Irkçılığın yeni bahanesi Ebola

Son 40 yılın en büyük salgını Ebola virüsünün tekrar ortaya çıkışıyla, daha önce pek çok farklı sebepten ötürü ayrımcılığa uğrayan İstanbul’daki Afrikalı göçmenler bir kez daha hedef haline geldiler. Afrikalı göçmenlerle çalışma halinde olan Göçmenlerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, ASEM üyesi Lerzan Caner’le konuştuk.

VARTAN ESTUKYAN

İlk kez 1976’da Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde eş zamanlı olarak ortaya çıkan Ebola virüsü hastalığı, son dönemde varlığını yeniden hissettirmeye başladı. Şubat’tan beri binden fazla can kaybına neden olan virüsün, Nijerya’da yayılmasıyla birlikte daha çok ölüme yol açacağından endişe ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Direktörü Margaret Chan, virüsün son 40 yılın en büyük salgını olduğunu söylemişti. Virüs, Afrika’daki Ebola hastalarına yardımcı olmaya giden İspanyalı bir hemşireye de bulaşmış, hemşirenin ülkesine dönmesiyle birlikte başta İspanya olmak üzere tüm Avrupa’da büyük bir panik yaşanmıştı. Öte yandan Türkiye’de de iki Afrikalı turist, Ebola şüphesiyle karantinaya alınmıştı.

Ebolanın sağlık dışında toplumsal sonuçları da var. Daha önce pek çok farklı sebepten ötürü ayrımcılığa uğrayan İstanbul’daki Afrikalı göçmenler, son olarak Ebola’nın ortaya çıkmasıyla birlikte bir kez daha hedef haline geldiler. Türkiye’deki göçmenlerin son durumunu ve Ebola’nın onları ne yönde etkilediğini, Afrikalı göçmenlerle çalışma halinde olan Association D’Entraide et de Solidarite (Göçmenlerle Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, ASEM) üyesi Lerzan Caner’le konuştuk.                 

  • Türkiye’deki toplumsal yapı içerisinde, yaşadıkları ortamlarda göçmenlerin maruz kaldığı sorunlar neler?

Göçmenlerin durumları çok kötü, burada hiçbir hakları yok. Geldikleri zaman vizelerinin süresi dolmadan yabancılar şubesine başvurabilirlerse, bir yıllık oturma izni alabiliyorlar. Ama çalışma izni almaları neredeyse imkânsız. Ancak çok büyük şirketler onlar adına izin alabiliyor. Bir göçmenin herhangi bir dernekte çalışabilmesi için, o dernekte ücretli çalışacak beş Türk’ün olması gerekiyor, yani beş Türk’e karşı bir göçmen oluyor, onlar da bu yüzden kaçak işçi olarak ayakkabı ya da çanta atölyelerinde, kölelik koşullarında çalışmaya mecbur kalıyorlar.

  • İş sağlık alanına geldiğinde ne gibi bir mağduriyetle karşılaşıyorlar?

Sağlık hakları da neredeyse sıfır. 2011’in Kasım ayında çıkan ve her yabancıyı turist kabul eden ‘sağlık turizmi yasası’ yüzünden göçmenler, devlet hastanelerinde normal ücretlerin dört veya beş katını ödemek zorunda kaldıkları için, bu sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Biz dernekler de, çok yüksek fiyatlar yüzünden bazen hastalarımızın tedavilerini yarıda bırakmak zorunda kalıyoruz.

  • Türkiye toplumunun göçmenlere yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kişisel deneyimleriniz sırasında göçmenlerin ırkçılığa maruz kaldığını gördünüz mü?

Derneğimiz Kumkapı’da olduğu için ben yalnızca bu semtteki çoğu Güneydoğulu olan insanların göçmenlere karşı davranışlarından söz edebileceğim. Bu insanlar Afrikalı göçmenleri sürekli aşağılıyor ve darp ediyorlar. Özellikle genç Afrikalı kadınlar sıklıkla tacize uğruyor.

Gördüklerimiz üzerine ben ve dernek başkanımız Dr. Condé, BDP Fatih Bürosu’na gittik. Buradaki Kürtlerin sürekli Afrikalılara saldırdıklarını söyledik. BDP ilçe başkanı bize “Ama onlar da uyuşturucu işleri yapıyorlar” dedi. Bu işleri yapanlar da var, ama, onlar da hep Türkiyeli insanlarla birlikte yapıyorlar.

  • Peki potansiyel narkotik suçlar veya Ebola virüsünün ortaya çıkmasıyla birlikte toplum tarafından özellikle Afrikalılara yönelik bir ayrımcılık oluyor mu?

Göçmen Afrikalılar Ebola yüzünden de ırkçılığa uğruyor. Örneğin beş yaşında Kongolu bir kız çocuğu velilerin “Belki de bu kız Ebolalı” şeklindeki şikâyeti üzerine eğitim gördüğü Ali Suavi İlkokulu’ndan uzaklaştırıldı. Öte yandan, çocuk bakıcılığı yapan Afrikalı bir kadından, çocuğun ailesi tarafından Ebola testi yapılması istenmiş. Bir başka örnek de, Malezya Konsolosluğu’na giden bir Afrikalıdan, konsolosluğun Ebola testi istemesi. Anlaşılan bu örnekler her geçen gün daha da artacak. Ebola virüsünün Türkiye’de görülmesi halinde Afrikalı göçmenlere uygulanan ırkçı davranışlar çok daha vahim boyutlara taşınabilir. Endişem bu göçmenlerin böyle bir durumda  iyice ırkçılık kurbanı olabileceği yönünde.