Kel bir baş kadar parlak kitap

Tatlı dilli Dion saça öyle parlak bir övgü düzmüştür ki, hiçbir kel bunu utançtan kızarmadan okuyamaz. Doğaya dayandırır görüşünü Dion; güzel olma isteğini koymuştur doğa içimize. Oysa çoğu kimseye göre, çocukluğumuzdan beri doğanın bize verdiği alışkanlıkla saçtır insanı güzelleştiren.”

FATİH GÖKHAN DİLER

Tatlı dilli Dion saça öyle parlak bir övgü düzmüştür ki, hiçbir kel bunu utançtan kızarmadan okuyamaz. Doğaya dayandırır görüşünü Dion; güzel olma isteğini koymuştur doğa içimize. Oysa çoğu kimseye göre, çocukluğumuzdan beri doğanın bize verdiği alışkanlıkla saçtır insanı güzelleştiren.”

Kyreneli Synesios işte, öyle içerlemiştir ki Prusyalı Dion'un 'Saça Övgü'süne, olmadık bir meselede aşırı hassaslaşıp, ilk bakışta akıl almaz görünen bir şeye, kelliğe övgüler dizmeye karar vermiştir.

‘Can evimden vuruldum’

'Kelliğe Övgü' için sofist düşünür Kyreneli Synesios'un en hafif eseri denir ve onca önemli düşünce eserinin yanında ne hikmetse bir tek 'Kelliğe Övgü' bugün hâlâ adından söz ettirmeyi başarır. “Ben, kendi payıma, felaket günü gelip saçlarım döküldüğünde can evimden vuruldum” diyor Synesios.

“Durumum her geçen gün biraz daha kötüleşti. Tutam tutam, ardı arkası keilmeksizin dökülüyordu saçlarım. Savaş başlamıştı, yağmalanıyordu başım... Kadınların yüzümü gözümü gördükçe benden gittikçe uzaklaşmaları için ne günah işledim ben? diye soruyordum... İşte böyle ağlayıp sızlanırken dertlerim iyice depreşti. Ama zamanla bu duruma alıştım. Aklım başıma geldiği zaman, aklım dertlerime deva oldu, acılarımı dindirdi, çok geçmeden kendimi daha iyi hissetmeye, içimi kemiren üzüntüdenkurtulmaya başladım.”

Nasıl ki Dion, saçlarını üstüne titreyen güzellik tutkunlarına bir övgüler düzüyorsa, Synesios da, zekayla kıl dayanamazlar birbirlerine; tıpkı aydınlığın karşısında karanlığın kaybolması gibi birinin karşısında ötekinin kaybolduğunu savunur. Dönemin en gözde keli olarak zekanın olduğu yerde saçların durmayacağı, saçların bulunduğu yerde de zekanın durmayacağına ilişkin kanıtlar sunar.

'Kelliğe Övgü'nün içinde, beş kelden, Tahsin Yücel, Samih Rifat, Aydın Uğur, Enis Batur ve Ekrem Işın'dan da, pek de övgü sayılmayacak yazılar bulacaksınız. Bu yazılardan bazılarından tadımlık sunalım:

Tahsin Yücel: “Yalnız Hasan Bey şu son zamanlarda, kellikle uzaktan yakından hiçbir ilgileri yokken kafalarını kazıtarak kel havaları atmaya kalkan birtakım gençlere çok bozuluyordu. “Bu herifler kendilerine doğanın vermediği bir ayrıcalıktan yararlanmaya kalkıyorlar. Olmaz böyle şey!” diye homurdanıyordu.

Samih Rifat: “Bugün yeniden istemem saçlarımı. “Bir ilaç çıktı, iş bitti” deseler, ister miyim? İstemem. Çok uzakta kaldılar unuttum. Keliğe alıştım. Kelliğin bir iki yararını da keşfettim zamanla: Yıkanması kolay, traş olması kolay, sıvazlaması keyifli...”

Enis Batur: Pablo Neruda, Cortazar okumamanın ağır ve görünmez bir hastalık türü olduğunu, zamanla korkunç sonuçlar doğuracağını yazmış: “Hiç şeftali yememiş bir adam gibi, usul usul gamlı bir insana dönüşür, gitgide solar benzi ve büyük bir olasılıkla, ufak ufak kelleşir.” Doğru değil tabii bu: Cortazar okumadığı halde lepiska saçlarıyla dolaşan milyarlarca ademoğlu var yeryüzünde. Ama ne dediğini anlıyorum Neruda'nın: Bazı şeyleri yapmazsak kafamızın içi kel kalır, ki en kötü dökülme budur. Gene de, saçlarım olsun, kalsın isterdim! Vitrinlerde şimşir taraklara bizim gözümüz takılır.”

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ