‘İttihatçılık ruhumum derinliklerine yayıldı’

Yazar Işık Öğütçü’nün, dedesi Abdülkadir Kemali’nin Toksöz Gazetesi’nde 1924 yılına ait yayınlanan yazılarını derlediği çalışması düz bir okumadan ziyade bilgi peşinde koşturan bir kitap.

ELİF ATALAY

Bir kitaba başladığınızda yazarın ya da kahramanının eşliğinde soluksuz bir yolculuğa çıkacağınızı düşünürken, denk geldiğiniz bir notun peşinde bazen tüm bir gecenizi kitabı bir kenara bırakarak harcarsınız.  Yazar Işık Öğütçü’nün, dedesi Abdülkadir Kemali’nin Toksöz Gazetesi’nde 1924 yılına ait yayınlanan yazılarını derlediği çalışması da düz bir okumadan ziyade bilgi peşinde koşturan bir kitap. Örneğin Yunus Nadi’nin bir makalesinde Kozan Mebusu Ali Saip Bey’i amansız savunması ile o yıllarda bölgede yaşayan Çerkeslere yapılan zulmün ardına düşmemek mümkün değil. Tabii oradan Hüseyin Cahit Yalçın’a ve Tan Gazetesi baskınına,  Ağa Han’ın mektubuna…  Kitap, Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarına ait ipuçları ile dolu olduğu kadar, dönemin basınını da yansıtan bir arşiv niteliği taşıyor.

1919’da Bekirağa Bölüğü, 1920’de Meclis

Yazar Orhan Kemal’in babası olarak da tanınan Abdülkadir Kemali Bey, Türkiye siyaseti, basını ve toplumsal belleği açısından önemli bir kişilik. İttihat ve Terakki’nin yapılanmasında öğrenci örgütlenmesi ile görevlendirilen Kemali Bey, hukukçu, siyasetçi ve sözünü sakınmayan bir gazeteci olarak aynı zamanda İstiklal Mahkemeleri’nin de hem yargılananı hem de yargılayanı.

Öğütçü’nün de kitabında bahsettiği üzere 1919’da 18 Ermeni vatandaşın öldürülmesinden sorumlu görülerek tutuklanıp,  Bekirağa Bölüğü’ne götürülen Kemali Bey, Bursa

Divan-ı Harbi’nde yargılama sonucunda serbest bırakılır. Birinci Meclis’e Kastamonu’ndan milletvekili olarak atanan Abdülkadir Kemali,  Koçgiri Ayaklanmasını meclis adına yerinde incelemek üzere oluşturulan araştırma kurulu üyeliği ve Pozantı İstiklal Mahkemesi başkanlığı görevlerinde bulunmuştur.

1923’de milletvekili seçimleri için yapılan teklifi geri çevirerek 1924’de Adana’da Toksöz gazetesini çıkartır. Yazıları nedeniyle birkaç kez yargılanan ve gazetesi kapatılan Abdülkadir Kemali, çok partili döneme geçiş denemelerinin yapıldığı 1930’da yine Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkası’nı kurar. Ancak parti, hükümetin sert tutumu karşısında çok fazla dayanamaz. Bu, aynı zamanda Kemali Bey için de Suriye’de 8,5 yıllık bir sürgün hayatının başlangıcı olur.

Kemali Bey’in İttihat Terakki ile olan gönül bağı cumhuriyet yıllarında da kopmaz. 3 Eylül 1924 tarihli yazısında “Mustafa Kemal gibi memleketin o vakit bir Enver’i, Talat’ı vardı” derken, “İçinde bulunduğum Bekir Ağa Bölüğü’nü dolduran iki yüzden fazla vatan evladı” tanımını da yapar. Aynı yazıda Türk Sözü Gazetesi’nin başyazarı Ferit Cemal’e verdiği cevap, bu gönül bağının ne derece kuvvetli olduğunu gösterir: “Özel maksadınız şu olabilir: Abdülkadir Kemali Bey açık hücum ediyor. Acaba İttihatçılar uyanıyor mu? Zaten herkes biliyor. Sizlere uykularınızı kaçırtan yalnız İttihatçılıktır. Eğer kastınız bu ise açıktan açığa sormanızda bir engel yoktu. Abdülkadir Kemali, İttihatçı mısınız, diyebilirdiniz ve şu cevabı alırdınız: On yedi sene evvel beni İttihatçılığa sevk eden bir korkuydu. Fakat İttihatçılık ne zamanki ruhumun bütün derinliklerine yayıldı, bütün hücrelerimi işgal etti, artık o fikirden bir türlü çıkamadım… “

Kemali Bey, sıkı bir muhalif olmasına rağmen, dış basında o dönemde Türkiye’de yaşanan ayaklanmalar ile ilgili çıkan yazılara asla tahammül edemez. Yunanistan’da yayınlanan Elefteron Vima isimli gazeteye cevap verirken de ayaklanma sebebi olarak Yunanistan’ı işaret eder ve cinayet arkadaşı olarak İngilizler ve Fransızları anarken Ermenileri de es geçmez. Yazısında “…devam eden muhalefetimiz size ümit veriyorsa, dökülecek kanlarınız, kestirecek çocuklarınız varsa geliniz…” demeyi de ihmal etmez.

90 yılda değişen tek şey yerel basın

Öğütçü’nün kitabı, her geçen gün zayıflayan ve ana akıma yenik düşen yerel basının 90 yıl önce nasıl etkili bir muhalefet yapabildiğine de kanıt. Adana basını da bu anlamda zaten ayrı bir öneme sahip. Toksöz ile birlikte Yeni Adana ve Türksözü’nü hatırlamamak mümkün değil. Oysa bugün sadece yerel ilanlarla ayakta durabilen ya da seçim dönemlerinde ortaya çıkıp sonra kaybolan Anadolu basını, bu coğrafyada düşünce ve ifade özgürlüğünün tohumlarının da atıldığı mecra değil miydi?

Abdülkadir Kemali Bey’in yazılarından çıkartılabilecek bir başka sonuç ise Türkiye Cumhuriyeti’nde kuruluşundan bugüne basında siyasi eleştirilerin konusunu oluşturan olgu ve olayların çok da fazla değişmediği:  Seçimlere müdahale endişeleri, muhalif milletvekillerinin ajanslarda yer bulamaması, paralı adalet, düşük emekli aylıkları, meclis koridorlarında tartaklanan vekiller sayfalarda rastlanılan konular. Ayrıca,  bir gazetenin başyazılarının iktidar milletvekili tarafından yazılması iddiası ile birlikte kitapta geçen hali ile “yandaş basın” ve şüphesiz tek partinin sansür uygulamaları yine o yılların gündemi arasında. Aktarmadan olmaz, Abdülkadir Kemali Bey, 10 Eylül 1924 tarihli yazısında soruyor: “Ziraat Bankası’nın kasaları kimlere açıldı arkadaş?”

Abdülkadir Kemali Bey’in yazıları, size de tanıdık geldi mi?

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ