Çankaya adaylarının gözüyle Ermeniler

Cumhurbaşkanlığı seçine günler kala, üç cumhurbaşkanı adayının azınlıklar ve Ermeni Soykırımı hakkındaki söylemlerinin fotoğrafını çektik.

ELİF ATALAY
elifatalayposta@gmail.com

‘Müslüman soykırım yapmaz’dan Taziye’ye giden yolda Erdoğan

12. Cumhurbaşkanı seçilmek için aday olan Erdoğan, gayrimüslim azınlıkların bazı önemli kazanımlarının altında imzası olan bir isim. Bunların başında, cemaat vakıflarının mülklerinin kısmi iadesini öngören kanun hükmünde kararname var. Cumhurbaşkanlığı adaylığı ilanından birkaç ay önce 1915 için yayınladığı taziye mesajı ile pek çok kesimi şaşırtan Erdoğan'ın, Türkiye vatandaşı olmayan Ermenileri sınır dışı etme tehdidi ise siyasi geçmişinde unutulmayan bir leke olarak duruyor. Konuşmalarında Türkiye halklarını sayarken Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve Süryanileri hiç zikretmeyen Erdoğan’ın “Affedersiniz Rum” deyişi de akıllarda.

Fotoğraf: AA

AZINLIK MALLARININ İADESİ
Erdoğan'ın Genel Başkanı olduğu AK Parti'nin 2002 yılına ait seçim beyannamesi, Avrupa Birliği'ne (AB) en çok atıf yapılan ve uluslararası sözleşmeleri referans gösteren bir belge olarak Türkiye siyaset tarihinde önemli bir kırılma noktasıydı. Özelikle iktidarının birinci dönemi ve ikinci döneminin başında Kopenhag Kriterleri’ne bağlılık gösteren AK Parti iktidarı, Türkiye'deki gayrimüslim azınlıklar için önemli kararlara imza attı. Bu konuda milat sayılacak gelişme,  “Azınlık Mallarının İadesi” süreci oldu.

AYRIMCILIĞA SON GENELGESİ
2010’da Başbakan'ın Yunanistan ziyareti öncesinde yayınlanan ve ‘Gayrimüslim Azınlıklar Genelgesi’ olarak hatırlanan genelge ise resmi dairelerde ve bürokratik uygulamalarda Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlara karşı gösterilen ayrımcılığı önlemeye yönelik bir tavır olarak değerlendirildi.

AHTAMAR ve SÜMELA
Erdoğan’ın iktidarı boyunca Ahtamar Kilisesi’nin restorasyonu ve Sümela Manastırı’nın yılda bir kez ibadete açılması gibi gelişmeler yaşandı.

TAZİYE MESAJI
Erdoğan'ın attığı bir diğer önemli adım ise, bu yıl 24 Nisan'dan bir gün önce yayımladığı taziye mesajı oldu. Bu tarihe kadar 1915’le ilgili söylemleri genelde resmi bir savunma politikasına yönelik olan Erdoğan'ın mesajı, niyeti ve zamanlaması kimileri tarafından sorgulansa da, dili ve içeriği itibarıyla tarihi bir açıklamaydı.

BİLDİK DEVLET TEZLERİ
Memnuniyet veren bu olumlu ilerlemelerin yanında, 1915'in yüzüncü yılı olan 2015'te Cumhurbaşkanlığı görevinde bulunması çok muhtemel olan Erdoğan'ın siyasi kariyerinde, Ermeni Soykırımı ile son derece olumsuz açıklamalar da vardı. Erdoğan, söyleminde din, kültür ve medeniyet kavramları üzerinden kararlı bir savunma mekanizması oluştururken, Türkiye’nin “sıkıntılı” bir tarihi olmadığının altını sıklıkla çizdi.   

MÜSLÜMAN SOYKIRIM YAPMAZ
Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın Ermeni meselesine ilişkin çıkışları özellikle Fransa Senatosu’nda farklı tarihlerde oylanan soykırımı inkâr yasası görüşmelerine denk geldi. Darfur’da yaşanan katliamlarda Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i savunurken kullandığı ve dini imtiyaz içeren sözlerini, sıklıkla 1915 olayları için de dile getiren Erdoğan, 2005’te Londra’da, “Bizim tarihimizde böyle bir şey asla olmamıştır. İnancımız soykırıma müsaade etmez… Elimizde çok açık ve net belgeler var” dedi.

Benzer bir açıklama 2008’de geldi: 'Bizim kültürümüzde, medeniyetimizde soykırım diye bir şey yoktur. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Biz bu konuyla ilgili her türlü yüzleşmeye, her türlü belgelerle bilgilerle konuşmaya hazırız.”

2011’de de değişen bir şey yoktu: “Katledilen Hıristiyanlar, Ermeniler... Neye dayanarak bunları söylüyorsunuz, çok çirkin yaklaşım… Tarihimizle gurur duyuyoruz. Bizi sıkıntıya düşürecek bir tarihimiz yok. Her türlü hadise ile yüzleşebiliriz.”

HAYDİ MEMLEKETİNİZE
Erdoğan’ın 1915 kaynaklı tepkilerinden en şaşırtanı ise 2010’da geldi. Erdoğan, BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta ülke meclislerinden Ermeni soykırımını tanıyan kararların çıkmasının bedelini Türkiye'deki Ermenilere ödeteceklerini söyledi: 'Ülkemde, 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama 100 binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100 binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim. Yani şu anda bizim bu samimi yaklaşımlarımızı bunlar, bu tavırlarıyla ne yazık ki olumsuz istikamette etkiliyorlar, bunların farkında değiller.'

Bu konuşmasına basında gelen eleştiriler üzerine ise Erdoğan: “Şimdi bize insaniyet dersi vermek isteyenlere, köşe yazarlarına sesleniyorum. Siz kimin avukatısınız?  Avukatlığınızı doğru yapın, siz önce Türk milletinin avukatlığını yapın, bunu öğrenin de sonra bize insaniyet dersi vermeye kalkın” dedi.

CEZAYİR’DEN TEPKİ
2009’da Erdoğan, Fransız Senatosu’ndaki soykırımı inkâr yasasına karşı çıkarken Fransa’yı Cezayir’de soykırım uygulamakla suçladığında, Cezayir Başbakanı Ahmed Uyahya tepmi göstermiş ve “Hiç kimsenin Cezayirlilerin kanı üzerinden ticaret yapma hakkı yoktur” demişti.

İhsanoğlu için 1915 ‘tarihi bir iddia’

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreterliği yaptığı dönemde, Fransız Parlamentosu’nda kabul edilen İnkâr Yasasını ‘saçmalık’ olarak nitelendiren ve ‘tarihi gerçeklerle bağdaşmadığını’ belirten Ekmeleddin İhsanoğlu, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası toplantısında ise 1915’de yaşananlarla ilgili diplomatik bir dil tercih ederek Turgut Özal dönemimde gerçekleştirilen lobi faaliyetlerine değindi.

SAÇMALIK ve TARİHİ İDDİA
Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 10 Temmuz Perşembe günü İstanbul’da gerçekleşen seçim kampanyası tanıtım toplantısında Taraf Gazetesi yazarı Hayko Bağdat’ın “1915’i nasıl tanımladığı” sorusuna verdiği yanıt İslam İşbirliği Teşkilatı (İTT) Genel Sekreteri olduğu dönemde konu ile ilgili açıklamalarını hatırlattı.

Fotoğraf: Berk Özkan 

İhsanoğlu, İİT Genel Sekreterliğini yürüttüğü dönem olan 2011 yılı Aralık ayında düzenlenen bir konferansta, Fransa Parlamentosu'nda 1915 olaylarının inkârını suç sayan yasa tasarısının kabul edilmesiyle ilgili olarak Anadolu Ajansı muhabirine bir açıklama yapmış ve teşkilat olarak “bu saçmalığı” reddettiklerini belirtmişti. Yasayı 2005’de yaşanan karikatür krizi ile birlikte ele alan İhsanoğlu, “Bizim en mukaddes sembollerimize, gayri medeni karikatürler çizenlere 'Aman fikir hürriyeti vardır, biz bunlara bir şey yapamıyoruz' diyenler, bugün gelip böyle bir saçmalığı tarihi bir iddia karşısında bir yasa koyuyorlar ve cezalandırıyorlar. Bu tartışmasız kabul edilmez bir çelişkidir.'' demişti.

Konuyla ilgili 24 Ocak 2012’de İİT resmi sitesinden de Genel Sekreterlik adına bir açıklama yapılarak '1915 olaylarına ilişkin soykırım iddialarının sorgulanmasının cezai yaptırıma tabi tutulması hakkında Fransa Senatosunca kabul edilen kararın reddedildiği, tarihi gerçekler ve delillerle bağdaşmayan bu kararın bir çifte standart teşkil ettiği' belirtilmişti.

1915 SORUSUNA ASALA’LI YANIT
İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimi tanıtım toplantısında ise konuyla ilgili sözleri 1915’de yaşananlara yönelik olmaktan ziyade, 1970 ve 80’lerde gerçekleşen gelişmelerle sınırlı kaldı.

“1915 tarihinde olan üzücü hadiseler bizi hep üzmüştür ve üzmeye devam edecektir” diyen İhsanoğlu,  1970'lerde öğretim üyesi olarak, Dışişleri Bakanlığı’yla da ilişkileri olduğunu ve iki bakanlıktaki faaliyetlerden haberdar olarak meselenin ilk safhasını bildiğini söyledi.  İhsanoğlu, sözlerine şöyle devam etti:  “Daha sonra diplomatlarımız öldürüldü. Devlet bunu bir vesileyle durdurabildi. Ama bu devletimiz, bugünkü hükümet meselesi falan değil. Rahmetli Turgut Abi, Turgut Bey zamanında yine böyle bir kabardı. O zaman Turgut Bey, ABD'deki Türkologlarla bir faaliyetlerin içerisinde girdi. Yanlış intibalar giderilmeye çalışıldı.” İhsanoğlu’na göre hükümetin başsağlığı mesajı doğru ve yerinde.

GÂVURUN ELİNE GEÇEN MÜLKLER
İhsanoğlu’nun Trakya gezisine katılan Taraf Gazetesi yazarı Tuğba Tekerek’in aktarımına göre, İhsanoğlu annesinin Rodoslu bir Türk olduğunun altını çizerek   “Vatan kaybetmenin acısını bilirim” dedi. Balkanlar’ın İslam’ın Avrupa’yla kucaklaştığı yer olarak kalmasını tercih ettiğini belirten İhsanoğlu, ‘malın mülkün gâvurun eline geçmesinin ne demek olduğunu da bildiğini’ söyledi. Yine Tekerek’in belirttiğine göre konuşmasında bir vatandaşın “Gayrimüslim vakıflarının malları veriliyor, Türk Ocaklarınınki verilmiyor” yorumuna cevap olarak “Her ikisi de verilmeli” dedi.

AYASOFYA’DA İBADET
Ekmeleddin İhsanoğlu, 12 Temmuz Cumartesi günü ise yine seçim kampanyası kapsamında Bursa'da düzenlenen basın toplantısında Ayasofya’nın ibadete açılması ile ilgili bir soruya yanıt verirken, 1915’de yaşananlar ile ilgili verdiği cevaba benzer diplomatik bir dil kullanarak bu kez “hislerini “ifade etti.

Toplantıda Ayasofya meselesinin hassas ve tarihi bir mesele olduğunu belirten İhsanoğlu,  halkın bu konudaki taleplerini bildiğini kaydetti. “1980’de Ayasofya ibadete açıldığında ben orada ibadete imkân bulan mutlu insanlardan biriydim” diyen İhsanoğlu, bu konuda hükümetin alacağı kararı ise bilmediğini belirtti. İhsanoğlu’nun Ayasofya’nın ibadete açılması hakkındaki son yorumu ise “Sayın Başbakan’a sorulduğunda önce bir Sultanahmet’i doldurun, ondan sonra Ayasofya’ya bakarız falan dediğini hatırlıyorum” oldu.

Demirtaş’a göre toplumsal barışın anahtarı Soykırımla yüzleşmek

HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, Ermeni soykırımına dair net mesaj veren siyasetçilerden biri. Gerek BDP Eş Başkanlığı yaptığı dönemde gerekse cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasının hemen ardından yaptığı açıklamalarda konuyu sık sık gündeme taşıdı. Demirtaş, Ermeni Soykırımı konusunda devletin samimi bir özür dilemesi gerektiğini ve soykırım yükünün Türk halkının üzerine yüklenmemesi gerektiğine de işaret ediyor.

SÜREKLİ TEMAS KCK
Eş Başkanı Bese Hozat’ın geçen yıl verdiği bir röportajda, çözüm sürecinin ‘Ermeni Rum ve Yahudi lobileri’ tarafından engellenmek istendiği yönünde, tepki çeken açıklamalarının ardından Demirtaş sık sık Ermeni meselesine dair sorularla karşı karşıya kaldı. Öcalan’ın tartışmaya dair Ermenilere mektup yazmasının ve HDP tarafından tartışmanın yürütülmesi gerektiğine dair mesajının ardından Demirtaş’ın hem Ermeni sivil toplum kuruluşları ve aktivistlerle olan temasları arttı hem de soykırıma dair tavrını her fırsatta dile getirir oldu.

DEVLET ÖZÜR DİLEMELİ
Cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasının hemen ardından ilk görüşmelerinden birini Ermeni, Rum, Yahudi ve Süryani inanç gruplarıyla yaptı. Demirtaş, bu görüşmelerde, devletin Ermenilerden ve diğer ezilmiş gruplardan özür dilemesi gerektiğini savundu: 

“Bu halklara devletin bir özür borcu olduğunu ifade etmek istiyorum. Ermenilere, Rumlara, Süryanilere yapılanlardan dolayı devlet özür dilemelidir. Devletin özrü hem içerik olarak önemlidir, hem de bu topraklarda tekrar soykırım yaşanmayacağının garantisidir. Bunu yapmadığımız sürece asla ve asla bu topraklarda kalıcı bir barıştan söz edemeyiz. Biz Kürtler, Türk halkı ile kardeş olsak, aramızda sosyal ekonomik dengesizlik kalmasa ama bu topraklarda özür dilenmemiş bir Ermeni varsa bu kardeşlik hukukuna ters düşer. Bu borç devletin borcudur. Bu borcu, Türk halkının boynuna yükleyemeyiz. Alevilere, Ermenilere, özür borçluyuz” diye konuştu.

YÜZLEŞME BARIŞ FIRSATIDIR
Demirtaş’ın adaylık sürecinden önceki yaklaşımları da farklı değildi. 24 Nisan öncesinde 22 Nisan 2014’te BDP’nin yaptığı son grup toplantısında konuşan Demirtaş,  yaşananların kapsamlı bir soykırım politikasının başlangıcı olduğunu dile getirdi. Demirtaş konuşmasında şunları söylemişti; “Ortak vatanda kardeşliği inşa etmeye çalıştığımız bu topraklarda Ermeni sözcüğünü hakaret olarak bize kabul ettirmeye çalışıldığına tanıklık ettik. Aşağılama gerekçesi olduğu günlerden halen geçiyoruz. Türkiye'nin bu acı tarihiyle yüzleşmesi lazım.”

SORUMLU DEVLET AKLIDIR
Demirtaş son olarak Wall Street Journal Türkiye’den Ayla Albayrak’a verdiği mülakatta da şunları söyledi: “Bunun bir soykırım olarak tanımlanması gerektiğini her zaman savundum. Açık bir soykırımdır. Buradaki problem şudur: Bu Türklerin Ermenilere soykırımı değildir. Bu o dönem yönetiminin devlet anlayışının yarattığı bir soykırımdır. Ama bunu yapan devlet, Osmanlı Devleti, artık bugün yoktur ama yine de Türkiye Cumhuriyeti devleti, o dönem yapılan hatalar adına Ermeni halkından özür dileyerek toplumsal barışa önemli katkı sunabilir.”

BESE HOZAT’A ELEŞTİRİ
Bese Hozat’ın açıklamalarının ardından Demirtaş, Hozat’ın sözlerinin yanlış anlaşılmaya müsait olduğunu belirtmiş, açıklamaların Ermenileri, Rumları veya Yahudileri kast etmediğini düşündüğünü söylemişti: “Bu hassas bir konu tabii ki ama bir defa ifade ediliş biçimi şekliyle yanlış anlaşılmaya kesinlikle müsaitti Bese Hozat’ın açıklaması. Ben İmralı görüşmelerindeki yaklaşımları biliyorum. Kastettikleri Türkiye Ermenileri, Türkiye Ermeni lobisi falan değildi. Aslında başına Ermeni, Rum, Yahudi gibi sözcükler koyunca, biraz bu kimliklerle de daha çok mağdur olmuş, tarihte soykırıma, katliama uğramış kimliklerle birlikte anılınca yanlış anlaşılmalara yol açıyor.”