Orta yeri sinema: 19 Eylül haftası

'Orta yeri sinema'da bu hafta 'Eğer Yaşarsam' ve 'Monako Prensesi Grace' var.

EVRİM KAYA

Rock yıldızları da insandır
‘Eğer Yaşarsam’

Bir gençlik romanından uyarlama bir gençlik filmi olan ‘Eğer Yaşarsam’, izleyicisine, rockçı anne-babanın Beethoven tutkunu çellocu kızının, yükselmekte olan bir rock yıldızına âşık olması; eften püften sebeplerle ayrılması; derken korkunç bir trafik kazası sonucunda bir tür arafta kalmasıyla geçen, upuzun bir iki saat vaat ediyor. Eğer siz de filmin başkarakteri olan, aşırı derecede sıkıcı Mia’nın yaşlarındaysanız ve “Her şeye rağmen hayat devam ediyor”, “Rock yıldızları da sever”, “Eğitim çok önemlidir ama aşk da”, “Arkadaşlar iyidir” gibi mesajlara çok ihtiyacınız varsa, bu filmi görmelisiniz. Filmin “Rock mı, klasik mi?” temalı müziklerinden hoşlanma ihtimaliniz de yok değil. Bunlar olmazsa, baştan sona geri dönüşlerle anlatılan bu gençlik hikâyesinin rock yıldızı Adam Wilde’ı canlandıran Jamie Blackley’yi seyretmeye gidilebilir. Çünkü yakışıklı. Epey yakışıklı.

Prensesler bile insandır
‘Monako Prensesi Grace’

Adından da anlaşılacağı üzere, kariyerinin zirvesinde bir film yıldızıyken Monako prensiyle evlenip çoluğa çocuğa karışan, Hitchcock’un favori sarışını Grace Kelly’nin hayatını anlatan, pahalı bir biyografik film, ‘Monako Prensesi Grace’. Kâğıt üstünde hiç de fena olmayan bir fikre dayanıyor: Oyuncu ya da değil, bir kadının hayatının en büyük rolü, iyi bir eş, mutlu bir anneyi oynamaktır. Söz konusu anne minicik bir Avrupa krallığının prensesi olunca, hikâye, hafiften utanarak da olsa izlemekten zevk alacağımız gösterişli sahneler, elbiseler, mobilyalar, saçlar, makyajlar vs. içerme potansiyeli taşıyor. Yani filmin bu denli sıkıcı olması ibretlik bir öykü; o yüzden de, yuhalamalarla karşılandığı Cannes’dan beri sinema yazarları bunun nedenlerini tartışıyor.

Bana göre ilk sorun, filmin kendisini de, prensesi de fazla ciddiye alıyor oluşu. Sonuç yer yer fantastik komedi tadında, çünkü film resmen temiz kalpli, basit bir oyuncu olan Grace’in, verdiği insanlık mesajlarıyla, Charles de Gaulle’ü, Monaco’yu ilhak etmekten vazgeçirdiğini filan iddia ediyor. Ciddi söylüyorum, yapıyor bunu. İkincisi, hiç çelişkisiz, melek yüzlü bir Grace, acayip erdemli bir evlilik resmetmeye çalışıyor. Aramızda kalsın, gerçekte kocasının sayısız metresi var, Grace de ha bire araya birtakım Clark Gable’lar, Marlon Brando’lar sıkıştırmış. En önemli sorun da şu ki, melek yüzlü Grace Kelly’i biraz yaşlı ve azıcık şeytani bakışlı Nicole Kidman oynayınca, ortaya çıkan karakter ne tam ciddi, ne de melek yüzlü olabiliyor. (Bu arada, bu fazla botokslu Nicole Kidman sadece Grace Kelly’ye değil, Nicole Kidman’a da pek benzemiyor.)

O yüzden, iyisi mi gidip gerçek bir yıldızı, Nick Cave’i izleyin. ‘Dünyada 20.000 Gün, Nick Cave’in hayatındaki yirmi bininci günü anlatan, kurgusal bir belgesel. Ne derler, hayat bir sahne, herkes kendi filminin yıldızı. Bazılarımız azıcık daha fazla parıldıyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema