Klişeciliğin son mohikanları

Klişecilik zanaatının son ustalardan Harutyun Eğlence, namıdiğer Artaki Usta da göçtü bu dünyadan.

SARKİS SEROPYAN
sseropyan@agos.com.tr

29 Ağustos’ta kırkını andığımız bu ustayı, soğutmacılık mesleğiyle uğraştığım yıllarda, aile dostu Vartan Melikyan’ın tavsiyesiyle gittiğim, Gedikpaşa’daki atölyesinde tanıdım. O gün, asidin neden olduğu ısınmayı önlemek için atölyeye bir soğutma sistemi kurmuştuk. Babıali emektarlarının da Artaki Usta’ya verdiği kıymeti bildiğimden, bu vesileyle, Üsküdar Yetimhanesi’nde büyüyen, Karagözyan’dan mezun olduktan sonra mesleğe adım atan bu ustayı anmak ve genç kuşaklara klişeciliği anlatmak istedim. Bugün 90’larına merdiven dayamış olan Vartan Melikyan, başvurabileceğim tek ve en doğru adresti.

Vartan Usta, bir yandan anılarını paylaşırken, diğer yandan da Türk Gazeteciler Cemiyeti eski başkanı Nail Güreli’nin ‘Dünden Bugüne Babıali’ adlı kitabı için kendisiyle yaptığı uzun söyleşiyi gösterdi bana. Birlikte, klişeciliğin esrarengiz dünyasında bir yolculuğa çıktık.

Genç kuşak, ‘klişe’nin anlamını bilmeyebilir. Kısaca anlatmaya çalışalım. Matbaacılıkta karta basılmış fotoğraf, klişesi yapılmak üzere klişehaneye gönderilir ve orada özel bir makineyle cam üzerine aktarılır; bu işleme fotoğrafı ‘cama çekmek’ denir. Ardından, camdaki fotoğraf bir başka makinede çinkoya aktarılır. Bu iş, çinkografidir. Çinko üzerinde fotoğrafın siyah ve koyu kısımları kalın, yani yüksek kalır ki, oralar baskıda mürekkep alarak kâğıda çıksın. Açık renk ya da beyaz kalması gereken yerler asitle inceltilir, buna da ‘asitle indirmek’ denir. Asitle indirilen, yani inceltilen yerler mürekkep almayacağı için, baskıda, yani gazete üzerinde beyaz ya da gri kalır. Bu ton farklarını ayarlamak, çinkografın ustalığını gösterir. Hurufatın dizilmesi esnasında sıra resimlere geldiğinde, devreye klişeler, dolayısıyla klişe ustaları girer.

Ekonomisi güçlü olmayan gazetelerde en önemli tasarruf kalemini klişeler oluşturur; gazetede kullanılan bir klişe atılmaz, özellikle portre klişeler, o kişiyle ilgili haber geldikçe, her seferinde tekrar tekrar kullanılırdı. Klişe, bol resimli gazeteler için hatırı sayılır bir külfetti; bazı gazeteler, klişeye para vermemek için, resimsiz basılmayı tercih ederdi.

Babıali saldırısı ve ofset dönemi

Babıali yokuşunda, Zekeriya Sertel’in sahibi olduğu Tan Klişehanesi, bu zanaatın ilk mektebidir; klişecilerin hemen hepsi orada yetişmiştir. Sol yayınlar yapan Tan gazetesine, zamanın tek partisi CHP’nin kışkırtmasıyla, 4 Aralık 1946’da taşlı sopalı bir grup saldırdığında Artaki Usta da orada çalışıyordu. Şans eseri, Sabiha ve Zekeriya Sertel’ler o saatte matbaada değildi; içeride çalışan, aralarında Nişan Hızlan, Vartan Melikyan, Artaki Eğlence ve Paregetsik Meneşyan’ın da bulunduğu on kişi, matbaanın arka penceresinden köfteci dükkânına geçerek kurtuldular.

1950’li yılların ortalarında, Babıali’deki on bir klişehaneden dokuzu Ermenilerindi. Tan Matbaası onarılıp isim değiştirerek ‘Vatan’ olunca, mesleğin ustalarını yeniden buluşturdu. Artaki Usta 8-10 yıl Vartan Usta ve Nevton Karagül’le birlikte çalıştı; sonra her biri kendi dükkânını açtı. Bu arada, Vatan gazetesinin getirdiği klişehaneyi kiralayıp, uzun süre, 16 ayrı gazetenin klişelerini yaptılar. Ta ki, Hürriyet, 1974’te ofsete geçene kadar...

Gazetelerin ofset sistemine geçmesiyle, klişecilik adı verilen zanaatın ölüm fermanı imzalanmış oldu. Ancak bu arada Vartan Usta, Babıali’de bir ilki gerçekleştirerek, Cumhuriyet’in başyazarı Nadir Nadi’ye armağan edilmek üzere gümüş bir gazete sayfası ‘indirdi’. Bu olay da, gazetelerin ofsete geçmesinin ardından klişecilere gümüş tabaka ve plaketler yaparak geçimlerini sağlamalarının yolunu açtı.

Bu vesileyle bir başka yaratıcı ustayı, Kütahyalı, Karagözyan Yetimhanesi’nde eğitim almış, Cumhuriyet gazetesinde çalışmış, kendi yaptığı bir makineyle Ekspres adlı matbaayı açan Artin Boyacıyan’ı da anmak isterim. Ekspres’te çalışan Artin Pakar’la birlikte matbaada üç tane Artin olunca, en küçüğüne, yani bizim Artin Eğlence’ye Artaki lakabını takmışlar. Şimdi Artaki Usta da gitti. Bir meslek yavaş yavaş tarih sahnesinden kalkarken, ömrünü bu zanaata vakfeden bütün ustaları rahmet ve saygıyla anıyoruz.

Gazetenin bilge kişisi musahhih

O günlerin teknolojisiyle, basında, yazılar ‘linotip’ namıyla anılan dizgi makinelerinde, ‘mürettip’ denen dizgiciler tarafından kurşun satırlar halinde dizilir ve satırları dağılmasın diye, çepeçevre sicimle bağlanarak prova tezgâhına konurdu. Ardından kurşun satırlar el merdanesiyle mürekkeplenir, üzerine kullanılmamış gazete kâğıdı serilir, özel merdanesiyle kağıdın üzerinden geçirilerek yazılar kağıda çıkartılırdı.

Bu aşamada devreye musahhih girerdi. Musahhih, dizilen yazıyı dikkatle okur, sadece dizgi yanlışlarına değil, bilgi, imla (yazım kuralı) yanlışına, mantık hatasına da bakar ve her şeyi düzeltirdi. Musahhih genellikle gazetenin en bilgili kişisi sayılırdı. Yanlışlar prova kâğıdı üzerinde işaretlendikten sonra satırlar yeniden dizilir, dizilmiş ve tashihi yapılmış yazılar tezgâhlarda bağlanırdı. Sayfa, mürettibin bulunduğu yönden okunacak şekilde düzenlendiğinden, tezgâhın karşı tarafında olan sayfa sekreteri ya da yazı işleri müdürü sayfayı tersinden okumaya hem mecbur, hem de alışkındı.

Kategoriler

Toplum Fark Yaratanlar