Korsancının gözünden sinema

Evrim Kaya Cem Yılmaz’ın yeni filmi ‘Pek Yakında’yı değerlendirdi: Recep İvedik’e mahkûm olduğumuz, Recep İvedikgillerin de bunu gerim gerim gerinerek kafamıza kaktığı şu günlerde, ‘herkesin sevgilisi’ Cem Yılmaz’ın bunun gibi nitelikli işlerle ortalığı şenlendirmesine çok ihtiyacımız var.

EVRİM KAYA

evrimkaya@agos.com.tr

Sinemanın sinemaya baktığı filmler her zaman eğlencelidir. ‘Cem Yılmaz’ın hem Türkiye sinemasına, hem yediden yetmişe herkesi biraz cezbeden Cem Yılmaz evrenine, hem de popüler kültüre baktığı son filmi ‘Pek Yakında’, bunlar arasında bugüne dek yapılanların en eğlencelilerinden. Sektörü, en kötü şöhretli, en mutena olmayan yerinden, bir korsan dvd’cinin gözünden anlatması, başlı başına bir hoşluk. Figüran ‘altıncı polis’in gözünden bir ‘Eşkıya’ parodisiyle açılarak kalpleri yumuşatan film, Yeşilçam melodramlarını, fantastik filmleri, seks komedilerini hikâyenin önüne çıkarıyor. Baştan sona, sinemayı seven bir komedyenin, sinemanın dünü-bugünü içindeki postmodern salınımına tanık oluyoruz. Elbette, bir tür şaka yağmuru altında...

Filmi, birden fazla karakteri canlandıran Cem Yılmaz’ın kendisinin götürüyor olması sürpriz değil. ‘Pek Yakında’nın işe yaramaz ama sempatik, iyi niyetli ama talihsiz ve illaki içli kahramanı, komedyenin oyunculuğa adım attığı film olan ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ta canlandırdığı Altan’a çok benziyor. Bu filmden 16 yıl sonra, bu kez yönetmen koltuğunda oturan Yılmaz, Nurgül Yeşilçay’ın Nurgül Yeşilçay olmadan önce figüran olarak göründüğü sahnenin parodisini yapmayı da ihmal etmemiş. Film, ürün yerleştirmelerinden, abartılı konuk oyuncu kadrosuna yapılan göndermelere; Zeki Demirkubuz’a iltifat etmesinden, Teoman’a sataşmasına, bir tür popüler-Brechtçilikle, şakacı bir gerçeklik sarmalı kuruyor. Buna rağmen sahicilik hissini kaybetmiyor. Bunun en önemli nedeni, yine komedyenin kendisi; tam bir sarhoş diva olan Zerrin Tekindor başta olmak üzere, yardımcı oyuncular da iyi iş çıkarıyor.

Öte yandan, Cem Yılmaz paralel gerçekliğindeki hınzırlık, senaryonun yapısında yok. Anlatım da, karakterler de, ilişkiler de biraz muhafazakâr. Kökü Yeşilçam’a giden ‘aile filmleri’ geleneğinin son halkası; bu da nedense filmin belli bir yerinde gelen duygusal sahneleri şart koşan bir şey. ‘Pek Yakında’nın duygusallığı ‘Her Şey Çok Güzel Olacak’ ya da ‘Hokkabaz’ kadar sahici değil, bana sorarsanız bir CMYLMZ işi için elzem de değil. Öte yandan, iki kamerayla sahne şovunu çekerek de kapalı gişe oynayabilen birinin iyi senaryo yazması, maliyetli bir filme kalkışması da elzem değildi belki de...

Sinemamızın en büyük açık yarası, tanımı muğlak iki kategorinin, ‘sanat’ filmleri ile ‘gişe’ filmlerinin arasındaki yarık. Nasıl kapanacak diye sorarsanız, bence iki tarafta da daha nitelikli filmlerle olacak. Gişe filmleri söz konusu olunca, ‘nitelikli’nin anlamı basit: İnsanı aptal yerine koymadan eğlendiren komedi, ajitasyonu basmadan ağlatan dram. Zira bir ‘ara kategori’, maliyetini gişeden çıkaran sofistike filmler, nicedir ortalarda yok.

Velhasıl, Recep İvedik’e mahkûm olduğumuz, Recep İvedikgillerin de bunu gerim gerim gerinerek kafamıza kaktığı şu günlerde, ‘herkesin sevgilisi’ Cem Yılmaz’ın bunun gibi nitelikli işlerle ortalığı şenlendirmesine çok ihtiyacımız var.

(Lakin, ‘sanat sineması sever Seyhan’ın 100 bine film çekip, 300 binlik ödülü cebe atan yönetmeni kimmiş, sormak lazım Yılmaz’a. Benim bildiğim, sette kaşar-ekmek yensin yenmesin, yüz bine ödüllü film yapabilen yönetmen, ürün yerleştirmeden söylüyorum, gazoz ağacı. Bizim buralarda pek yetişmiyor.)

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema