızca mekân değiştirirsek, daha ne isteyebiliriz ki? Ama o son gün yok olup gidersek, o zaman hayatın zorluklarının ortasında uyuyakalmaktan, gözlerimizi kapatıp sonsuz bir uykuya dalmaktan daha güzel ne olabilir?”

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ