Tazminatlar, adalet mücadelesine engel değil

Türkiye’de iş cinayetinden sonra ailelerin tazminat almaları güvence altında değil. İş cinayetinden sonra aileler hem açılan kamu davasını yürütmek hem de hayatlarının geri kalanını sürdürmek için tazminat almak için mücadele vermek zorunda.

UYGAR GÜLTEKİN
uygargultekin@agos.com.tr

Türkiye’de sadece Ekim ayında en az 160 işçi hayatını kaybetti. Soma’da 301 işçinin hayatını kaybetmesinin ardından da tabloda değişen bir şey yok. Türkiye, iş cinayetlerinde en üstte yer alan dünya sıralamasındaki yerini koruyor; Avrupa’nın birincisi, dünyanın üçüncüsü... İşverenin kârını artırmak için almadıkları önlemler yüzünden, işçiler can vermeye devam ediyor. Pek çok iş cinayetinden sonra ortaya çıkıyor ki, devlet, yapması gereken denetimleri yapmamış. İş cinayetleri, ölen işçinin geride kalan ailesi ve yakınlarını da mağdur ediyor, tuttukları yas yetmezmiş gibi, bir de geçim derdiyle baş başa kalıyorlar. Bu dertlerin dışında, bir de iş cinayetine neden olanların gerekli cezayı almaları için adalet mücadelesi vermek zorundalar. Yaşanan her iş cinayetinden sonra, ailelerin işverenlerden aldıkları tazminatlar da tartışma konusu oluyor. En son, İstanbul’un göbeğinde, Şişli’deki Torunlar İnşaat’ın yaptığı gökdelende ölen işçilerle ilgili ailelerin işverenden aldığı tazminat, tartışma konusu oldu.

Aileler tepkili

Türkiye’de iş cinayetlerinden sonra ailelerin tazminat alması, güvence altında değil. İş cinayetinden sonra aileler, hem açılan kamu davasını takip edebilmek, hem de hayatlarını devam ettirebilmek amacıyla tazminat almak için mücadele vermek zorundalar. İşverenden tazminat almak ise, adalet mücadelesini devam ettirmenin önünde bir engel değil. İş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin aileleriyle birlikte hukuki mücadele yürütenler, tazminat alınmasının tartışma konusu yapılmasına tepkili. 

Uzun yıllardır iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin aileleriyle birlikte çalışan, hukuki destek sağlayan ve iş cinayetlerinin önlenebilir olduğu konusunda kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalışan Erbay Yucak, işçi ailelerin tazminatlarını almaları kadar doğal bir şey olmadığına dikkat çekiyor. Yucak, işverenlerin maddi ve manevi tazminatları ödemesinin cezai sorumluluklarını hafifletmeyeceklerini belirtiyor: “Dava öncesinde tazminat ödenmesi, mahkemenin kanaatini etkilemeye dönük bir davranıştır.  İşverenin avukatı aileye gidiyor, ‘Dava açacaksın, avukat tutacaksın; dava, üç dört sene sürecek ve bunun sonunda da tazminatı tahsil edip edemeyeceğinin bile bir garantisi yok’ diyor. Tazminatını hesaplayıp önceden veriyor ve ihbarname imzalatıyor. Amaç, ailenin davadaki takipçiliğini zayıflatmaktır. İşveren, bu yöntemle ‘Ben iyi niyetliyim. Aileyi memnun ettim’ mesajı vererek mahkemeyi etkilemek istiyor. Mahkemeler de şimdiye kadar bu tarzda ilerlemiştir.”

Yucak, bu durumun sonlanmasının, hükümetin, tazminatı güvence altına almasıyla mümkün olacağını söylüyor: “Bir tedbir sistemi düşünülmemiş. Dolayısıyla, işverenle işçinin ailesi arasında parasal bir anlaşma yapılmasını teşvik ediyor. Aile parasını alıp gitsin; dava, savcının, mahkemenin insafına kalsın.”

Davanın mahkemenin insafına kalması durumunda ise suçun “taksirle ölüme sebebiyet verme” olarak kaldığını belirten Yucak, bu yüzden de cezanın işverene kadar uzanamadığını ve bütün kurgunun bu şekilde devam ettiğini vurguluyor.

Esenyurt örneği

İşçi ailelerinin tazminatlarını almasının ardından, açılan kamu davasına devam edebileceğine dikkat çeken Yucak, Esenyurt’ta 11 Mart 2012’de alışveriş merkezi şantiyesinde çıkan yangında can veren aileleri örnek gösteriyor: “Esenyurt davasında işverenin sigorta poliçesi varmış. Olaydan sonra sigortadan parayı alıp tazminatları ödedi, ancak dört aile tazminatlarını almış olmasına rağmen davaya müdahil oldular. Parayı almak mücadeleyi sürdürmemek değildir. Bu kasten yapılmış yanlış bir yorumdur. Torunlar’da kimse ilk 3 günden sonra yapı veya asansörün denetimini konuşmadı. Olaydan 10 gün sonra haberi yapılan tazminatları konuştu. ‘Kan parası’ dediler. Bu bir kere kan parası değil. Hukuki bir haktır. Bunu kan parası olarak görmek aileleri hâkir görmektir. Bunu, ailenin adalet beklentisini, işverenin sorumluluğunu hafifleten bir gerekçe olarak ele alamazsın.”

İş cinayetleriyle ilgili, Yargıtay 12. Ceza Dairesi çok önemli bir karara imza attı. Bursa Mustafakemalpaşa’da, 5 yıl önce 19 işçinin öldüğü grizu patlamasına ilişkin sanıklarla tazminat konusunda anlaşan aileler, yargılamadan çekildi ve temyiz başvurusu yapmadı. Ancak, Yargıtay, 2013 yılında oybirliğiyle kararı bozarak, ocak sorumlularının “olası kasıtla ölüme sebebiyet vermek” suçundan ceza almaları gerektiğini belirtmişti. Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi de Yargıtay’ın kararına uyarak, yeniden yargılama kararı verdi. Mahkeme, Yargıtay’ın belirtiği yönde karar verirse, sanıkların her biri için 20 ila 25 arasında değişen hapis cezası verilebilir. 

Yargıtay’dan dönen dava, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlandı. 27 Ekim’de görülen duruşmada Bükköy Madencilik’in avukatlığını yapan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ve Ankara Barosu Başkanı Vedat Ahsen Coşar, duruşmadan çekildiklerini açıkladı. Feyzioğlu ve Coşar, tazminatların ödenerek ailelerin davadan çekilmesi süresince de avukattılar. Mahkeme, aileler davadan çekildiği için müdahilliklerini kaldırdı. Yargılama, ailelerin katılımı olmamasına rağmen devam edecek.


Tazminat hakkımızı da mücadeleyi de bırakmadık

İki yıl önce, 11 Mart 2012'de İstanbul Esenyurt'taki Güzelyurt Mahallesi’nde 12. Cadde üzerindeki Marmara Park Alışveriş Merkezi’nin inşaat şantiyesinde, işçilerin yatakhane olarak kullandığı çadırlarda yangın çıkmıştı. Çıkan yangında, 11 işçi can verdi. O işçilerden biri de Barış Kıyak. Barış Kıyak, annesi ve iki kardeşiyle inşaatta çalışmak için İstanbul’a gelmişti. Hayatını kaybetmesinin ardından kardeşi Damla Kıyak, hukuki mücadelenin takipçisi oldu. İşvenden tazminatlarını da aldılar. Damla, abisini kaybettiğinde lise son sınıfta öğrenciydi; üniversite sınavına girmesine iki ay kalmıştı. O yıl girdiği sınavı kazanamamıştı. Şimdi Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Mühendisliği öğrencisi. Kıyak, abisini kaybetmesinin ardından yaşadıklarını Agos’a anlattı:

“Bu olaydan sonra biz dava açmak istiyorduk, ama ilk zamanlar kendimizi çok yalnız hissediyor, ne yapacağımızı bilmiyorduk. Güveneceğimiz bir avukat bulmak istiyorduk. Kayı İnşaat’tan aradılar, tazminat vermek istiyorlardı. Bizi çok zorladılar. Ama biz parayı alınca dava ne olacak diye düşünüyorduk. Sonunda da parayı almak zorunda kaldık. Yalnızca ablam ve abim çalışıyordu, o olaydan sonra ablam da bir süre çalışamadı. Kirada oturduğumuz için, mecburen tazminatı almak zorunda kaldık. O parayla da kendimize ev aldık. Hâlâ ekonomik sorunlarımız devam ediyor. Parayı verirken kâğıt imzalattılar, şikâyetçi olmayacağımıza dair.  Biz yine de ilk duruşmaya gittik. İş cinayetinde hayatını kaybedenlere hukuki ve gönüllü destek veren Bir Umut Derneği’nin avukatlarını gördük. O ihbarnamenin geçerliliği olmadığını söylediler. Biz şikâyetçi olduk, mahkeme de kabul etti. Bütün duruşmalara da katıldık. İşveren telefon etmeye devam etti. Israrlı olduğumuzu görünce, vazgeçtiler. Duruşmalarda işveren avukatları parayı verdik ne istiyorsunuz gibi laflar ediyorlardı. Hâkim, onların bu tavrına müdahale etti; farklı davalar bunlar diyerek. İşlerin duruşmaya katılmakla bitmediğini de gördük. İlerlemedi dava. Asıl sorumlular hâlâ sanık değil. Duruşmaya her gidişimizde sinirlerim bozuluyor. Şirket avukatların tavrı, çok yaralayıcı oluyor. Ama davanın arkasında durduğumuz için mutluyum.”

Kategoriler

Güncel Gündem