Kızı tasarlıyor, annesi dikiyor

Bu hafta, haute couture kıyafetlere ve gelinliklere ustalığıyla hayat veren 40 yıllık dikiş ustası Suna Hanım ve stilist kızı Natali Nil Katıköy’ün anne-kız dayanışmasına yer veriyoruz. Beş yıl önce Bakırköy’de kurdukları Lilyums Gelinlik’le birlikte çalışmaya başlayan ikilinin hikâyesini dinledik.

Fotoğraf: BERGE ARABIAN

KARİN BAL
karinbal@gmail.com

  • Suna Hanım, terziliğe nasıl başladınız?

Suna Çırak: Ben dokuz aylıkken, ailem Yozgat’tan İstanbul’a taşınmış, ben hiç görmedim memleketimi. Bizim oralarda çok dikiş ustası varmış. Benim de teyzelerim kadın, dayılarım erkek terzisiydi. 12 yaşından itibaren okul tatillerinde teyzemin yanına çırak olarak gittim, dikişe orada başladım ve her şeyi onun yanında öğrendim. Sahakyan’dan mezun olduktan sonra Bakırköy Kız Meslek Lisesi’nde, dikiş bölümünde okudum. Evlendim, çocuklarım oldu, onlar büyükten sonra sektördeki birçok büyük firmada terzilik yaptım, haute couture abiyeler ve gelinlikler diktim. Kızımla kendi yerimizi açmadan önce, Vakko’nun gelinlik bölümünde prömiyer terziydim. 12 yaşından beri, kesintisiz 40 senedir terziliğe devam ediyorum. Çocukluğumdan beri hayalim gelinlik dikmekti. Başka hiçbir şey değil, illa gelinlik dikmek isterdim. Gerçekten de, sonunda kendimi gelinliklerin içinde buldum. Kızlara hep derler ya, “Büyüyeceksin, evleneceksin ve gelinlik giyeceksin” diye, benim tüm hayalim gelinliği giymekten ziyade, o eşsiz beyaz elbiseleri dikmekti.

  • Sizin modaya yönelme ve annenizle birlikte çalışma fikri nasıl ortaya çıktı?

Natali Nil Katıköy: İlkokulu Esayan ve liseyi Sahakyan’da okuduktan sonra Eskişehir Üniversitesi Turizm Otelcilik Bölümü’nü bitirdim. Aslında çocukluğumdan beri güzel sanatlar okumak istiyordum, çizim konusunda her zaman yeteneğim ve isteğim vardı ama kariyer kaygısıyla turizm sektöründe çalıştım. Gecesi gündüzü belli olmadan çalıştığım, hatta sabahladığım bir gün “Benim burada ne işim var?” diye düşündüm ve vakit kaybetmeden işimden istifa ettim. İşten ayrılınca Pera Güzel Sanatlar’a yazıldım ve iki sene çizim dersleri aldım. Eğitimim bittikten sonra üç yıl boyunca yabancı firmalara mücevher tasarımı yaptım. Ekonomik kriz sürecinde bazı zorluklar yaşadıktan sonra, mücevher tasarımı alanında ilerlemek istemediğime karar verdim. Babamın babası Nerses Katıköy de, Yeşilçam’daki birçok önemli jöne takım elbiseler diken, yetenekli bir terziydi. ‘Beyaz Kelebekler’in Terzisi’ derlermiş ona. Bu kadar yetenekli terzilerin olduğu bir ailede büyümek benim en büyük güç kaynağım oldu. Anneme bir gün “Birlikte bir şeyler yapalım mı?” dedim ve her şey kendiliğinden gelişmeye başladı. Annemle Lilyums Gelinlik’i kurduk. Bu sene ortak emeğimizin beşinci yılını bitiriyoruz. Ben stilist ve modelistim; stil danışmanlığı da yapıyorum. Annem, tasarımlarımı dikerek onlara hayat veriyor.

  • Tasarım sürecinden söz eder misiniz?

NK: Müşterimiz kapıdan içeri girdiği andan itibaren, onun yüz ve vücut hatlarını inceliyorum. Boyu ve vücut oranları, bacak uzunluğu, boyun mesafesi... Bunların hepsine göre, onlara uyabilecek modelleri belirtiyorum. Herkesin etrafına yaydığı bir enerji var, ben de bundan ilham alıyorum. Müşteri geldiğinde aklında birtakım fikirler oluyor. Birlikte karar veriyoruz ve onlara uygun modelleri çiziyorum. Kafamızda tasarladığımız modelleri kâğıt üstünde görme şansları oluyor.

  • Beğendiğiniz modacılar kimler?

NK - SÇ: Elie Saab, Zuhair Murad, Krikor Jabotyan ve Abed Morfouz’un tasarımlarını çok beğeniyoruz.

  • Yeni neslin terziliğe bakışını ve mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

SÇ: Terzilik çok özveri ve sabır isteyen bir sanat. Her şeyi tek tek, elde yapıyoruz. Bu yaşa geldim, hâlâ her gün yeni bir kumaş çıktığında ve onunla çalışmaya başladığımda bir şeyler öğreniyorum. Doktorluk gibi aslında, değişik hastalıklar çıktıkça yeni tedavilerin bulunması gibi... Her yeni modelle yeni şeyler tanıyıp öğreniyorsunuz, kendinizi durmadan geliştiriyorsunuz. Ama artık iyi terziler yetişmiyor maalesef, çünkü gençlerimiz her şey hemen olsun bitsin istiyor. Oysa hiçbir şey kolay olmuyor, başarı da tesadüf değil. Buraya stajyerler de geliyor. Okulda hiçbir şey öğretilmediğini görüyorum. Öğrenciler hiçbir şey bilmeden mezun oluyorlar. Verdikleri emeğe yazık. Bir işi çok iyi bilirseniz hemen kusurları, yapılan hataları görüyorsunuz; bunlar hemen gözüme batıyor.

Öte yandan, moda eski faşizan tavrını geride bıraktı. Lübnanlı modacılar, sektörde ve dünyada birçok şeyi değiştirdi. Artık Batı’nın hâkimiyeti sona erdi diyebilirim. Ancak genelde ticari kaygıyla birbirini tekrarlayan işler yapılıyor ve tasarım ortaya çıkamıyor.