10 soruda ‘Suriyeli mülteciler’ meselesi

‘Suriyeli mülteciler’ meselesi hakkında en çok merak edilenleri mülteci hakkı konusunda çalışan uzmanlara sorduk.

Fotoğraf: BERGE ARABIAN

EMRE CAN DAĞLIOĞLU
misakmanusyan@gmail.com

Suriye’deki savaş ortamı, yaklaşık 5 milyon Suriyeliyi evinden ederken, dünyanın en büyük mülteci gruplarından birisi haline gelen Suriyelilerin en çok göç ettiği ülkelerin başında Türkiye geliyor. ‘Açık kapı politikası’ ile Suriyeli mültecilerin gelmesi için sınırları açan Türkiye, son dönemde bu insanlara karşı yoğunlaşan gösteriler ve saldırılara sahne oluyor.

‘Suriyeli mülteciler’ meselesi hakkında en çok merak edilenleri, Bahçeşehir Araştırma Yöntemleri Koordinatörlüğü’nden Doç. Selçuk Şirin, MÜLTECİ-DER İdari Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban, Helsinki Yurttaşlar Derneği Mülteci Destek Projeleri Koordinatörü Hakan Ataman, göçmen hukuku uzmanı Avukat Taner Kılıç, Avustralya Bond Üniversitesi’nden Suriyeli göçmenler üzerine çalışan Doç. Lisa Khalid, mülteci kampları üzerine araştırmalarıyla tanınan Dr. Bilge Şentepe ve çatışma çözümleri uzmanı Ali Zeynel Gökpınar’a sorduk.

1- Türkiye’de halen ne kadar Suriyeli bulunuyor?

Hakan Ataman: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) sunduğu verilere göre, Türkiye’de toplam bir milyon Suriyeli var. Bunlardan 804.391’i kayıtlı, diğerleri kayıt dışı. Ancak hem yetkililer hem de hükümet dışı organizasyonlar Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin sayısının tahminen 1,4-1,5 milyon arasında olduğunu belirtiyor. Zira AFAD tarafından BMMYK’ya sunulan veriler İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Suriyeli nüfusun giderek arttığı illerdeki sayıları yansıtmıyor. Bu iller hesaba katılmıyor.

Ancak İstanbul Kalkınma Ajansı İstanbul’daki Suriyelilere yönelik bir ihtiyaç analizi araştırması için açtığı hibe programında, “İstanbul’daki Suriyeli mülteci nüfusunun 150 bin civarında olduğu ifade edilmektedir” diye bir cümle kullandı. Tahminler Ankara’da 50-60 bin, İzmir’de ise 30-40 bin Suriyeli olduğu yönünde ve hemen hepsi kayıt dışı. Suriyelilerin kent nüfusuna oranla en yoğun yaşadıkları şehir ise Kilis. Şehrin yüzde 67’sini Suriyeliler oluşturuyor, bu oran Gaziantep’te yüzde 11. Ayrıca bütün bu nüfusun sadece 219.084’ü kamplarda yaşarken, diğerleri kentlerde son derece zor ve kötü şartlarda yaşıyor.

Taner Kılıç: Kanaatimce en başından beri bu süreci etkileyen en önemli sorun, durumun hukuki tanımlaması. En başından belli bir zamana kadar hükümet tarafından ısrarla ‘mülteci değil misafir’ tanımlamasının yapılmaya çalışılması şaşırtıcıydı. Zira ulusal hukuk ve uluslararası hukukta hiçbir terminolojik karşılığı ve altyapısı olmayan ‘misafir’ kelimesinin ısrarla kullanılmaya çalışılmasında, Suriyelilere ‘istediği gibi muamele etme’ arzusu rol oynadı. Kasım 2011’de Cenevre’de vatansızların durumuna ilişkin bir BM toplantısına katılan dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Türkiye’ye sığınan kişilere ‘geçici koruma’ rejimi uygulandığını deklare etti, fakat bunu düzenleyen yönerge hakkında ve Suriyelilerin resmi olarak nasıl tanımlandığı hakkında halen bilgimiz yok. Türkiye, ‘mülteci’ dememekte ısrarcı olsa da uluslararası hukuk gereği, çatışmalardan dolayı ülkesini terk eden ve bunun aksi ispatlanmadıkça statüsü ‘mülteci’ olarak kabul edilenler statüsünde Türkiye’deki Suriyeliler.

2 - Türkiye’ye kaçan Suriyeliler, misafir mi, göçmen mi, yoksa mülteci olarak mı isimlendirilmeli?

Taner Kılıç: Kanaatimce en başından beri bu süreci etkileyen en önemli sorun, durumun hukuki tanımlaması. En başından belli bir zamana kadar hükümet tarafından ısrarla ‘mülteci değil misafir’ tanımlamasının yapılmaya çalışılması şaşırtıcıydı. Zira ulusal hukuk ve uluslararası hukukta hiçbir terminolojik karşılığı ve altyapısı olmayan ‘misafir’ kelimesinin ısrarla kullanılmaya çalışılmasında, Suriyelilere ‘istediği gibi muamele etme’ arzusu rol oynadı. Kasım 2011’de Cenevre’de vatansızların durumuna ilişkin bir BM toplantısına katılan dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Türkiye’ye sığınan kişilere ‘geçici koruma’ rejimi uygulandığını deklare etti, fakat bunu düzenleyen yönerge hakkında ve Suriyelilerin resmi olarak nasıl tanımlandığı hakkında halen bilgimiz yok. Türkiye, ‘mülteci’ dememekte ısrarcı olsa da uluslararası hukuk gereği, çatışmalardan dolayı ülkesini terk eden ve bunun aksi ispatlanmadıkça statüsü ‘mülteci’ olarak kabul edilenler statüsünde Türkiye’deki Suriyeliler.

3- Suriyeli mülteciler Türkiye’de ne gibi haklardan faydalanıyorlar?

Lisa Khalid: Kamplarda yaşayan ve yaşamayan Suriyeli mülteciler için bu durumları ayrı ayrı değerlendirmeliyiz. Kamplarda yaşayanların faydalandığı öncelikli hak, ‘geçici koruma’ ilanı sebebiyle ‘sınır dışı edilmeme hakkı’. Sonrasında tüm temel ihtiyaçlarına ulaşma imkânları mevcut. Bunların başında barınma, gıdaya ve suya ulaşım, sağlık hizmetleri, eğitim olanakları ve başka bazı sosyal yardımlar geliyor. Kamp dışındakiler ise hele ki ‘kayıtlı değiller’se tam anlamıyla görmezden geliniyorlar ve hiçbir hakları yok. Kamp dışında yaşayan, fakat valiliklerde kayıt olanlar ise sağlık hizmetine ücretsiz erişme hakkına sahip. Onun dışında kamp dışında yaşamak ziyadesiyle zor. Yaşadıkları sorunların başında barınma geliyor. Yaşadıkları dil sorunu sebebiyle çalışmaları ve eğitime ulaşımları çok sınırlı kalıyor. Yiyecek çoğu zaman insani yardım örgütleri tarafından temin ediliyor. Ancak bunlar da düzenli ve sistematik değil maalesef.

4-Türkiye’nin Suriyeli mülteciler için hazırladığı kampların durumu nedir?

Bilge Şentepe: Kamplardaki durum dünyadaki diğer kamplarla karşılaştırıldığında iyi ve en azından BMMYK tarafından geliştirilen standartları genel olarak yakalamış durumda. Hatta konteyner kamplarda bu standartların daha üstüne çıkıldığını söyleyebiliriz. Ancak kamplar yine de sorunlardan azade değil. Kamp güvenliği konusunda kamp yönetiminin keyfi tutumları konusunda sorunlar yaşanıyor. Suriyeli mültecilerin çoğunun kamplarda kalmak istememesinin sebeplerinin başında da bu güvenlik meselesi geliyor. Siyasi bölünmenin neden olduğu kutuplaşma sebebiyle, ‘rejim yanlıları’, kamplarda ‘muhalifler’ olduğu için, ‘muhalifler’ de ‘rejim yanlıları’ olduğu için kamplarda kendilerini güvende hissetmiyorlar. Bu sadece siyasi görüşten dolayı değil, çoğu zaman da ‘mezhep farklılığı’ndan kaynaklanan bir tedirginlik. Özellikle Suriye’den gelen Alevi mülteciler, kamplarda kalmak istemiyor, kalsalar bile kimliklerini gizleyerek yaşıyorlar. Ayrıca kampların bir kısmının konumu da BMMYK tavsiye kararlarına da aykırı olarak sınıra çok yakın inşa edildi. Bu durum, yetkililere hatırlatıldığında ise cevap, ‘o kriterler mülteciler için, buradaki insanlar misafirler’ oluyor. Kamplarda oluşan bir diğer sorun ise ‘mahremiyet hakkı’nın korunamamasından kaynaklanıyor ve insanlar bundan rahatsız. Aynı zamanda, MAZLUM-DER tarafından hazırlanan rapora göre, çadır kamplardan bazılarında kadınlara yönelik cinsel amaçlı istismar olayları yaşanıyor. Sorunlardan birisi de yer yokluğu. Bölgelerde çalışan kurumların aktardığına göre, kampa girmek isteyen, fakat yer yokluğu nedeniyle kampların önünde yatarak sıra bekleyen Suriyeli mülteciler de var.

5- Gaziantep, Mersin, Maraş ve Adana’da Suriyeli mültecilere yükselen tepkilerin odağında ‘saat başı ücretleri düşürdükleri’ ve ‘kira fiyatlarında artışa sebep oldukları’ var. Bu tepkiler haklı mı?

Lisa Khalid: Dünyanın her yerinde mültecilere yönelik bu yönde itirazlar yükseliyor. Şehirlerdeki alt veya orta sınıflar, yaşam şartlarının zorlaşmasının sebebinin o şehirdeki mülteciler olarak görüyorlar. Suriyeli mültecilerle sorunlar yaşanan Türkiye’deki şehirlerde de en fazla şikâyet edilen konulardan birisi bu. Çalışma ücretlerinde düşüş veya kira fiyatlarında artışın yaşanmadığını söylemiyorum, fakat genelde bu sıkıntıların yaşanmasının sebebinin mülteciler olarak görülmesi son derece yanlış bir tutum. Bu sıkıntıların nedeni büyük ölçüde mültecilerin bulunduğu şehirlerdeki ev ve iş sahiplerinin bu insanları suiistimal etme iradeleri. Bu grupların kırılganlıklarını fırsata dönüştürmeye çalışıyorlar. Zira dil bilmeyen, geldiği yere yabancı ve ne şartta olursa olsun para kazanmak zorunda olan, dolayısıyla pazarlık şansı olmayan bu insanları normalin altında ücretle, sigortasız ve çalışma izni aramadan çalıştıran iş sahipleri, bu sorunun esas kaynağı. Bu şikâyetleri dillendirirken şunu sormak gerekiyor: Bu insanlar normal ücretlerle çalışmak ve daha fazla para kazanmak istememeleri söz konusu olabilir mi? Kira fiyatlarındaki sorunun da aynı şekilde olduğunu düşünüyorum. Birkaç ailenin bir arada yaşamak zorunda kaldığı evlerin fiyatlarını belirleyen yine ev sahipleri. Mültecilerin pazarlık edemeyecek halde olmasından faydalanarak kira fiyatlarını yükseltiyorlar.

Ali Zeynel Gökpınar: Suriyelilere yönelik önyargılar, nefretin ve ırkçılığın içini doldurmak için kullanılıyor.  Örneğin, Suriyeliler orta sınıf bir mahalleye gittiklerinde mahalleli durumdan rahatsız olabiliyor; huzursuz oldukları için de kimi söylentiler yayıp Suriyelileri mahalleden çıkartmaya çalışabiliyor. Bu yüzden, bireysel olaylar üzerinden değerlendirme yapmak daha mantıklı ve buna oldukça ihtiyaç var.

6- Suriyeli mültecilerin açtıkları dükkânlarda vergi vermedikleri veya üniversiteye sınavsız giriş hakları olduğu doğru mu?

Taner Kılıç: Suriyeli mültecilerin çalışma izni almalarının ardından açtıkları çalışma yerleri için vergi vermemeleri gibi bir durum söz konusu olamaz elbette ki. Çalışma izni almadan ‘kaçak’ açılan iş yeri için denetimlerin de gerçekleştiği biliniyor. Bunların ötesinde, müvekkillerim oldukları için şahit olduğu bazı durumlardan yola çıkarak, Suriyeli mültecilerin iş yeri açmasının önüne birçok bürokratik engel konduğunu söyleyebilirim. İzne tabi olarak iş yeri açma istekleri adeta burunlarından getiriliyor. Bu durumu çözme adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, son dönemde yabancıların çalışma izni için aranan bazı şartları Suriyeliler için aranmayacağını, oturma izni alan Suriyeliler için çalışma izni başvurusu yapılabileceğini duyurdu.

Pırıl Erçoban: Üniversite düzeyinde lise diploması olanların ve Türkçe bilenlerin, diğer tüm yabancı öğrenciler için olduğu gibi sınava girip yeterli puanı aldıkları takdirde bir programa yerleştirilmeleri mümkün. Suriye’de üniversite eğitimini sürdürürken yarım bırakıp Türkiye’ye sığınanların ise, gerekli tüm belgeleri sunarak yatay geçiş başvurusu yapmaları mümkün. Bu durumda bölümler ÖSYS kontenjanlarının yüzde 10’nunu geçmeyecek şekilde başvuruları değerlendirebiliyorlar. Belgeleri olmayanların özel öğrenci olarak dersleri takibi mümkün, ancak diploma söz konusu değil bu durumda.

7- Hükümetin Suriyeli mültecilere yönelik somut bir politikası var mı?

Pırıl Erçoban: Somut bir politika olduğunu sanmıyorum, olsa bile biz bilmiyoruz. Suriyeli mültecileri kapsayacak Geçici Koruma Yönetmeliği henüz çıkmadı. Yönetmelikle birlikte hak ve yükümlülüklerin de belirleneceğini umuyoruz. Ancak yönetmelik çıkınca yine de özellikle geleceğe yönelik net bir politika sunulabilecek mi, burası meçhul. Suriye krizinin sona erip, insanların evlerine dönebilecek güveni hissetmeleri çok uzun sürebilir. Dolayısıyla Suriyeli mültecilerin daha çok uzun süre, belki de sürekli Türkiye’de kalmaları söz konusu olabilir. Bu gerçeği kabullenip, toplumsal entegrasyona yönelik politikalar üretilmeli.

8- Suriyeli mültecileri yeni kamplara yollamak bir çözüm mü?

Ali Zeynel Gökpınar: Suriyeli mültecileri yeni kamplara yollamak çözüm olmadığı gibi sürdürülebilir de değil. Bir an için şöyle düşünelim. Gaziantep’teki mülteci kamplarının bir kısmı Gaziantep-Şanlıurfa sınırında, yani Fırat’ın kenarında. Gaziantep’teki bütün mültecileri oraya gönüllü veya zorla gönderdiğiniz vakit orada yeni bir şehir ortaya çıkacaktır. Filistin-Israil çatışmasından dolayı Suriye, Lübnan ve Ürdün’de kurulan mülteci kamplarının bu ülkelerin siyasetini nasıl etkilediğini biliyoruz ve bundan ders almalıyız. En basitinden bir erken uyarı sistemi, arabuluculuk sistemi, Suriyeliler için bir yönetişim mekanizması kurulabilir. Fakat bütün bunlar, mültecilik hakkı ve statüsü verilmesi durumunu ikame edemez.

Hakan Ataman: Ancak bu kısmi bir çözüm olur. Hatta bir noktadan sonra izolasyondan anlamına gelebilir. Bunun yerine bir sosyal politika belirlenmesi ve hem TC vatandaşlarını hem de Suriyelileri kapsayan bir entegrasyon/uyum/adaptasyon süreci daha uygun olacaktır.

Pırıl Erçoban: Kampların hangi işlevi gördükleri önemli ve zorla kampta tutmanın şartları ve amacı önemli. Barınma ve diğer temel ihtiyaçların karşılanması konusunda destek olmak amaçlanıyorsa yine de insanların ikna edilmesi gerekiyor. Ama amaç, bir nevi gözaltı veya idari gözetim ise o zaman farklı bir durum karşımıza çıkıyor. Zorla, insanların iradesi dışında kamplara göndermek ve çıkışlarına izin vermemek bir nevi gözaltı olarak değerlendirilebilir. Maalesef uluslararası hukuk mültecilerin gözaltı/idari gözetim altında tutulmasını tamamen yasaklamıyor, ancak böyle bir uygulamaya ancak gerçekten başka çare olmadığı zorunlu şartlar altında, en son çare olarak ve sınırlı bir süre için başvurulması gerektiği vurgulanıyor. BMMYK, yine de bunun başvurulmaması gereken bir yöntem olduğunu söylüyor ve insan hakları örgütleri de mültecilerin gözaltında tutulmamasının bireyler üzerinde yarattığı derin ve tamir edilmesi zor travmalara dikkat çekiyor.

9- Suriyeli mültecilerin entegrasyonu için ne gibi adımlar atılabilir? Bu adımların ‘kamp politikası’na kıyasla finansal açıdan eksileri veya artıları nelerdir?

Bilge Şentepe:  Çalışma ve istihdam ile birlikte barınma ve eğitim haklarına ulaşımı düzenleyecek bütünlüklü bir sosyal politika gerekir. Zira Suriyeli mültecilere yönelik yürütülen hâlihazırda kamplarda ikamet temelindeki politikanın Türkiye’ye bedeli üç milyar lirayı aşmış durumda. Bunun karşısında ise bir entegrasyon planı olmadığından böyle bir plana aktarılacak kaynağın miktarı hesaplanamıyor. Ancak bir süre sonra Suriyeli mültecilerin üretime katılacağı ve artı değer üreteceği kalıcı bir planlamanın faydaları elbette ki daha fazla olacaktır. Fakat Türkiye, her ne kadar hukuken ‘geçici koruma’ politikasına getirilen zaman sınırını ‘2+1’ yılla sınırlamamış olsa da, halen Suriyeli mültecilerin geçici olarak burada ikamet ettiği görüşünde. Suriye’de savaş durumunun ne zaman sonlanacağının belli olmaması ve olsa da kurulan yeni rejim karakterinin belirsizliği, bu ‘geçicilik’ algısını yanlış olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda Ortadoğu’da artık kronikleşen ‘Filistinli mülteciler sorunu’nu da iyi tahlil ederek sürdürülebilir bir entegrasyon planı ortaya konulmalı. Suriyeli mültecilerin sadece para akıtılan kamplara hapsedilmesinin yerini, onlara uygun olarak planlanmış bir eğitim ve üretim sistemi almalı ve bu insanlar gündelik hayata adapte edilmeli.  

10- Suriyeli çocukların eğitim sorunu için ne gibi adımlar atılıyor/atılabilir?

Selçuk Şirin: Dünyanın her yerinde mültecilere dair yapılan araştırmadan ortaya çıkan somut bir sonuç var. Eğer mültecilere ve özellikle onların çocuklarına insanca yaşayacakları bir ortam sunmaz iseniz o çocuklar şiddet sarmalına kapılıp karşınıza daha büyük bir toplumsal fatura ile çıkar. O nedenle, Suriyeli çocukları Türkiye’nin sorunu olarak ele almak gerekir. Her 4 çocuktan 3’ünün ailesinden birisini kaybettiği, her üç çocuktan birinin fiziksel şiddete uğradığı ve her üç çocuktan ikisinin ailesinden birisinin fiziksel şiddete uğradığını gördüğü gibi vahim bir tablo var karşımızda. Bu çocukların rehabilite edilmesine yönelik adımlar atılmalı.

Hakan Ataman: Şu ana kadar önemli bir adım atıldığı söyleyemem maalesef. Öncelikle bu konuda ivedilikle dil sorunun çözülmesi lazım. Mevcut okullarda Türkçe hazırlık sınıfları açılabilir. Türkiye’de Suriyeliler için çok sayıda Suriyeli öğretmen var. Bunlar istihdam edilebilir ve belli bir müfredat konusunda eğitim verilebilir. Şu anki haliyle bazı illerde özellikle de dini gruplarca sunulan dini eğitimler var. Ancak pek çok Suriyeli eğitimlerin sadece din ekseninde yapılmasında rahatsız. 

Kategoriler

Güncel Gündem