Bizim büyük ‘yanlışlığımız’

Türkiye'nin topyekûn kader maçına çıktığı ve belediye başkanından başka her şeyin seçildiği 30 Mart Seçimleri geride kaldı. Bu ülkeden gitmek gerektiği nidaları, Aziz Nesin'in yalnızca seçimin ertesi günü hatırlanan bağlamından koparılmış sözleri, hıncını iktidar partisinin oy oranını düşük gösteren anket şirketlerinden ve Fuat Avni'den alan mention'lar; Facebook ve Twitter timeline'larımızın genel manzarasını oluşturuyordu.

HASAN RUA DEMİROĞLU
hsanrua@gmail.com

Türkiye'nin topyekûn kader maçına çıktığı ve belediye başkanından başka her şeyin seçildiği 30 Mart Seçimleri geride kaldı. Bu ülkeden gitmek gerektiği nidaları, Aziz Nesin'in yalnızca seçimin ertesi günü hatırlanan bağlamından koparılmış sözleri, hıncını iktidar partisinin oy oranını düşük gösteren anket şirketlerinden ve  Fuat Avni'den alan mention'lar; Facebook ve Twitter timeline'larımızın genel manzarasını oluşturuyordu. Hesaplarımızdan kilobayt kilobayt hüzün ve yenilmişlik akmaya başladı.

İlk işaret fişeği, KONDA'nın araştırmasıydı: AKP oy kaybetse de, yüzde 40 bandını rahatlıkla aşıyordu, İstanbul ve Ankara'yı da kaybediyor gibi gözükmüyordu. Gezi'nin ilk gününden itibaren çadır brandasından kadın pedine tüm ihtiyaçların karşılanabildiği, polisle mücadele tekniklerinin anlatıldığı, kesin bilgilerin acil yayıldığı, kendi ünlülerini ve ekonomisini Gezi'den de önce oluşturmuş Twitter'ın hiç göstermediği şekilde kaybediyorduk. Peki,  10 milyona yakın Türk üyesi olan Twitter bize neden seçim sonuçlarını söyleyemedi?

‘Çekmeyen’ yerler

Türkiye’de 20 milyona yakın hanenin 8 milyonunda internet aboneliği bulunuyor. Facebook'un Aralık 2013 tarihinde ulaştığı Türk kullanıcı sayısı 33 milyon, bu haliyle tüm yaşlardan online Türk nüfusun yüzde 58'ine ulaşıyor. Bu rakamlar, Twitter'ın, yiğidin fenomen olduğu yerin, üç katına tekabül ediyor: 2 milyon Türk üyesi olan Twitter'ın üye sayısı Gezi olaylarından sonra 10 milyona kadar yükselse de. Dolayısıyla varabileceğimiz ilk tespit şu: ‘internet kullanıcısı’ olan kesim ülke nüfusunun yeterli bir kısmı değil. ‘Yeni medya’ zannedildiği kadar ‘konvansiyonel’ medyanın yerini almış değil. Nasıl ki ‘sosyal medyayı kasıp kavuran’ diziler, açıklanan reyting listelerinde bazen ilk 50'ye bile giremiyorsa; sosyal medyayı kasıp kavuran fikir, hareket ya da eylemler de sandığı beklendiği kadar etkilemiyor.

Sosyal medyayı diğer mecralardan ayıran en önemli özelliklerden biri kimi, neyi takip etmek istiyorsak onu takip ediyor olmamız. Açalım: Bir ‘timeline’, yalnızca fikirlerinden veya kendisinden hoşlandığımız kişilerden oluşur. Günboyu yalnızca ayakkabılardan veya futboldan bahseden kişileri takip etmiyor olmanız, onların olmadığı anlamına gelmez. AKP'ye oy vermeyecek kişilerin tweet'lerini okumanız ülkenin yalnızca onlardan ibaret olduğu anlamına gelmez.

Sosyal medyanın önemi ve katkısını reddetmemek gerekiyor, evet. Ancak orada ülkenin bir kısmının bulunduğunu, o ‘online nüfus’un da seçtiğimiz kısmını izlediğimizi; dolayısıyla önümüzde seçili, sınırları belirlenmiş ve haliyle tüm ülke için bir skala oluşturamayacak bir kitle olduğunu bilmek gerekiyor. Önümüzdeki seçimlerin sabahlarında Aziz Nesin ‘caps'i paylaşmak istemeyenlerin bu ayrımı atlamaması gerekiyor. Yok sayma, titre.

Kategoriler

Derkenar