‘Tam bir 90’lar tablosuyla kitap kapkara olurdu’

Rıza Oylum, Başka Yerler Yayınları etiketiyle çıkan ‘90’lar’ adlı kitabında, 170’den fazla başlık altında 90’lı yılların izini sürüyor. Yazarla 90’ları ve bugünü konuştuk.

ÖZGÜN ÇAĞLAR

Çeşitli yayın organlarında edebiyat ve sinema yazıları yazan Rıza Oylum, Başka Yerler Yayınları etiketiyle çıkan ‘90’lar’ adlı kitabında, 170’den fazla başlık altında 90’lı yılların izini sürüyor.  Aralarında 900’lü hatların, atari kasetlerinin, bel çantasının, ‘Bir tur versene’ ile ödünç alınan bisikletlerin, mantar tabancasının, kupon biriktirerek alınan eşyaların, Gülhane’deki jiletli Müslüm Gürses konserlerinin, ‘Evde Tek Başına’ filminin, Cem Özer’in show programlarının olduğu, 90’lı yılların bu simgeleşmiş unsurları hakkında yazılan kısa yazılardan oluşan kitap, okuyucuyu 90’ların ‘neşeli’ atmosferine hemencecik sokuyor.

Kitabı için dönemin gazetelerini tarayan ve o yılları yaşayan birçok insanla konuşan Oylum, Gezi Parkı Direnişi’nin ikinci haftasında ‘90’lar’ı yazmaya karar vermiş. Oylum, eylem sonrası gittikleri evde kendisinden yaşça küçük gençleri, Cenk Taner’in ilk solo albümünü dinlerken görmüş ve onlarla sabaha kadar yaptıkları sohbette Taner’in Kesmeşeker grubundan girmişler, 90’lardaki rock müziği çıkmışlar. Oylum, kitabının Gezi Direnişi’nin ve o geceki sohbetin enerjisinin ürünü olduğunu söylüyor.

“90’lardaki gibi artık ne sokaklarda terleyen, ne de misket oynarken tırnaklarına toprak dolan çocuklar var” diyen Oylum’la, 90’ları ve bugünü konuştuk.

  • Kitabınızı ‘90’larda doğup yirmili yaşlarını bitiremeyenler’e adamışsınız, kim bu insanlar?

Bu insanlar, 90’lı yıllarda doğup da, Gezi sürecinde yaşanan şiddet ortamı nedeniyle hayatının kalan kısmını devam ettiremeyen arkadaşlar. Kitabımı bu insanlara adadım çünkü bu kitap yazılırken o kaotik ortam devam ediyordu, onun hüznü ve sancıları vardı bende. Bundan kaçmam mümkün değildi.

  • 90’lar biteli 14 yıl oluyor ama kitabınızda bu yılların bize çok uzak olduğunu söylüyorsunuz, neden böyle düşünüyorsunuz?

Hızlı bir dönüşüm yaşadık. Eskiden daha kapalı bir toplumsal yapımız vardı. Artık bugün mesela teknoloji sayesinde Fransa’da bir arkadaşım olabiliyor, teknoloji olağanüstü gelişti. Bizler artık bugün, 90’larda günlük hayatımızda Twitter, Facebook, YouTube gibi hiç olmayan şeylerle ilgilenir olduk. Öyle bir hale geldik ki, bunlar hayatımızda hep varmış gibi davranıyoruz. Oysa mesela ben hatırlıyorum, liseden mezun olduğumda daha klavyede Ctrl+C ile Ctrl+V tuşlarını ezberlemeye çalışıyordum.

İşte bu hızlı dönüşümün hayatımızda bir çizgi oluşturduğunu düşünüyorum ve 90’lar da bu çizginin gerisinde kaldı. Bugün örneğin kimse artık televizyon izlemiyor ama 90’larda hayat televizyonda dönerdi. O zamanlar anahaber sunucularından Reha Muhtar’ı mı, yoksa Ali Kırca’yı mı izleyeceksin, hayati karar buydu.

Yine, 80’lerde büyüyenlerle 90’larda büyüyenlerin birbirine anlatacak nice hikayesi varken, bu çağın çocuklarının eski aidiyetlerden bağımsız büyüdüğünü söylüyorsunuz...

Evet. Bakın ben çocukken mahalle maçı yapıyordum, şimdiki çocuklar bilgisayardaki oyunlarla maç yapıyor. Böyle olunca da 2000’lerde doğan bu çocuklara ulaşmanın imkanı yok. Bizim kuşak otobüse bindiğinde alt mahallesindeki çocuğu otuz yaşına gelse de tanıyor, çünkü çocukken maç yapmıştır onunla. Şimdiki çocuklar bırakın alt mahallelerindeki, alt katlarında oturan çocuğu tanımıyor. Bu dönüşüm ve bireyselleşme olduğunda da çocuklar kendi küçük odalarında yaşıyor. İşte bu nedenle 2000 doğumlu kardeşimizle, yeğenimizle iletişim sorunları yaşayabiliyoruz.

  • Sizce insanların geçmişle nasıl bir ilişkisi var? Örneğin 70’ler, 80’ler ya da 90’lar neden hala daha ilgilendiğimiz konular içinde?

Çünkü eskiden bir takım kodlar vardı; bir insanın ekonomik koşulları, ailesinin yaşam biçimi, etnik kökeni, politik görüşü bir takım köşeler belirlerdi. Derdiniz ki “Bu adam bu, bu adam şu!” Bildiğiniz için de rahat davranırdınız. Şimdi öyle bir şey yok, bunlar kırılmış durumda. Eskiden böyle değildi. Belli işlerde yer almak için bir altyapı sahibi olmak durumundaydınız. Yabancılaştık şimdi. Ben bugün eskide kalan türde insanları, örneğin İran sinemasında görüyorum; onlar kapitalizmle bizim kadar ilişki kurmadıkları için daha temizler. İşte, insanlar bunun hüznünü yaşıyor, bu nedenle geçmişi arıyor. Bugün İstiklal Caddesi’ndeki barlarda hemen hemen her gün bir 90’lar, 80’ler, 70’ler partisi yapılıyor; budur sebebi.

  • Kitabınızda 90’ları ‘neşeli’ yönleriyle ele almışsınız. Neden özellikle 90’ları böyle neşeli unsurlarıyla anlattınız?

Yazdığım kitabın esasen biraz nostaljik biraz da mizahi bir kitap olmasını istedim. Yoksa tam bir 90’lar tablosu çizseydim, kitap kapkara olurdu! Çünkü 90’lar katliamların, ev baskınlarının, gözaltında öldürmelerinin çok daha kolay olduğu yıllardı. İnsan hayatının heba olduğu bir dönemdi. Ben politik bir ailede büyüdüm, yaşadığım mahalle de öyleydi. Bunun insan üzerinde etkileri oluyor tabii. 80 darbesi gibi vahşi bir dönemden çıkılmıştı o zamanlar. Yine cezaevlerinden yeni çıkılan, politik olarak yeni toplaşmaların olduğu bir dönemdi.

Akılda kalanlar

90’larda sinema: Hollywood hala daha etkisini sürdürüyordu. 90’lar bittikten sonra ise Hollywood’un etkisi azalırken, Kore sineması, Japon sineması, Latin Amerika sineması gibi ulusal sinemalar dünya ağında daha çok yer kaplamaya başladı.

90’larda edebiyat: 90’larda bestseller kavramı daha oturmamıştı; bir kişinin öyle milyonlarca kitap satması yoktu. Geçmişten gelen edebiyat birikimin devam ettiği, modern edebiyatın yeni yeni okuyucu bulduğu zamanlardı. Yine mizah dergilerinde yazan Cezmi Ersöz çok okunurdu. Orhan Pamuk’un kitapları çok satardı ama o zamanlar anlaşılmazdı. Pamuk’un 90’larda ne anlattığı yeni yeni anlaşılıyor. Ayrıca mahallerde kitap da satan kırtasiyeler olurdu. Şimdi ise İstiklal Caddesi’ndeki kitapçılar kapanıyor yavaş yavaş.

90’larda televizyon: 90’lar özel televizyonların kurulduğu bir televizyon çağıydı. İnsanlar  hayatlarını televizyon üzerinden yürütüyordu, modayı, politikayı televizyondan öğreniyordu. Evin en erken kalkanı televizyonu açar, en geç yatanı da kapatırdı. Bugün televizyon reklam aracıdır. Televizyonu artık kim ne yapsın?

90’larda aşk: O zamanlar kadın-erkek ilişkileri bugünkü gibi rahat değildi. Bu devirde daha kolay sevişebiliyor. Aşk kavramı o zamanlar daha önemsenirdi, daha gerçek bir şeydi. Şimdi ise daha kısa dönemli aşklar yaygın; kadınlar uzun süre birliktelik yaşayacakları erkekler bulamadıklarını söylüyor, erkekler ise kendine uygun kadın bulamadıklarını söylüyor. Yine ev telefonları vardı 90’larda. Erkekler, sevdikleri kadınların evini ararlarken ‘İnşallah babası çıkmaz’ diye endişe duyarlardı.

90’larda müzik: 90’larda müzik tarzı, daha çok insanı ortak paydada birleştiriyordu. Örneğin Tarkan’ın ‘Kış Güneşi’, üç ay birinci kalmıştı listelerde, yine Sezen Aksu’nun ‘Gülümse’si de öyleydi... Bir kaset 1 milyon satardı. Şimdi daha çok çeşitlenmiş, daha çok yerelleşmiş müzikler dinleniyor. Daha az kişi albüm alıyor.

90’larda siyaset: Örneğin bugün Türkiye’de iktidarda olan muhafazakar insanlar 90’larda daha klan halinde yaşıyorlardı ve çok çalışıyorlardı. 1994’teki yerel seçimleri hatırlıyorum, belediyeleri almak için inanılmaz çalışmışlardı, zaten bugün bu çalışmanın kazanımını yaşıyorlar. Ayrıca o dönemde mesela ‘Aşkın ve devrimin partisi’ sloganına sahip Özgürlük ve Demokrasi Partisi vardı. ‘Yeni bir sol yaratabilir miyiz?’ diye, ‘güler yüzlü ve demokratik sosyalizm’ iddiasıyla kurulmuştu.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ