Unutursak fısıldayan kız kardeşlerimiz var

Esra Gedik, Çağan Irmak'ın bu hafta vizyona giren 'Unutursam Fısılda' filmini ve filmin üzerinde durmasa da hissettirdiği 'kız kardeşi' dayanışmasını yazdı.

ESRA GEDİK 

29 Ekim’de vizyona giren Çağan Irmak’ın son filmi Unutursam Fısılda’dan ve kız kardeşliğin öneminden bahsedelim biraz. Hayatın bizden çaldıkları, bizim başkalarının hayatından çaldıklarımızla ilgili filmin kadın karakterlerine yakından bakalım.

Sinemacı değilim ama çektiği tüm filmleri izlemiş biri olarak karşımızda bir Çağan Irmak dramı var diyebilirim. Bu zamana kadar ele aldığı hikayelerde kendine özgü bir aile dramını (sorunlu bir baba ve oğul ilişkisidir genelde) ve bu dramın etkilerini yaşayan erkekleri ele almıştı. Ancak Irmak belki de ilk defa karşımıza bir kadın hikayesi ile çıkıyor. Önceki filmlerinde de anlattığı kadın hikayeleri vardı ancak bunlar esas erkeğin hikayesinin dramını derinleştirmek için filme yerleştirilmiş hikayelerdi. Örneğin, ‘Babam ve Oğlum’da esas karakterin karısının darbe gecesi sokakta doğurması, ailedeki anne ve teyze çatışması, ‘Bana Şans Dile’ filmdeki öğrencinin aşık olduğu liseli kızın hazin öyküsü, ‘Karanlıktakiler’ filmdeki esas oğlanın annesinin gençken başına gelen tecavüz olayı gibi, bu zamana kadar izlediğimiz filmlerinde kadın karakterler ve öyküleri esas oğlanı ön plana çıkarmak ve onun hikayesine renk katmak için vardı.

Şiir ve müzik başrolde

‘Unutursam Fısılda’ filminde ise bunun tam tersini görüyoruz. Hikâyenin ana öznesi bir kadın ve bu kadın üzerinden bir kız kardeşlik hikayesi anlatılıyor. Filmdeki erkek karakterlerin hikâyeleri ise kadının hikâyesini güçlendirmek ve kadının hayat hikâyesi içerisinde neler başardığını vurgulamak için anlatılmış gibi. Filmden çıktığımda, erkek karakterleri hayranı olduğum Mehmet Günsür ve Kerem Bürsin canlandırıyor olmasına rağmen onlar zihnimde çok fazla yer etmemişti,. Oyuncu seçimiyle igili küçük bir not düşerek söylenebilir ki, Çağan Irmak’ın neden Kerem Bürsin’e yer verdiğini hala anlamış değilim. Başarılı bir oyuncu ancak bu film için sırıtan bir cast seçimi olduğu söylenebilir. Mehmet Günsür ise bildiğimiz gibi. Film özetle bir şiir ve müzik filmi olmuş. Başka bir deyişle, filmde yan karakterler olarak şiirleri ve 70’ler pop müziğini de sayabiliriz.

Filmin kadınlarına ise ayrı ayrı bakmalıyız. Filmin ana hikâyesi hayatı müzik olan Hatice’nin Ayperi olarak tanınan ünlü bir şarkıcıya dönüşmesi sırasında karşılaştığı sorunları, verdiği mücadeleyi, Ayperi’nin yaşlılık ve gençlik halleri ile ailesi ilişkilerini ele alıyor. Tabi ki hikâyede Mehmet Günsür’ün canlandırdığı Tarık karakterine aşkı da anlatılıyor.

Hatice ve Ayperi: “Yoldan Çıkabilirdim”

Hatice (Ayperi) karakterini Farah Zeynep Abdullah canlandırıyor. Bence karakteri bakışları ve doğallığı ile başarılı bir şekilde canlandırmış. Hatice küçük bir kasabada yaşayan, büyük hayalleri olan bir kadın. Doğduğu günden itibaren nasıl yaşaması gerektiği çizilmiş bir kadın. Okulu bitirip ablası gibi ‘kadına uygun’ bir iş sahibi olması bekleniyor. Sokakta oğlanlarla top oynaması yerine evde annesine çamaşır yıkamada yardım etmesi, yemek yapmayı öğrenmesi bekleniyor. Onun kendi için istediği şeyler ise çok farklı. En büyük tutkusu müzik ve hayatındaki en büyük engeli babası. İtiraf edeyim, filmde Hatice’nin, Tarık’a aşık olmasıyla kendi hayallerinin farkına varmasını beğenmedim. Erkeğin aşkının kadına yön veren olması, yeni dünyalar açıyor olması, onun hayatına engel olanın da babası olması eril söylemden farklı değil. Filmin tanıtım parçasında “yoldan çıkabilirdim” dediği gibi keşke kadını kendisi için belirlenen yoldan çıkaran bir erkek olmasaydı, buna da kendi karar verseydi. Buna rağmen filmin ilerleyen sahnelerinde Hatice’nin kendi hayatı için kararlar alıp uygulaması ve kendi seçtiği hayat için mücadele ediyor olması güzel bir ayrıntı. Televizyonda çok sık göremediğimiz, kendi hayatının rotasını kendi çizen, hayatına kimin girip kimin kalacağına kendi karar veren kadın karakterleri sinemada görmek umut verici.

Hatice’den Ayperi’yi yaratan bir erkek olmasına rağmen, Ayperi’yi kendi ayakları üzerinde tutan bir kadın. Filmde Hümeyra ve Işıl Yücesoy arasındaki uyum gerçekten güzeldi. Hümeyra kendi yolunu çizmiş özgür deli dolu bir kadını, Işıl Yücesoy kendi hayallerini sandığa kapatmış, kendini ailesine adamış, kendi evi dışında başka dünyalar bilmeyen ama yine de güçlü olan bir kadını, özellikle hayran kaldığım yüz ifadeleri ve duruşları ile pek güzel canlandırmışlar. Ayperi “bana acımasınlar, müziğimi dinlesinler” derken aslında kadınların acımaya değil kendi yaptıkları işlere saygı duyulmasına ihtiyacı olduklarını güzelce özetledi filmde. Yaşlandıkça cinsiyetsiz olmanız beklenir ya Ayperi öyle değil, kendi bedenini kendi istediği gibi şekillendiren bir kadın. Tabi ki ben Ayperi’yi böyle görüyorum, filmde bu halleri deliliğine verilmiş. Başka bir deyişle bu tarz yaşayan bir kadın normal bir kadın olamaz gibi verilmi. Nedeni, Çağan Irmak sinemasının bir ürünü olması.  Irmak ne ‘Babam ve  Oğlum’da ne de bu filmde siyasi ve sosyo ekonomik detayları işlemiş, dönemin dinamiklerini anlatmış. Bu nedenle iki kadın karakter arasındaki farkları yaratan sebepler görünmez oluyor ve biz yine bildiğimiz kalıplara geri dönüyoruz. Bir masalın verili kalıplarına bağlı kalıp kurgulamış karakterlerini.

Hanife: Yaşayamadıklarını dizelere döken kadın

Hatice/Ayperi kendini müzikle var ederken, Hanife karakteri kendisi için belirlenmiş hayattan çıkamamış ama hayallerini ve arzularını dizelere dökmüş bir karakter. Ayperi sesi ile hayallerini dünyaya haykırırken, Hanife yazdığı şiirleri bile çekmecesine saklamış, hayallerinin üstüne kilit vurmuş bir kadın çünkü kadın olarak, ilk doğan olarak ona başka sorumluluklar yüklenmiş, başka görevler biçilmiş. Bu görevlerden daha fazlası olabileceğine inanamamış Hanife ve belki de bu yüzden daha da öfkelenmiş kendisini bırakıp giden kardeşine. Mecmualarda, Hatice’nin taklitlerinde nefes alan Hanife, kız kardeşi kendisi gibi bu görevlere uymayınca önce babası ile ilgilenmiş, sonra annesinin kahrına ortak olmuş, sonra da evlerini beklemiş. Kendi hayatına sansür uygulayan güçlü bir kadın. Güçlü kadın demek erkeksi kadın demek diye algılanır ya Hanife de biraz öyle resmedilmiş. Kıyafetleri, sözleri, saçları toplumun yalnız (evlenmemiş ya da dul) bir kadından beklediği gibi. Kimsenin ağzına söz vermemek için herkesin beklediği gibi yaşamış bir kadın. Ta ki bir gün kapısına kız kardeşi dayanana kadar. Filmin en büyük başarısı Işıl Yücesoy ve onun gençliğini canlandıran Gözde Çığacı.

Filmdeki kadın karakterler var olan kadın kalıpları üzerinden verilmiş: kendi seçimleri ile yaşayan kadın deli dolu, toplumun kendisinden beklediği gibi yaşayan kadın “delikanlı” kadın. Her ne kadar Ayperi özgür bir kadın olsa da onu ve hayatını koruyan bir erkek olmayınca savunmasız kalıyor. Başına işler açılıyor ve ailesine geri dönüyor. Kadın karakterler böyle kurgulanmış olsa bile bu karakterlerde umut ve güç bulmama sebep olan Hümeyra ve Işıl Yücesoy oyunculuğu izlenmeye değer. Çağan Irmak’ın hikayesinde göremediğimiz farklılıkları bu iki usta oyuncu bize çok güzel yansıtıyor.

Yaşasın kadın dayanışması, kız kardeşlik

Filmin temel konusu bu olmamakla birlikte, bu filmin benim açından en önemli kısmı kız kardeşliğe olan vurgusu oldu. Çağan Irmak’ın bir önceki filmi ‘Tamam mıyız?’da olduğu gibi ne kendine ne de filmine bir misyon yüklemeden bunu yaptığı için (suya sabuna dokunmadan eşcinsellik anlatması gibi) bu kız kardeşlik sadece kan bağı olan iki insan arasında kalmış. Yine de film bana kadın mücadelesinde kız kardeşliğin ne kadar güçlü bir dayanışma biçimi olduğunu yeniden hatırlattı. Birbirlerinden ve erkeklerin deneyimlerinden farklı olan kadın deneyimlerinin paylaşılması, görünür kılınması ve bu sayede dönüp kendi hayatlarımızı yeniden okumamız kadın mücadelesinin en önemli dayanaklarından biridir diye düşünüyorum. Bu nedenle Ayperi’nin ablasına dönmesi, Hanife’nin kardeşinin hayatına, deneyimlerine bakması ve birlikte iki kadın mücadeleyi seçmiş olmaları anlamlı. Fakat sonuçta bu film Çağan Irmak sinemasının ürünü, feminist bir film değil. O nedenle yönetmen karakterlere böyle görevler yüklemiyor ama filme başka bir gözle bakıp kadınların dayanışma ile birlikte yapamayacakları şeylerin olmadığını görmek, feminist mücadelede kız kardeşliğin önemini bilenlerin görebileceği bir ayrıntı.  

Bu film vesilesi ile son zamanlarda sıklaşan kadın cinayetleri, kadına karşı şiddet ve tacizin önlenmesi için birlikte var gücü ile çalışan, davları takip eden, işin peşini bırakmayan, yaşananları görünür kılmaya çalışan kadınları ve bunun bir kadın olarak bana kattığı şahane gücü hatırladım. Bu nedenle yaşasın kadın dayanışması, kız kardeşlik..Çünkü unutmamak için birbirine “umut ve güç” fısıldayan kız kardeşlerinin olması çok önemli.

Kategoriler

Kültür Sanat Sinema