Mesud Barzani’den çözüm beklenemez

Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla tanınan siyaset bilimci Doç. Gökhan Bacık, Irak Kürt Federe Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin bu hafta içinde yaptığı Türkiye ziyaretinden yola çıkarak Kürt sorununu Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler ışığında Agos için yorumladı. Bacık’a göre ABD’nin Ortadoğu’da hâlâ kural koyucu olduğunu görmeden bölgesel bir sorun olan Kürt sorununa gerçekçi bir çözüm üretmek mümkün değil.

GÖKHAN BACIK

Mesud Barzani’nin son Türkiye ziyareti, Kürt sorunu hakkında uzun süredir tabiri caizse unutulmuş bir faktörü tekrar hatırlattı: Kürt sorununun çözümünde uluslararası bir mekanizma inşa etmek mümkün mü? Eğer böyle bir yöntem mümkün ise bu şu anlama gelecektir: Kürt sorununun belirli bir biçimde (siyasi yahut askeri) olarak çözüleceğinde ittifak etmiş aktörler bir araya gelecektir. Tabii bu aktörler Türkiye, Irak (veya Irak’ın kuzeyinde kurulmuş olan Bölgesel Kürt Yönetimi), İran gibi ülkelerdir. Bütün söylenilenlerin aksine ABD ise Ortadoğu’da halen kural koyucudur ve bu formülde O’na görülen yahut görülmeyen ciddi bir pozisyon vermek gerekmektedir. Peki, bu mümkün mü?

Acemi tepkiler

Önce Mesud Barzani konusunu ele almakta fayda var. Rivayetlere göre Türkiye, Barzani’ye üçlü seçenek sunmuştur: “1. Merkezi hükümet ve Bölgesel Yönetim tek başına mücadele etsin, 2. Terör örgütü PKK’yla mücadele kapsamında Türkiye’yle ortak hareket edilsin,  3. Türkiye bu işi tek başına bitirsin”.  Doğrusu Türkiye, bazen Kürt meselesi konusunda öyle şeyler yapıyor ki sanki bu meseleyle dün karşılaşmış gibi acemi tepkiler veriyor ve 30 yıllık bir birikimin olgunluğunu görmek imkânsız hale geliyor. Eğer bu rivayetler doğrusu ise Barzani’ye Türkiye’nin sunduğu seçenekler bir tür tekerleme gibi. Bir kere bunların hiç birisi yeni değildir. Türkiye, zaten bunları şöyle yahut böyle denemiştir. Daha Kürdistan bölgesel yönetimi kurulmadan –yani 1990’larda- Türkiye, sık sık PKK ve KDP’yi birbirine düşürmeye çalışmış ancak somut sonuç alınamamıştı. Barzani’den gerçekten tek başına “PKK sorununu bitir” talebinde bulunmak bir şaka değilse ne anlama geliyor gerçekten insan bilmek istiyor. Hele ‘Türkiye bu işi tek başına bitirsin’ tartışması ise ayrı bir tuhaflık. Türkiye’yi tutan yok! Madem böyle bir imkân vardı neden bu kadar yıl beklenmiş acaba?

Daha önemli nokta şu: Barzani acaba kaç kalibrelik bir siyaset sunuyor? Bugün Kuzey Irak Otonom Kürt bölgesi, bir etno-dinsel klan tarafından yönetilmektedir. Bir kere Barzani’nin kendisinin Kürt meselesinde kat edeceği epey mesafe var. Kuzey Irak’ta Kürt olmak yetmemekte, belirli bir siyasi ve kabilesel bağlantıya sahip olunmadıkça dışlanmamak mümkün olmamaktadır. Acaba kaç muhalif Barzani yönetimi tarafından son on yılda hapse atılmıştır? Geçen Mart ayında Omer Surwan adlı önde gelen bir Kürt gazeteci, hapse atılmıştır. Eylül ayında ise Ahmed Mira feci bir dayaktan geçtikten sonra tutuklanmıştır. Bu konulara nepotizm, yolsuzluk gibi pek çok konu eklenebilir. Kâğıt üstündeki özerklik fiilen KDP ve KYB arasında bir bölüşüm olarak cerayan etmektedir. Barzani yönetimi, ısrarla yasal kurumları güçlendirmemekte bunların hemen hepsinin bir tür aşiret gölgesine göre şekillenmesine göz yummaktadır. Dolayısıyla Barzani’nin bu durum içindeyken modern bir devlet gibi örgütlenip Kuzey Irak’taki PKK meselesinin üstünden geleceğini beklemek hayaldir. Zaten Barzani’den her fırsatta ‘şiddetle ve askerle çözüm olmaz, diyalog tek çaredir’ şeklinde topu kendi sahasından uzağa atmaktadır.

Tekerlemeyle olmaz

20. yüzyılda kurulan Ortadoğu devlet sisteminin dikey (dinsel) ve yatay (etnik) azınlıklar konusunda hiç bir kapasitesi yoktur. Ulus devleti biraz aşan bütüncül (AB gibi) oluşumların ise bölgede pek bir şansı yoktur. Çünkü transnasyonel yapılar, iki türlü ortaya çıkabilir: a. AB örneğinde olduğu gibi demokratik rejimler marifetiyle, b. SSCB örneğinde olduğu gibi güçlü bir ideolojik yapılanma ile. Halbuki bunların hiç birisinin gerekli Ortadoğu’da yok. Dolayısıyla Kürt sorunu denilen ve dört ülkeye dağılmış (Türkiye, Irak, Suriye, İran) bir meseleyi katı ulus devlet modelleri ile çözmek çok zor görünmektedir. Neden bu ülkeler bir araya gelsin ki? Uluslararası sistem açısından bir başka konu ise şudur: Bölgede pek çok azınlık sorunu vardır ancak Kürt meselesi hiç birine benzemez. Çünkü Kürt meselesi hem demografik olarak büyük bir konudur hem bir teritoryal (ülkesel yani toprakla ilgili) meseledir. Açık yazmak gerekirse Kürt sorunu, bazılarının dediği gibi “Bu ülkede Çerkez, Arnavut, Kürt, Laz hepsi vardır” tekerlemesiyle açıklanamaz. Çünkü bu ülkede Çerkezler vardır ama bir Çerkezistan yoktur. Arnavutlar vardır ama bir Arnavut vatanı yoktur. Çerkezlerin anavatanı bugünkü Rusya’nın içindedir. Arnavutların köken ülkesi Balkanlar’dadır. Halbuki Kürt sorunu bir demografi sorunu olmakla birlikte -bir kısmı Türkiye’de olan- bir ‘vatana’ sahiptir. Ortadoğu ülkeleri bu sorunu nasıl aşacak? Her ülke (yani Türkiye, İran ve Suriye) Irak’ın yaptığı gibi kendi özerk bölgelerini mi kuracak ki bu en sonunda son derece tuhaf bir hal alabilir! Açık yazmak gerekirse bugün bölge ülkelerinin elini güçlendiren faktör her bir Kürt bölgesinin ayrı bir otoriter grup tarafından yönetilmesi ve her bir ayrı Kürt bölgesinin (yani Türkiye, Irak, Suriye ve İran) birbirinden kopuk olması hatta ‘çatışma’ içinde olmasıdır. Mesela Barzani, Öcalan’ı sevmemektedir. Henüz bütün Ortadoğu’daki Kürt varlığını içinde buluşturacak bir lider ve düşünce ortaya çıkmamıştır. Bunda Kürtlerin ‘feodal’ özelliklerinin de rolü vardır. Bu nedenle her bir Kürt bölgesinde feodel-kabilesel-otoriter bir etno-klan kontrolü elinde tutmaktadır.

Havada ABD hâkim

Son olarak bir noktanın altını çizmek lazım: Hiç bir Ortadoğu ülkesi hava sahasına hakim değildir. Geleneksel yapılar olarak Ortadoğu ülkelerinin saplantısı topraktır. Halbuki PKK örneğinde görüldüğü gibi bu tip güvenlik konularında ‘savaş’ havada verilir. Ortadoğu semasının santimetrekare hesabının patronu ise ABD’dir. O nedenle herkes sırayla gidip ABD’den istihbarat ister! Kürt sorununda bölge ülkeleri inisiyatif alacaksa bu ‘hava’ meselesini ciddiye almalıdırlar. İkinci olarak, bir PKK’lının dağda kalması ve finansmanı için en az gündelik 30-50 TL harcamak gerekir ki bu kişinin o gün çatışmaya girdiği düşünülürse bu rakam 200-400 TL’ye çıkar. O zaman “30 yıldır bu kadar insan bu çatışmayı hangi parayla gerçekleştiriyor?” diye sormak lazımdır. Bu bağışla, fedakârlıkla toplanacak para değildir ve Kürt sorununun uluslararası sistemle ilişkisini ortaya çıkarır.

Kategoriler

Güncel Türkiye