‘Pasolini bir tür peygamberdi’

Abel Ferrara’nın son filmi ‘Pasolini’ ünlü İtalyan yönetmenin trajik bir cinayete kurban gitmeden önceki 24 saatini anlatıyor. Pasolini rolünde başarılı bir performans sergileyen Willem Dafoe, sürece en başında dahil olmuş, filme bir oyuncunun katabileceğinden çok daha fazlasını katmış. Dünya prömiyerinin yapıldığı Venedik’te önce Dafoe, sonra Ferrara ile filmi ve ünlü yönetmeni konuştuk.

EVRİM KAYA
evrimkaya@agos.com.tr

  • Pasolini 1975’te öldürülmüş. 70’ler, sinema tarihi açısından özel bir dönem. Amerika’da da öyle... Sizin için nasıl geçti bu dönem?

1975’te 19 yaşındaydım. 70’leri çok iyi hatırlarım, çünkü tam çocukluktan çıktığım, yetişkin olduğum dönemdir. New York çok zor bir yerdi, özellikle de benim gibi, tehlikeli bir mahallede yaşayan, yoksul bir çocuk için. Oyunculuk yapıyordum ama aslında bir mesleğim yoktu. Toz toprak içinde, karnımı doyurmayacak paralara tiyatro yapıyordum. O zamanın yıldız isimleri, Francis Ford Coppola, George Lucas vs. bana göre burjuva figürlerdi. Şimdi onlara yakın hissediyorum kendimi elbette, ama 70’lerde böyle değildi. Pasolini’nin ölüm haberini de hatırlıyorum; yönetmen olduğunu biliyordum ama kim olduğunun çok farkında değildim.

  • Pasolini’yi araştırırken bir dönüşüm gördüğünüzden söz ettiniz. Nasıl bir dönüşüm bu?

Gitgide karamsarlaşmış ve –her zaman politik bir figür olmakla birlikte–politikleşmiş. Cinselliğiyle ilgili konularda da değişimler olduğunu düşünüyorum. İlk yıllarda sokaklardaki oğlanlar üzerine aşkla, güzel şeyler yazmış. Sonlara doğru onları kadavralar gibi görmeye, onlardan tiksintiyle söz eder olmuş. Çünkü toplumda olup bitenler onu çok endişelendirmeye başlamış. İnsanların birey olma hissini, neşelerini ve kültürlerini, dillerini ve varoluşlarını yitirdiklerini düşünüyor. Ölmeden önce üzerinde çalıştığı projeler çok sivri. Tamamlayamadığı romanı ‘Petrolio’, siyasal çürümüşlük üzerine bir iş; çekemediği ama yazdığı son senaryo ‘Porno-Teo-Kolossal’ ise ruhani meseleler üzerine bir meditasyon. Abel o senaryodan bazı sahneleri çekti ve bu filmle harmanladı. Bu sahneler senaryonun anafikrini vermeye yetiyor: “Cennet diye bir şey yoktur, onu bulamazsınız. Ama durup bekleyin, elbet sonunda bir şey olacak.” Bence çok güzel bir hayat dersi bu.

  • Zaman Pasolini’nin karamsar fikirlerini haklı çıkardı mı sizce?

Muhakkak. Pasolini bir tür peygamberdi, zamanının ötesinde öngörüleri vardı. İtalya’nın nasıl dönüştüğünü gördü, ne öngördüyse çıktı ve hâlâ çıkıyor.

  • “Bugün bu ayarda sinemacılar yetişmiyor” diye düşündüğünüz oluyor mu?

“Eskiden her şey ne güzelmiş” diye düşünecek cinsten bir enayi değilim. O zamanlar sanatçıların çok kötü şeyler yaşadıklarını biliyorum. İnsanlar “Bugün bir Pasolini çıkmıyor” diyor; evet, bu doğru. İçinde bulunduğumuz kültürün derin hayal kırıklıkları getirdiğini biliyorum. Ama bir açıdan, o günlerde olmayan bir avuntu da var. Bir tür rahatlık içinde olduğumuzu kabul etmeliyiz. Elbette, Ortadoğu’da durum böyle değil. Ama Avrupa’da ve Amerika’da, tedirginliğin yanında bir tür refaha sahip olduğumuzu kabul etmeliyiz. 60’larda, 70’lerde olduğu gibi, politik eylemliliğin önünde barikatlar yok artık.

  • Pasolini’nin ölümüyle ilgili aydınlanmamış noktalar ve bunlara dair çeşitli teoriler var...

Bir komploya mı kurban gitti, yoksa sokaktan kaldırdığı bir jigolonun kurbanı mı oldu, yalnızca talihsiz bir gece miydi, aslında çok da önemli değil. Pasolini’yi öldürmekten hüküm giyen adam hâlâ hayatta. Abel onunla buluştu. Ama güvenilir biri değil, hikâyesini sürekli olarak değiştiriyor. Tam olarak ne olduğunu bilmeden, makul bir sahne çekmek zordu. Herkesin kendi yorumu olacaktır ama bana sorarsanız, filme bakınca, gerçeği bilmediğimiz anlaşılıyor. Pasolini’ye saldıran çocuklar birden bire ortaya çıkıyorlar. Yoldan geçiyor olmaları da, gönderilmiş olmaları da mümkün. Hırsızlık da olabilir, nefret suçu da. Filmde açık bırakıldı bu nokta. Öte yandan, nasıl öldürülmüş olursa olsun, yarım kalan iki projesinden de, Pasolini’nin kendinin köşeye sıkışmış gibi hissettiğini anlamak mümkün. ‘Salo’ da, bu çaresizlik hissini ortaya koyuyor. Ömrünün sonuna doğru arkadaşlarıyla arasındaki mesafe açılmaya başlamıştı. Yalnızdı.

  • Filmi, hayatının son günüyle sınırlandırmaya nasıl karar verdiniz?

Bir insanın son gününü göstererek çok şey anlatabilirsiniz. O sabit noktada geçmişle ilgili bir sürü ima var. Gelecekle ilgili bir sürü şey de kendini hissettiriyor. Böyle bir sınırlama yapmaya mecburduk, çünkü çok çeşitli alanlarda çok üretken olmuş, hepsinde başarılı olmuş birinden söz ediyoruz. Pasolini devasa bir figürdü, önümüzde sonsuz malzeme vardı. Hayatı çelişkilerle doluydu. Her şeyi olduğu gibi koyduk filme, senaryoyu gerçeklere dayandırdık. Ama olup biteni izah etmeye çalışmadık.

‘Karım neredeyse evim orası’

  • Avrupalı yönetmenlerle en çok çalışan Hollywood oyuncularından birisiniz...

Hem ben onları seçiyorum, hem de onlar beni. Bunun temel nedeni herhalde avangart tiyatro kökenli olmam. 25 sene boyunca tiyatro yaptım. Hayatımızı turneye çıkarak kazanıyorduk. Evimden uzakta, ortak projeler yaparak büyüdüm diyebilirim. Almanya, Hollanda, Kuzey Avrupa, Güney Amerika, Asya... Her zaman ABD dışındaki kültürlere hep daha fazla ilgi duydum. Hollywood’da çalıştım ama ‘Hollywood şaklabanı’ değilim. On senedir Roma ile New York arasında yaşıyorum ama genellikle Roma’dayım. Avrupa’da yaşamak, Amerika’ya kıyasla çok rahat.

  • Evim dediğiniz yer Roma mı artık?

Hem her yer evim, hem de hiçbir yer. Bu fazla sevimli bir cevap, biliyorum ama, doğruyu söylüyorum: Benim evim karım. Nereye gidersek gidelim, onunla birlikte olduğum sürece kendimi evimde hissediyorum.


‘İşe yaramaz herifler hayatta, Pasolini yok’

  • 70’ler sizin için ne ifade ediyor?

70’ler sinema demek. Gençken izlediğiniz filmler hep bir başkadır. Şimdi aynı aşkla film izleyemiyorum, film çekince işin rengi değişiyor. Bunun nedeni benim naifliğim de olabilir tabii... İnsan bir yaşta sinemaya âşık oluyor, o aşk unutulmuyor ama aynı duygular tekrar yakalanamıyor işte.

  • Peki Pasolini?

Ben İtalyan kökenli bir aileden geliyorum. Dedem tek kelime İngilizce bilmezdi. İtalyan filmleri özeldi bizim için. Benim gençliğimde Pasolini filmleri hemen gösterime girer, büyük ilgi görürlerdi. Altyazıyla izlerdik, bunu dert etmezdi o zamanlar kimse. Fellini, Pasolini, Bertolucci... Mastroianni’nin sesini duymak büyülü bir şeydi, biliyorduk bunu.

Pasolini politik bir figürdü; filmi çekerken her an aklımda tuttum bunu. Ama en politik yönleri, aslında doğrudan şiirle, edebiyatla, cinsellikle ilgili yönleriydi. Görüşleri bugün hâlâ geçerli. “Televizyonu kapayın, çocuklarınızı okuldan alın, çürümeyi durdurun” diyordu. Dedem de onun gibi düşünürdü. Hiç unutmam, yepyeni bir televizyon almıştık. Az buz para değildi o zaman. Camdan fırlatıvermişti. Radikal siyaset günlük yaşamdadır. Sürekli olarak aynı çiviye vurarak, bir evi yıkabilirsiniz. Pasolini’nin siyasetinin özü de buradaydı.

  • Willem Dafoe bu film için Pasolini cinayetinden hüküm giyen adamla da konuştuğunuzu söyledi.

Anlatmaya değmez. Sadece bir sokak köpeği... Hayatım boyunca binlercesiyle tanıştım ben bunların. 15 yaşında bir sokağın başında dururken bir Alfa Romeo’ya binmiş. Arabayı Pasolini kullanıyormış. Arabayı kullanan o adamı bugün bile sömürmeye devam ediyor. Hikâye bundan ibaret. Cebine beş dolar koyun, anlatmayacağı şey yoktur. Cinayeti değil, hangi sigarayı içtiğini merak ediyordum ben.

  • Ağır bir Klasik Batı Müziği var filmde...

Çünkü Pasolini’nin özgün müziği Bach’tır. Filmde her şey olabildiğince özgün olsun istedim. Gerçek daktilo, gerçek sabahlık, gerçek el yazısı, gerçek müzik... Her şey sahiciydi. Kullandığımız eşyalar da onun gerçek eşyalarıydı. Defterine bakınca, trajedinin büyüklüğünü daha iyi anladım. Son gününe kadar geleceği planlamış, dopdolu yaşamış, köpek gibi çalışmış bir adam bir anda yok oldu. Akranı olan, işe yaramaz bir sürü herif hâlâ hayatta ama Pasolini yok. Asıl trajedi bu bence.

  • Filmi neden İngilizce çektiniz?

Willem başka türlü oynayamazdı çünkü, nokta. O en başından beri projenin bir parçasıydı ve kendi sesiyle oynamalıydı.

* Pasolini, 'filmekimi' kapsamında 14 ve 15 Ekim'de İstanbul'da gösterilecek. 

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema