Ermeni Rönesansı’nın şiirdeki son kalesi

Gerek şiirleri, gerekse şiirlerini okuyarak kaydettiği kasetlerle Ermeni Edebiyatı’na olduğu kadar Dünya Edebiyatı’na getirdiği yeni solukla ünlü olan şair Alicia Giragosyan geçtiğimiz hafta Los Angeles’taki evinde hayatını kaybetti. Giragosyan, kadın bir şair olarak erkek egemenliğinin olduğu bir alanda gerek şiirlerinin naifliği, gerekse duruşunun sadeliğiyle kendine özgü bir yer açmıştı.

ÖZGE ATASEL
oatasel@gmail.com

Gerek şiirleri, gerekse şiirlerini okuyarak kaydettiği kasetlerle Ermeni Edebiyatı’na olduğu kadar Dünya Edebiyatı’na getirdiği yeni solukla ünlü olan şair Alicia Giragosyan geçtiğimiz hafta Los Angeles’taki evinde hayatını kaybetti. Vefat ettiğinde 78 yaşında olan Giragosyan, kadın bir şair olarak erkek egemenliğinin olduğu bir alanda gerek şiirlerinin naifliği, gerekse duruşunun sadeliğiyle kendine özgü bir yer açmıştı.

Soykırımdan kaçarak Arjantin’e yerleşmek zorunda kalan bir ailenin çocuğu olarak doğdu Giragosyan. Bütün şiirlerinde hissettirdiği sevgi ihtiyacı ve yalnızlık temalarını bu çocukluk travmasına bağlayabiliriz. 14 yaşında İspanyolca şiirler yazmaya başlayan, 16’sında ilk şiir kitabı yayımlanan Giragosyan, asıl şöhretini Avrupa’da ödül alan ikinci kitabıyla yakaladı. Daha sonra birçok dile çevrilen bu kitap, o kadar ünlü oldu ki, İtalyanca baskısındaki illüstrasyonlar Picasso, Fontana, Petorutti gibi çok büyük sanatçılara emanet edildi. Haliyle Giragosyan’ın şöhreti de Avrupa sınırlarını aştı. Aynı dönemlerde Buenos Aires Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alan Giragosyan’ın, içindekileri dışa vurma ihtiyacı ve edebiyata olan bağlılığı baskın gelmiş olacak ki, hayatının bu yöne kaymasına izin vermeyerek, tüm enerjisini kendini en iyi anlatabildiği alana, şiire yöneltti. Daha sonra California’ya yerleşen Giragosyan, burada şiirini yapısal olarak daha da geliştirecek ve edebiyat çevreleriyle daha yakın ilişkiler kurabilecekti. ABD’ye yerleştikten sonra UCLA’de modern şiir üzerine dersler veren şair, Latin Amerika’daki pek çok ülkede de kendi sanatını anlattığı dersler verdi.

Edebiyat tekniği olarak metaforları sıklıkla kullanan Giragosyan, şiirin eski ve köklü kurallarından sıyrılıp, eserlerinde bir iç ahenk yarattı. Didaktik anlatımdan kaçınan sanatçı, olabildiğince yeni tarzlar denedi, özünde okuyucuyu da şair kadar özgürleştirmeye çalıştı. Zaman ve mekân handikabına düşmeden yeni gerçeklikler üreten Giragosyan, ruh, akıl ve kalp üçgenini şiirlerinin arka planı olarak kullandı.

Ermeni edebiyatıyla bağları hiç kopmadı

Genelde İspanyolca ve İngilizce şiirler yazan Giragosyan, duygularını en rahat ifade edebildiği Ermenice ile de bağlarını hiç koparmadı ve Avrupa’daki şöhretinin ardından, 1960’larda Ermenistan’da da hayli popüler bir figür haline geldi. Öyle ki Giragosyan’ın Ermenice basılan ilk şiir kitabı Sovyet Ermenistan’ında kara borsada, değerinin 20 katı fiyatlara satılarak, dünyada bir ilki başardı. Entelektüel camiadan fabrika insanlarına kadar, tüm Ermenistan halkı Giragosyan şiirleri okudu bir dönem; eserleri “mucizevi şiirler” olarak adlandırılmaya başlandı. Sanatçının o döneme kadar denenmemiş üslubu ve hayal gücü Ermeni Edebiyatı’nda yeni bir dönem açarken, sonra Ermeni edebiyatında Giragosyan öncesi ve sonrası olarak adlandırılacak ayrışmanın da yolunu açtı. Eserlerine Shiraz, Sevak, Kaputikian gibi büyük şairler tarafından referanslar verilen Giragosyan, bir çokları tarafından Ermeni Rönesansı’nın şiirdeki son kalesi olarak değerlendirildi. Yalnızca şiir yazmakla kalmayan, aynı zamanda o dönemin popüler bir akımı olarak şiirlerini seslendiren Giragosyan’ın kasetleri, Ermenistan’da pek çok hastanede öyle yaygın kullanıldı ki, doktorlar dahil herkes sanatçının sesinin iyileştirme gücü olduğuna inanmaya başladı.

Zamansız süzülen şiirler

Ermeni kökleriyle kurduğu sağlam ilişkiyi, dünyanın geri kalanından aldığı takdirlerle perçinleyen Giragosyan, şöhreti yakaladığı 1960’lardan hayatını kaybettiği güne kadar üretmeye ve ürettiklerini paylaşmaya devam etti. Üniversitede dersler vermeye devam eden sanatçı, aynı zamanda yeni şiirler yazıp, edebiyat teorisine de katkılar yaptı. Robert Danielak’ın yazdığı, Yerevan Devlet Üniversitesi tarafından basılan ve hem Giragosyan’ın hayatını, hem de edebiyatla ilişkisini anlatan kitap ‘Alicia: Yeni Çağın Şair-Filozofu’ kitabı, 2008 yılında raflara çıktı. Danielak, Giragosyan’ı “Şiirin yüzünü ve hepimizin şiir anlayışını değiştiren kadın olarak” tanımlamıştı. Oldukça uzun bir zaman aralığında eserler veren Giragosyan’ın şiirleri Borges’ten Saroyan’a, Prevert’ten Başkan Obama’ya kadar pek çok ismin takdirini topladı. Öyle ki Costa Rica Devlet Başkanı Oscar Arias Sanchez, Alica Giragosyan’ın şiirlerini “Zamansız ve rüzgârda süzülen şiirler” olarak adlandırmıştı.

Uygunsuz Soykırım

2009 yılında ‘Uygunsuz Soykırım’ adında bir kitap yayımlayan Giragosyan, kitabında soykırıma birinci elden tanık olmuş bir ailenin çocuğu olarak hem birebir yaşadığı soykırım gerçeklerini, hem de hayatı boyunca bu konu üzerine edindiği deneyimleri bir araya getirdi. O dönemin şartları altında hem kendisi için, hem de tüm Ermeni halkı için soykırımın tanınmasını talep eden şair, dünya çapında da oldukça ses getirmişti.


Sarkisyan’dan taziye

Giragosyan’ın vefatının ardından Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, “Tanınmış şair Alicia Giragosyan’ın ölüm haberini derin bir acıyla öğrendim.Alicia, Ermenistan’dan uzakta doğup yaşamasına rağmen, harika şiirleriyle yurtta yaygın şekilde sevilmiş ve tanınmıştı. Onun duygusal ve felsefî sözler içeren şiirleri yıllarca sadece Ermeni sahnelerinden değil, sade ve sıradan insanların ağzından da yükseldi. Şairin kaybı kuşkusuz ağırdır, ancak Giragosyan’ın lirizmi, onun ölümsüzlük sertifikası olarak yaşamaya devam edecektir. Alicia’nın akrabaları, dostları ve binlerce okuyucusunun acısını paylaşır, derin taziyelerimiz sunarım” diyen bir taziye metni yayınladı.

Kategoriler

Kültür Sanat Edebiyat

Etiketler

Alicia Giragosyan