1 tabak, 3 kabak, 22 baldırı çıplak

'Osmanlı Melekleri: Futbol Tarihimizin Kadim Devreleri' kitabının yazarı Mehmet Yüce, Türkiye'de futbolun kuruluş serüveninin tek boyutlu ve sığ anlatımını içine sindiremedi ve bu dönemin asıl başlangıcını etraflıca kaleme aldı.

İstanbullu Ermeni futbol takımlarından bir tanesi, 1910’lu yıllar.

FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr

Türkiye futbol tarihiyle ilgili yayınlar incelendiğinde, hemen hepsinde başlangıç yıllarıyla ilgili kısımların birbirinden alıntı veya birbirine gönderme yapan biçimde sunulduğunu görebilirsiniz. 'Osmanlı Melekleri: Futbol Tarihimizin Kadim Devreleri' kitabının yazarı Mehmet Yüce'nin serüveni de böyle bir yayını eline aldığında başlamış. “Futbol tarihimizin gri dönemi de diyebileceğimiz kuruluş sürecinin tek bir boyutta, sığ bir biçimde ele alınmasını doğrusu içime sindiremedim” diyen Yüce, İletişim Yayınları'ndan çıkan çalışmasıyla işte bu döneme ışık tutuyor ve âdeta Türkiye futbol tarihinin 'başlangıç dönemini', bütün değerleriyle ve özellikleriyle detaylı biçimde inceleyen ve derleyen bir ilk yapıta imza atıyor. Bu topraklarda ayak topunu ilk defa oynayan ve onu yerleştirip öğreterek bugüne miras bırakanlarla tanışmak için, Mehmet Yüce'yle bir araya geldik.

  • Osmanlı dönemi futboluna ilginiz nasıl başladı?

Futbol tarihine ve Levanten kültürüne karşı büyük bir ilgim vardı. Bir yandan da Türkiye'de futbol tarihinin hep yanlış ve eksik bilgilerle yazıldığı kanaatindeydim. Birilerinin bunu düzeltmesi gerektiğini düşünmüşümdür hep. Bir gün, bir arkadaşımla yine bu konuyu tartışırken, “Bu düzeltmeyi yapan neden sen olmayasın?” dedi ve en sonunda Türkiye futbol tarihini kendim araştırıp yazmaya karar verdim. Levanten kültürüne olan ilgimle futbolun kesiştiği nokta, tam da futbolumuzun Osmanlı dönemindeki evrelerine denk geliyor.

Naif idmancılara misal: Rami İdman Yurdu bisikletçileri
  • Nasıl başladınız, hangi kaynaklara başvurdunuz?

Sonuç itibarıyla bütün külliyatı taradım. Futbolla ilgili Osmanlı'da ne çıktıysa okudum. Milli mücadele karşıtı gazeteleri bile taradım. Onlarda da çok güzel spor sayfaları var. En sonunda yazmaya başladım ve Türkiye futbol tarihi araştırmasının birinci cildi olarak 'Osmanlı Melekleri: Futbol Tarihimizin Kadim Devreleri' kitabını ortaya çıkardım. Bu ilk cilt, 1875'ten Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar, ikinci ciltse 1923'ten 1951'e, yani profesyonel devre kadar ilerliyor. Üçüncü ciltteyse, 1951'den 1992'ye kadar bir dönemi inceleyeceğim. 1992'nin anlamı şu: Bu yıl, futbolun romantik değerlerinin kaybolduğu ve maddiyata dayalı bir hal aldığı yıl.

  • Türkiye futbolunun başlangıç dönemini iki bölüme ayırmışsınız, 1875-1908 ve 1908-1923. Neden böyle bir ayrıma gittiniz?

Kitabı iki bölüme ayırdım, ilk bölüm 1875'ten Meşrutiyet'in ilanına kadar. Bu tarihe kadar futbol, Müslümanlara neredeyse yasak. Sadece gayrimüslimler oynuyor. Yabancılara zaten serbest. Bu dönemde kurulan iki kulüp, Galatasaray ve Fenerbahçe yüreklilik göstermişler, yoksa futbol oynamak Müslümanlar için yasadışı gibi bir şey. 1908'den sonra zaten kulüp sayısı oldukça artıyor. Müslümanlar ancak gizli gizli oynayabiliyor. Mesela, oynamasınlar diye başlarına hafiye takıyorlar.  1901'de bir kulüp kuruluyor, adı Black Stocking (Siyah Çoraplılar), takım adını yabancı dilde koyuyor ki, Saray durumu fark edemesin. Hafiyeler, Black Stocking'i daha ilk maçında deşifre ediyor. Bir Rum kulübüyle oynuyor ve Rum kulübü 5-1 kazanıyor. Tek maçları; o maçı basıyor hafiyeler. “Bu top nedir?” diyorlar. Çünkü top kelimesi Türkçede aynı zamanda  silah anlamına geliyor. Hafiyeler çözemiyor işi. Yazışmalarda gördükleri kelimeleri, futbol topuyla silah olan topu karıştırıyorlar. Futbol oynarken yakalanan Müslümanlar, durumu açıklamak zorunda kalıyor, “Bu silah değil, ayak topu” diye.

  • Peki, futbol bu topraklarda 1875'te mi oynanmaya başlamış?

1930'larda futbolu da Türkler bulmuş diye bir şey çıkıyor. 'Tepük' denirmiş Orta Asya'da falan... Bu bir İngiliz oyunu sonuçta, atası da rugby sporu. 1863'te İngiltere Federasyonu (FA) kuruluyor. Osmanlı'daki takımlar dahi oradan lisans alıyormuş. Galatasaray'ın bile ilk ismi 'Galatasaray AFC', bu takı İngiltere'den lisans aldığını gösteriyor. 1875'i seçmemin sebebi, bununla bağlantılı. O tarihten önce Osmanlı'da futbol yok. Zaten dünyada yok, sadece İngiltere'de var. O dönem için takip edebileceğimiz gazete de sınırlı. The Levant Herald, Monitor Orient gazeteleri dışında, Ermenice ve Rumca gazeteler var. Bunları zaten Türkiye'de normal tedrisattan geçmiş bir insansan okuyamazsın. Yerleşik bilgi, Osmanlı'da futbolun 1890'larda başladığı yönünde ama bu yanlış bir bilgi. Herkes futbolun önce İzmir'de başladığını düşünüyor ama aslında pek çok yerde başlamıştı. İngilizlerin olduğu her yerde futbol oynanıyordu.

1909-10 İstanbul Şampiyonu Galatasaray, ortadaki Şair Kemâlât Perver Tevfik Fikret Bey Efendi’dir
  • İngilizler nerelerde vardı?

Limanlarda, demiryolu inşaatının olduğu yerlerde. Paranın olduğu yerlerde yani. Gittikleri yerde kriket, rugby ve futbol oynuyorlar. Futbol sadece İzmir'de değil, pek çok yerde var. Mesela, 1904’te Trabzon'da Ermeni tüccar Boghosyan Efendi'nin kurduğu takımı buldum. Sporting Trabzon, 1904’te aynı yıl daha Galatasaray kurulmadan Trabzon'da kurulan ilk takımdır. Ayrıca, Fenerbahçe'nin maç yaptığı ilk takım da bir Ermeni takımıdır. Basında yer alan ilk maç, 1908’in Mart ayında Kumkapı takımıyla oynanmış. Futbol içinde o yıllarda hep Ermeniler var. Zaten mecmuaları açıp bakınca görüyorsunuz. Futbolu o dönem ağırlıklı gayrimüslimler oynuyor ve Anadolu'nun her yerinde de Ermeniler var, sadece İstanbul'da değil. Futbol tarihindeki bu nokta şimdi yok sayılmaya çalışılıyor, o ayrı mevzu. Mesela, Fenerbahçe'nin ilk maçını bir Ermeni takımıyla yaptığı bilgisini kimse bilmiyor. Fenerbahçeliler bile bunu bilmiyor. Onlar ilk maçlarını Eylül 1908'de Moda'daki İngiliz takımıyla oynadıklarını düşünüyorlar. Ama 1 Mart 1908'de, Kumkapı takımıyla oynamışlardı. The Levant Herald gazetesinde, bu maçın haberi var.

  • Gayrimüslimler futbolda hep bu kadar aktif miymiş?

Bir ara gayrimüslim takımlarını lige almıyorlar aslında. Meşhur Pera takımı var mesela, Ermenilerinse Taksimspor'u var. Bu takımları federasyona almıyorlar, 'gayrifedere' diyorlar bu takımlara. Ama ne zaman ki paraya ihtiyaçları oluyor, bu takımları o zaman lige alıyorlar. Çünkü gayrimüslim takımlarının taraftarı var. 1930'larda bile Pera'nın taraftarı var. Mesela, Taksim Stadı'nı dolduracak taraftar sayısı ancak Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Pera'da var. Daha kovulmamışlar tabii buralardan.

Memleketimizin en kadim kulübü Tatavla'nın güreşçileri

O dönemlerde Levantenlerin ve bazı gayrimüslimlerin ilginç bir hayatı var İstanbul'da. Tenis oynanıyor, yüzme müsabakaları, kayık yarışçılığı var, bunları yapanların çoğu gayrimüslim ve tek tük bürokrat çocuğu Türkler… İşte İstanbul'da futbol oynayan da bu kitle esasında. Varlıklı ailelerin çocukları ve gayrimüslimler. Osmanlı'da da ilk, yabancı futbol takımları kuruldu; Rum takımları daha fazla olmak üzere Ermeni takımları... Ermenilerle Rumların maçları son derece rekabetçi oluyormuş. Pera-Taksim maçları o dönemin en fazla kalabalığının toplandığı etkinlik. Taksim Stadı'nda oynanıyor. Büyük bir derbi. Derbiler tarihi gibi bir çalışma olsa ilk olarak İngiliz derbisi, Kadıköy-Moda ve ikincisi de Rum-Ermeni derbisi, Pera-Taksim olurdu. Galatasaray-Fenerbahçe derbisi bunlardan sonra gelir. İzmir'i de düşünürsek, Panianios-Apollon derbisi çok önemlidir. Bu önemli derbilerin olduğu dönem, 1900'le 1915 arası. İstanbul'un en önemli derbisi Galatasaray-Fenerbahçe, sonra gelense Pera-Taksimspor derbisidir. Bu maçlar, dolu tribünlere karşı oynanıyor. Her sene Taksim Stadı Kupası maçını oynuyorlar. Yortu günlerinde Galatasaray bu takımlarla maç yapıyor. Pera’yla Galatasaray arasında tatlı bir rekabet de var. Çünkü yan yana bu kulüpler ve birbirleriyle çok iyi anlaşıyorlar. Taksim Kupası maçları korkunç rekabetli ve kavgalı dövüşlü, küfürlü. İnanılmaz, hatta bazen polis geliyor, ayırıyor taraftarları; düşünün o derece. Galatasaray’a beş tane atan Baltalimanı diye bir gayrimüslim takımı var. Galatasaray’a ligde ilk mağlubiyetini tattıran takım. 5 - 0 yenmiş Galatasaray’ı. Galatasaray bu duruma üzülerek formasını değiştirmiş. Galatasaray’ın ilk forması kırmızı beyaz ama onu birkaç maç giymişler, çok korkmuşlar.  O formayı son kez, o Baltalimanı maçında giyiyorlar. Uğursuz geldi bu bize forma diyorlar.

1921 senesinde spor karşılaşmaları yapılmaya başlanılan Taksim Stadı'nın ana giriş kapısı
  • Peki, Osmanlı'daki ilk futbol kulübü hangisi?

Türkiye’deki ilk kulüp Constantinapole Football Club diye bir Levanten kulubü, fakat Levanten kulübü olması, bunun sadece Levantenlere açık olduğu anlamına gelmiyor. İçine mutlaka gayrimüslimler de giriyor. İstanbul’da şu anda yaşayan en eski kulüpse Kurtuluş’tur. Kurtuluş’un kuruluş tarihi 1896’dır ve kuruluş ismi Tatavla’dır. Bu yerin ismi zaten Tatavla, sonradan Kurtuluş ismini almış. Ermenilerin en eski kulüpleri ise benim bildiğim kadarıyla, 1908’de kurulan Makriköy, yani yeni adıyla Bakırköy ve Kumkapı kulüpleri. Bir de Üsküdar Ermeni kulübü ve daha sonra Kadıköy Ermeni Cemiyeti kulübü de kuruluyor. Yani Kumkapı’da, Kadıköy’de, Üsküdar’da ve Makriköy’de var. Dört tane ana yerde, Ermenilerin futbol kulüpleri var. Bu kulüplerde sadece futbol oynanmıyor, cemaat bir araya geliyordu. O zamanlar futbol havalı, 'cool' bir şey. Futbol oynuyor adamlar. Ona göre şortlar, ayakkabılar giyiyor, toplar alınıyor. Baldırı çıplak geliyor ama oynuyor. Rumlar, Ermeniler bu durumdan çok rahatsız olmuyor, fakat Türkler, oynadığı zaman rahatsız oluyor. “Sen Müslümansın, nasıl böyle baldırı çıplak dolaşıyorsun” deniyor. O zaman öyle bir şey var.

Mehmet Yüce. Fotoğraf: BERGE ARABIAN 

Şeytan icadı futbol topu

İskoç Evening Telegraph gazetesinde 1908’e ait vaka şu şekilde yansıyor:

“Türkiye'de pek teşvik görmeyen spor, büyük zorluklarla yapılmaktadır. İzmir ve İstanbul arasındaki futbol maçıyla gayrete gelen Reşad Bey isimli bir Türk genci, kendi arkadaşlarının yanı sıra, bazı Rum ve Ermenilerin de katılımasıyla bir kulüp kurmuş ve idmanlara başlamıştı.

Birkaç gün önce, gece yarısı evine gelen polis, onu Üsküdar'a götürüp kulüp ve futbol oyunu hakkında uzun bir süre sorguya çekti. Türkçede top kelimesi aynı zamanda bir silah anlamına geldiğinden, işler büsbütün karıştı. Yetkililer, büyük bir komployla karşı karşıya bulunduklarına ve kulübün aslında gizli bir örgüt olduğuna inanmıştı. Topun gerektiği gibi incelenmesi için gönderilen özel memur, bunun bir şeytan icadı olduğuna karar verdi. Kulüp tüzüğü bir başka aleyhte delil olarak görüldü. Kulübün renkleri ve formalarıysa, gizli bir örgütü ortaya koyan en büyük delildi.”


Pazar Ligi açılışı Pera ve Elpis’ten

Ermeni Dork Kulübü, 1910

“1921-22 sezonu İstanbul Pazar Ligi, Pera - Maccabi ve Beşiktaş - Elpis maçlarıyla başladı. Müsabakaları, Türk, Hıristiyan ve Musevilerden mürekkep, kalabalık bir meraklı grubu izledi.

Memleketimizin şimdiki haliyle bundan yüz sene evvelki halini yan yana getirdiğimizde, bizi çok şaşırtacak insan manzaraları ile tesadüf ederiz. Alabildiğine farklılıklar içeren bu tesadüflerden en keskin olanları 'Pây-i Taht' İstanbul'dadır şüphesiz.

Bir yandan cumanın tatil olduğu Müslümanlar, diğer yandan pazar günleri çayırlara koşan gayrimüslimler, yabancılar... Bir tarafta Kadıköy'de Müslümanların Cuma Ligi, diğer tarafta Taksim Tâlimhane'de gayrimüslimlerin, Üsküdar'da Ermenilerin, Makriköy'de ve Baruthane'de Fransız, Rum, Ermeni ve Museviler ile birlikte Türk gençlerinin pazar ligleri...

Tatavla'nın çamurlu sokaklarından koşturup gelen Rum delikanlıları, vapura binip Union Club'daki Fenerbahçe - Galatasaray müsabakasını seyretmeye giderlerken, Kadıköy Pazar Ligi'nde Müslüman Beşiktaş ile Rum Elpis maçını izleyenlerin bir kısmı da Musevi ve Ermeni'ydi. Müsabakanın hakeminin İngiliz bir Levanten olması, İstanbul'un reng-i âhenginin ne kadar parlak olduğunun en güzel misalleri kuşkusuz. İşte Türk İdman İttifakı'nı oluşturan kulüplerin dışında kalan Müslüman kulüplerle, azınlık kulüplerinin tesis ettiği Pazar Ligi böyle bir havada başladı.”


İttihatçıların propaganda takımı Altınordu

Aydınoğlu Raşid Bey'in de aralarında olduğu Progres International, 1912. Takımın ismi daha sonra İttihat ve Terakki'nin etkisiyle Altınordu olarak değiştirilecek

“İttihat ve Terakki, sporun çok önemli olduğunu anlamış. Futbola da çok önem veriyor, spor kulüplerini tahakkümü altına almanın ne kadar faydalı olacağını da görüyor. Galatasaray Lisesi'nden çıkan bir başka takım, Progress International, bu takımın sahibi, yani kaptanı, Galatasaray Lisesi'nden Aydın oğlu Raşit Bey.  Aydın oğlu Raşit Bey koyu bir İttihatçı ve Türkçü. Talat Paşa’yla çok iyi arkadaş oluyorlar. Progress kelimesi de zaten Terakki anlamına geliyor. Bu takımın ismini Altınordu yapıyorlar. Rengi de kırmızı ve mavidir, yani kan ve çelik. Böyle sert bir takımdır bu, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın futbolcularını çalmıştır. Bu oyunculara Altınordu’da oynarsan askerlik yapmazsın, evine sucuk, peynir, ekmek her şey girer denmiş. Bu takım herkesi yeniyor 5-0, 6-0 ve gidip şampiyon oluyor. İttihat ve Terakki’nin reklamını yapıyor.”

 

 

Kitaptan:

“Memleketin her köşesine hâkim olan İttihat ve Terakki Fırkası'nın elindeki güçle, Fenerbahçe ve Galatasaray'dan kopardığı futbolcular ile Altınordu kulübü, bu seneden (1916) İstanbul ve memleket futboluna damgasını vurdu. Burada en büyük âmil, kulübü himayesine alan Talat Paşa'dır. Esasında siyasetin futbolla buluşmasını da belki ilk defa olarak bu yıllarda görüyoruz. Memleketin her köşesinde mutlak bir hâkimiyet sağlayan İttihatçılar, spor ve özellikle çok popüler olan futbol sayesinde progaganda yapmak gayesiyle futbol kulüplerinin içine girmeyi başardılar.”

Kategoriler

Toplum Spor Dosya Orta Sayfa