‘Ayasofya müze olarak kalmalıdır’

Kültürel Mirası İzleme Platformu, Ayasofya’nın müze olarak kalması için çağrı yaptı. Platform, Ayasofya için imza kampanyası da başlattı. Aydınlar, Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılmasına tepki gösterdi.

UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr

Tarih ve kültürel mirasa müdahale ve istismar alanları üzerinde çalışmak, görüş oluşturmak ve eylem geliştirmek amacıyla oluşturulan  Kültürel Mirası İzleme Platformu, kamuoyu gündemini bir süredir meşgul eden Ayasofya Müzesi’nin ibadete açılması tartışmaları üzerine bir imza kampanyası başlattı.

Aralarında dünya çapında tarihçiler, mimarlık tarihçileri, koruma uzmanları, gazeteciler ve kanaat önderlerinin de bulunduğu 1000’i aşkın ismin desteklediği kampanya bugün Cezayir Toplantı Salonu’ndaki basın toplantısında tanıtıldı.

Toplantıya, Prof. Dr. Engin Akarlı, Prof. Dr. Şevket Pamuk, Prof. Dr. Aydın Uğur, Prof. Dr. Uğur Tanyeli ve Murat Belge katıldı.

Aydınlar yeniden cami olarak ibadete açılmasına tepki gösterdi.

‘Bu bir misilleme anlayışıdır’

Prof. Dr. Engin Akarlı, Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılması gerektiğini savunanların argümanlarını eleştirdi.

Akarlı şunları söyledi; “Bu argümanlardan biri batının dayatması olduğu. Bir misilleme anlayışı. Başka yerlerde camilere yapılanlar bunun bir gerekçesi gibi kullanılabiliyor. Bu aslında biraz insanın kendini küçültmesiyle ilgili bir tavra yol açıyor. İkinci argüman ‘fetih camidir’ argümanı. Fethin bir sembolü olduğu söyleniyor. Doğrudur bu fethin sembolüdür. Ancak şunu düşünmek lazım Kuran-ı Kerim’de sanki ‘Gidin şehirler girin ve en büyük ibadethaneyi cami yapın’ deniyormuş gibi bir algı var. Bu doğru değil. Bu bir örftür.  En ciddi argümanlardan biri vakıf olmasıdır. Ayasofya Vakıf olduğu için vakfın iradesi doğrultusunda kullanılması lazım ve burada cami olarak düşünülmüş. Fakat İkinci Mahmut çok vakıf bozmuş bir insandır. Cumhuriyette çok vakıf bozuldu ama Fatih Sultan Mehmet çok vakıf bozmuş bir insandır. Yani nedir gerekçesi, ali  bir menfaate hizmet ediyorsa bozulabilir. Diğer bir argüman aslı tartışması. Asıl 1453 deniyor. Burada mesele Türklüğe indirgeniyor ve diyalog ortamı ortada kalmıyor.”

‘Hastalıklı bir ruh halinin göstergesi’

Murat Belge;  Ayasofya’nın bugün camiye çevrilmesinin istenmesinin kompleksli bir ruh hali olarak değerlendirdi;

Burada ilk olarak Ayasofya’nın yeniden cami olması tartışmasının nerden başladığına bakmak gerekiyor. Politize eden olay 50’li yıllarda hatta fethin 100. Yılında Osman yüksel Serdengeçti ‘Ayasofya’ diye bir yazı yayınlamıştı. Dergisinde. Orada kısa, ajitatif ve oldukça saldırgan bir yazı. O zamandan beri Ayasofya’yı cami cami yapmak birilerinin gönlünde yatan bir aslan olarak durur. Zaman zaman alevlenir. Türkiye’de sağcıların çeşitli patikaları var.  Genellikle İslamcılardan daha çok Türkçülerin vurguladığı konulardan biri bu. İstanbul’un fethi deyince hemen surlara koşanlar bu kesimler. Hatta onları bir miktar yatıştırmak için Ayasofya’nın içerisinde küçük bir bölümü mescit haline getirildi. Ayasofya o zamandan bu yana problem. İnsanlar çeşitli değer sistemleri içinde çevrelerine bakıyorlar ve davranışlarını koruyorlar. Ancak bir şeyin yüz yıl önceki gibi bir değer halinde devam etmesi mümkün değildir. Fatih, İstanbul’u aldı ve Ayasofya’yı camiye çevirdi. Oradaki ruh hali ile şimdiki ruh hali arasında önemli farklar olduğunu düşünüyorum. Ayrıca İslamiyet ehli kitap bir dindir. Bu diğer ehli kitap dinlere saygı gösterilmemesi değildir.  Ayrıca herkesin fethedilen yerde anında Müslüman olması beklenemeyeceği için herhangi bir kilise veya havra camiye çevrildiğinde başka yer gösterilir. Galata’da Arap Camisi dediğimiz yer Cenevizlerin katedral binasıdır. Galata bölgesinin en büyük kilisesi olduğu için camiye çevrilmiş ve karşılığında başka bir yer gösterilmiştir.

“Şimdilerde yeniden cami yapmak istemek bir kafa tutma halidir. Ayasofya’nın cami olamayacağına dair pek çok gerekçe sayılabilir. Ama bu hastalıklı ve zararlı bir ruh hali olduğu kanısındayım. Kompleksli bir ruh hali olduğunu düşünüyorum. Bu intikam isteyen bir büyüklük isteyen karşısındakini susturmak isteyen bir şey bu. Tedaviye muhtaç bir insan tavrı gibi geliyor. Bu İslamiyet’in barış içinde yaşamaması gerektiğini düşünen bir anlayış. ”

‘Hoşgörüden yana tavır alınmalı’

Prof. Dr. Şevket Pamuk, Ayasofya’nın müze olarak kalmasının dünyaya barış ve hoşgörüden yana tavır almak olacağını söyledi.

“Yüzyıllar içinde dinler ve kültürler için pek çok çatışma gördük ve görmeye devam ediyoruz. Son yıllarda Türkiye’de sık sık sözü edilen Medeniyetler Çatışması adlı kitap ve bu kitabın sunduğu yorumu benimseyen yaklaşımda çatışmayı temel alan veri kabul eden işte bu zihniyetin bir ürünüdür. Tüm dünyada da bu yaklaşımın savunucuları var. Ama bu çatışma zihniyetini aşmak, barıştan ve kardeşlikten yana tavır almak da mümkün. Hoşgörü, barış ve kardeşlikten yana tavrı almanın bir yanı da içinde yaşadığımız coğrafyanın, bize emanet ettiği kültürel varlıklara karşı alacağımız tavırdan geçiyor. Devir aldığımız tarihi ve kültürel varlıklara karşı çatışmadan yana mı yoksa hoşgörüden yana mı tavır alacağız. Bu kültürel ve tarihi varlıklara karşı nasıl davranacağımız çok önemli. VE bizim de çatışmadan yana mı barış ve hoşgörüden yana mı duracağımızı belirliyor. Türkiye Cumhuriyeti Ayasofya’nın müze olarak kalmasını sağlayarak hoşgörü ve barıştan yana olduğunu tüm dünyaya duyurmalıdır.”

‘İnsanlara haksızlıktır’

Prof. Dr. Aydın Uğur, Ayasofya’yı yerel didişmelerin içinde konumlandırmaya çalışmanın herkese haksızlık olduğunu söyledi.

Medeniyetler çatışmasının ötesinde bir şeyler düşünmek gerekli olduğunu düşünüyorum. Bazı dünyada binalar var. Yapılar var. Bunlar aslında bunları ortaya çıkartmış olan yerel aidiyetlerin ötesinde şeyleri temsil ediyorlar. Sıra dışı büyüleyici ortamlar ve mekanlar karşısında hep birlikte medeniyetler ötesi mucizevi bir yaratık olduğumuz duygusunu taşıyoruz. O kendinden daha büyük şeyler hayal etmenin bir ifadesi gibi geliyor. Öne çıkan duygu o büyük insanlık macerasında olağanüstü bir boyutla yüz yüze olduğumuzdur. Bazı yerler böyle. Ayasofya’da öyle bir yer.

Ayasofya’yı kendi yerel didişmelerimizin içinde konumlandırmaya çalıştık, aynı mucizevi yaratıklardan oluşan insanlara haksızlık. Fakirleştirmek olarak geliyor. Bizim için çok daha önemli. İstanbul gibi büyülü bir yerde yaşıyoruz. Pek çok şeyi sıradanlığın içine indirgemeye çalışıyoruz. Ayasofya’ya, zenginliklerin bir arada olduğu bir yaklaşımdan kopartmak düz enayilik gibi geliyor bana.”

‘Müze olarak dahi kullanılamaz’

Prof. Dr. Uğur Tanyeli, Ayasofya gibi  bin 500 yıllık bir yapının müze olarak dahi kullanılamayacağını söyledi .

“Ayasofya’da bu karşımıza çıkan yeni durum epey eski bir durumun uzantısı. Bu siyasal bir kavganın aracı haline getiriliyor. Mimarlık tarihi araçsallaştırılıyor. Ayasofya’nın cami yapmak isteyenler dahil kimse için bir önemi olduğu kanısında değilim. Burada açıkça yürütülen siyasi bir kavga.  Bu İttihat Terakki ile başlayan Bizans’la devam eden ilişkimizin bir parçası. İstanbul’un tarihi 1453’le başlamıyor. Bir kere bunu kabul etmek gerekiyor. Her durumda bunu söylememiz gerekiyor. Bizans gerçeği ile barışmazsak bu saçma sapan kavgalarla yaşamaya devam ederiz. Ayasofya’nın müze olarak kullanımı bile problemli. 1 500 yaşındaki bir binadan bahsediyoruz. Dünya’da bu kadar eski bir yapının turizme açık olması gibi bir durum yok. Biz Ayasofya’yı çarşı olarak kullanıyoruz. Müze olması bile problemliyken cami olmasını istemenin izah edilir biryanı yok.  Cami kitlesel olarak ibadet edilen bir yer ve Ayasofya  kesinlikle cami olamamalıdır.”