Tarih öncesinden günümüze insan sesi

Hendy bize bu sıradışı kitabıyla nasıl bir yolculuk vaat ediyor? Öncelikle kitap, tarihöncesi dönemden makinelerin yükselişte olduğu günümüze kadar, insanın dünya üzerindeki uzun ve meşakkatli yolculuğuna şahitlik etmemize olanak sağlıyor. Bunu ağırlıklı olarak ses üzerinden yaparken başka birçok ilginç bilgiyi sunmaktan da geri durmuyor.

RAFİ ATAM

Kölelerin çalışırken şarkı söylemesi beklenirdi. Sessiz köleler ne efendileri ne de kâhyaları tarafından sevilirdi. Sessiz kaldıklarında, ‘Ses çıkar, ses çıkar,’ diye uyarılırlardı. Şarkı söylemeleri, kölelerin dünyadaki en mutlu emekçiler olduğunun kanıtı olarak gösterilirdi.”

İnsan yaşantısının değişmezi, dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren kendimizi hiyerarşik kurallar bütünü içinde bulmamızdır. Bu durumun aldığı biçimler yaşadığımız topluma göre değişiklik gösterse de, özünde seçme hakkının olmadığı bir gerçekliği ifade eder. İnsanların birbirleri üzerinde yarattığı etkinin ve üstünlük kurma heveslerinin sebepleri, her zaman üzerine düşünüp kafa yorduğum bir hususken, tarih boyunca süregelen bu savaştaki en büyük silahlardan birinin ‘ses’ olduğu gerçeğini atlamışım anlaşılan. Ta ki David Hendy'nin ‘Gürültü: Sesin Beşeri Tarihi’ elime geçene kadar.

Hendy bize bu sıradışı kitabıyla nasıl bir yolculuk vaat ediyor? Öncelikle kitap, tarihöncesi dönemden makinelerin yükselişte olduğu günümüze kadar, insanın dünya üzerindeki uzun ve meşakkatli yolculuğuna şahitlik etmemize olanak sağlıyor. Bunu ağırlıklı olarak ses üzerinden yaparken başka birçok ilginç bilgiyi sunmaktan da geri durmuyor.

Tarih öncesinden ‘Amplifikasyon Çağı’na kadar

Kitap altı ana başlıktan oluşuyor: Tarihöncesi Ses İzleri, Hitabet Çağı, Ruhun ve Şeytanın Sesleri, İktidar ve İsyan, Makinelerin Yükselişi ve Amplifikasyon Çağı.

Tarihöncesi dönem deyince hepimizin aklına mağara duvarlarına hayvan figürleri çizip kemiklerle taşlara vurarak müzik yapan insan figürü gelse de, bunun iletişim kurma çabasından ve iz bırakma güdüsünden kaynaklandığını çoğu kez ıskalarız. Hendy, kitabında bu tarihöncesi iletişim kurma çabasının bilinmeyen bir dünyayla aradaki örtüyü kaldırarak bağlantıya geçmek için bir yol, duvarlardaki resimlerin ve müziğinse yaşanan bu trans halinin destekleyici unsurları olduğunu göstererek okuyucunun olaya farklı bir açıdan bakmasını sağlıyor. Yazar, Şamanların doğayı algılayış biçimlerine, ayinleri esnasında davullarını kullanış şekillerine ve bu birikimin bugünkü semavi dinlere entegre oluş hikâyesine dair birçok ayrıntıyı titizlikle ele almış.

‘Hitabet Çağı’ başlıklı bölüm, Antik Çağ’daki epik öykülerden tiyatroların mimari özelliklerine kadar oldukça fazla ayrıntı içeriyor. Antik Roma’nın gürültülü dünyasının anlatıldığı bu bölümde en çok ilgi çeken tartışma, retoriğin yanlış ellerde felakete dönüşmesi üzerine olan kısım. Bu bağlamda Platon’un yanlış tezlerin güçlü tezlere baskın çıkmasına olanak tanıdığı için retoriğe duyduğu nefret ince bir dille tartışmaya açılıyor. Platon’a göre hatibin birşeyler bilmesi gerekmiyor. İnsanları birşey bilenlerden daha fazla şey bildiğine ikna etmenin bir yolunu bulması hatip için yeterli. Platon’la aynı fikirde olan düşünürler ve filozoflar ise aradan yüzyıllar geçmiş olsa da iyi insanların retorik sanatını ele geçirip onu adaletsizlikleri ve yanlışları yaymak için kullananlarla mücadeleye etmeye çağırıyor.

Bu bölümde ayrıca Antik Yunan ve Romalı hatipler tarafından uygulanan konuşma tekniklerinin günümüz siyasetine nasıl sirayet ettiği, bunların kitleler üzerindeki etkileri karşılaştırmalı olarak ele alınıyor. Romalı siyasetçi Marcus Cicero’nun senato binasının önünde bulunan yüksek platformdan yaptığı konuşmalardan tutun da, ABD’nin ilk Afro-Amerikan başkanı Barack Obama’nın seçimi kazandığı gece yaptığı coşku dolu konuşmaya kadar ince karşılaştırmalar ve ayrıntılı incelemeler bu bölümü kitabın çarpıcı kısımlarından biri haline getirmiş.

Kitabın genelinde yazar, Antik Roma’nın gürültülü sokaklarından dinlerin-geleneklerin oluşum sürecine, Ortaçağ Avrupası’ndan Hindistan’ın çanlarına, karnavalların ortaya çıkışından modern şehir hayatının yarattığı sessizlik özlemine kadar uzanan geniş bir yelpazede geziniyor ve bu yolla, dünya üzerindeki uzun ve yıpratıcı yolculuğumuzu gözler önüne seriyor.

Her ses eskisinden farklı bir tını bırakacak

David Hendy, bu sıradışı çalışmasında sesin hikâyesinin peşine düşerken sesin gündelik hayatımızda ne kadar büyük bir yer kapladığını, insan ilişkilerini nasıl belirlediğini, isyan, özgürlük ve eğlence anlayışında ne kadar önemli bir rol oynadığını ele alıyor. Bugüne kadar ses üzerine bu kadar detaylı düşünülmüş mü bilmem, fakat Hendy’nin hayatımıza açtığı bu yeni pencere sayesinde, bundan böyle kulağımıza gelen her ses, eskisinden daha farklı bir tını bırakacak gibi duruyor.318 sayfa.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ