Çetrefilli bir Pynchon romanı

‘49 Numaralı Parçanın Nidası’ zor bir roman. Okuyucunun dikkatini sürekli talep eden ve çoğu zaman da okunan bir parçanın anlamını sorgulatan bir roman. Klasik roman anlayışından sıkıldıysanız, yeni bir şeyler okumak istiyorsanız, kumsal rehavetini üzerinizden atıp edebiyatın serinleten sularında yüzmek istiyorsanız dört dörtlük bir roman. Bittiğinde zihninizi uzun bir süre meşgul edeceği de kesin.

BÜRKEM CEVHER

Thoman Pynchon ülkemizde çok bilinmeyen bir yazar. Oysa ki, post-modern edebiyatın önemli eserlerinden biri olan '49 Numaralı Parçanın Nidası’, Time tarafından 1923-2005 tarihleri arasında yayınlanan ‘En İyi İngilizce 100 Roman’ listesinde gösterildi. Ayrıca kısa olduğu için bir ‘novella’ olarak nitelendirilse de bu roman yazarının en yoğun, fikirlerini ve edebi tarzını en iyi yansıttığı roman olarak tanımlanıyor.

‘49 Numaralı Parçanın Nidası’nın Türkçeye çevrildiğini öğrendikten sonra okumamak olmazdı. Orijinal eserde birçok dil oyunları yapıldığını bildiğimden çevirisini okumayı tercih ettiğim bir kitaptı. Feride Evren Sezer de oldukça başarılı bir şekilde çevirmiş kitabı. Kitap hakkında ön araştırma yapmış olduğu çok belli. Örneğin kitabın kahramanı Oedipa Maas’ın kocası Mucho’nun çalıştığı istasyonun adını hem Türkçeye çevirmiş hem de orijinalindeki oyunu tekrarlamış. Böylesine minik ayrıntılar bazen okurun gözünde büyük önem kazanıyor.

Oedipa Maas’ın kaotik macerası

Roman Oedipa Maas’ın bir ev partisinden dönmesi ve bir avukatlık firmasından aldığı mektupla başlıyor. Mektupta Oedipa’nın eski sevgilisi Pierce Inverarity’nin öldüğü ve Oedipa’yı mirasına vasi adadığı yazıyor. Oedipa ne yapacağına başta karar veremese de sonunda San Narciso’ya giderek mirasa konu olan mülkleri görmeye ve mirasın ortak vasisi Avukat Metzger ile görüşmeye karar veriyor.

Oedipa San Narciso’da olduğu sürede yavaş yavaş Pierce’in bıraktığı ipuçlarının peşinden savrulacak, Tristero isimli bir çetenin tarihini araştıracak, bu arada ATIK isimli illegal bir posta dağıtım grubunun da peşine düşecektir. Tüm bunların merkezinde ise ‘Ulağın Trajedisi’ isimli bir tiyatro gösterisi olacaktır. Karşılaştığı her tesadüf birikecek, Oedipa bir komplonun içine çekildiğini hissedecektir. Bunlarla uğraşırken de halüsinasyonlar peşini bırakmayacaktır. Duyduğu, okuduğu ve gördüğü her şeyde Tristero ve illegal posta dağıtım örgütlerine dair bir iz bulacaktır.

Oedipa halüsinasyonlar yaşıyor olsa da, psikiyatristi Dr Hilarius’un verdiği hapları içtiğine dair hiçbir bölüm yok. Oysa ki o San Narciso’dayken, kocası Dr. Hilarius’un verdiği halüsinojenlerle yüklü ilaç kokteylini almaya başlamıştır. Bunların belki de hiçbir önemi yoktur. Fallopian’ın söylediği gibi belki de tüm bunlar Pierce’in Oedipa’ya oynadığı oyunun sonucudur. Her ne olursa olsun Oedipa ev partilerine katılan sıradan bir ev kadını halinden kurtulmuş bu sefer de her şeyden şüphe duyan bir dedektife dönüşmüştür. Pierce’in pul koleksiyonunun bir müzayede evinde açık arttırmayla satışa sunulacağını öğrenen Oedipa koleksiyonun gizemli alıcısını bulmak üzere müzayedeye katılacaktır.

Çelişkiler, kaos, komplo teorisi ve entropi

Kitapta bolca sosyal, kültürel, teknik, bilimsel ve tarihsel atıflar bulunmakla birlikte bu atıflar bir yandan romanın yazıldığı çağa dair ayrıntılar sunarken bir yandan da bilim ve sözcükler ikilemi de sunuyor okuruna. John Nefastis’in ‘Maxwell’in Cini’ makinesi bu ikileme güzel bir örnek olarak romanda uzun uzun anlatılıyor. Bu makine, içindeki cinle iletişime geçebilecek insanların çalıştırabileceği bir makine olmakla birlikte makinenin çalışması için termodinamik yasalardan ve entropiden faydalanılıyor. Makine bilim ve spiritüel fikirlerin çarpışmasının en güzel örneği. 

Romanda cinsel çağrışımlar da bolca kullanılmış. Mike Fallopian, Stanley Koteks ve elbette yazarın hocası Nabokov’un romanı ‘Lolita’ya atıfla lise öğrencileri ile ilişki yaşayan veya evlenmek üzere kaçan olgun erkek figürleri var.  Özellikle de kahramanın adının ‘Oedipa’ olması hem Sofokles’in tragedyasına hem de Freud’un ‘ödipal kompleks’ine atıfta bulunmakta. Her iki temanın da kullanıldığı pasajlar var kitapta.

Kitap, bir çok açıdan ikilemler sunuyor okuruna. Olayların sonunu merak ederken, son diye bir şeyin olmadığını da hissediyorsunuz. Roman iki ana koldan iki değişik kavram etrafında ilerliyor. Birinci kolda komplo teorileri var: Pierce gerçekten Oedipa’ya bir komplo mu kurdu? Karşılaştığı her tesadüf aslında Pierce tarafından mı Oedipa’ya sunuldu? Bu açıdan bakıldığında kitaba başka bir okumayla yaklaşmak mümkün.

Bir de romanda sıkça geçen entropi kavramı var.  Kapalı bir sistem içindeki düzensizlik olarak da niteleyebileceğimiz entropi kavram olarak sık sık karşımıza çıkarken, Nefastis’in Makinesi de entropiyi kullanıyor.  Oedipa düzensiz verilerden bir düzen oluşturmaya, Pierce’in muazzam mirasını bir düzene koymaya çalışıyor. Bu açıdan bakıldığında ise farklı bir okuma yapmak mümkün.

‘49 Numaralı Parçanın Nidası’ zor bir roman. Okuyucunun dikkatini sürekli talep eden ve çoğu zaman da okunan bir parçanın anlamını sorgulatan bir roman.  Klasik roman anlayışından sıkıldıysanız, yeni bir şeyler okumak istiyorsanız, kumsal rehavetini üzerinizden atıp edebiyatın serinleten sularında yüzmek istiyorsanız dört dörtlük bir roman. Bittiğinde zihninizi uzun bir süre meşgul edeceği de kesin.  

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ