BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Fransa için kötü, Türkiye için iyi

 

‘1915 Ermeni soykırımının varlığına karşı çıkma’nın (contestation) suç sayılmasını öngören yasa tasarısı, Fransız Millet Meclisi’ne üç gün içinde, yani 19 Aralık’ta geliyor. Oradan kolayca geçecek. Çünkü 500 bin Ermeni’nin yaşadığı Fransa’da cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri ilkbaharda. Her iki aday da (Sarkozy ve Hollande) tasarıya taraftar. Türkiye’nin AB adaylığının bir numaralı karşıtı Sarkozy bir de Yerevan’a gidip “Artık sıcak bakıyorum” dedi. Tasarının Senato’da ne olacağı şimdiden bilinemez ama reddedilmesi bu sefer hiç kolay olmayabilir.

Kanaatimi hemen açıklayayım: Bu tasarı yasalaşırsa sonuçta Fransa için kötü olacak, yine sonuçta Türkiye için iyi olacak. Sırayla gidelim.

Fransa için kötü olacak

Ben söylemedim. Aklı çok başında entelektüel Fransızlar, üstelik de parlamenterler söyledi: Fransa’nın ifade özgürlüğü geleneği yerle bir olacak. Daha önce de yazdığım için (bkz. Agos, 13.10.2006, R-2, 08.05.2011) sadece özetleyeyim. 13.12.2005’te 19 tanınmış Fransız tarihçi, bir ‘Tarihe Özgürlük’ bildirisi yayımladı. Siyasetin tarihe müdahalesi ve ifade özgürlüğünün engellenmesi açısından bu türden Toplumsal Bellek Yasaları’na (lois memorielles) karşı çıktılar. “Tarihi nitelemek, parlamentoya düşmez!” dediler.

Parlamenterler ise daha ileri gittiler. MM Başkanı B. Accoyer’nin hazırlattığı rapor, parlamentonun bu türden yasalar yapmaması yönünde Kasım 2008’de tavsiye kararı alırken şunları söyledi: Anayasa’nın 34. maddesi tarihsel olaylar üzerine yasalar çıkarmaya elvermez. Bunlar düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlal eder. Öğretmen ve araştırmacılara zarar verir. Geçmişi anlamaya ve izaha çalışan tarih bilimini çelmeler. Parlamentonun ‘evrensel vicdan yargıcı’ rolüne soyunması diplomatik sorunlar çıkarabilir.

Bunları söyleyen Fransızlar, dün 1915 vahşetini yapanların pisliğini bugün kapatma çabasında olanların düdüğünü çalmak için söylemiyorlardı tabii ki. Kendi ülkelerini rezil etmemek için söylüyorlardı. Nitekim, en anlamlı itiraz şuydu: “Bu tür yasalar Fransız toplumunu kırılganlığa götürür: Eğer ulusal geçmiş, ulusal tarihi suçlayan hukuki kavramlar kullanarak nitelenme yoluna gidilirse, Fransızların kendi ülkelerini algılamasında sorunlar doğabilir.” Cezayir ve Ruanda’dan bahsediliyor olmalıydı. Ben Senato’da söylenenleri de aktarıp Türkiye’ye geçeyim. Senato komisyonu Nisan 2011’de ilaveten şunları dedi:

1) Suç ve cezaların yasallığına ters düşme riski vardır. 1915 soykırımı BM Soykırım Sözleşmesi’nden öncedir ve yapanlar hakkında yargı kararı olmadığı için bir uluslararası metin tarafından onaylanmış net bir soykırım tanımlaması da yoktur. Bu durumda, 1915’in varlığına karşı çıkma (contestation) kavramının kapsamı tartışmalıdır, ‘inkâr’dan daha geniştir, yoruma açıktır; soykırımı inkâr etmeksizin ‘tartışma’ anlamına gelebilir. 2) Düşünce ve ifade özgürlüğüne ters düşme riski vardır. Bu özgürlük tabii ki nefret söylemi [mesela, “Oh olsun, Yahudileri iyi ki kestiler” öküzlüğü - B.O.] için geçerli olamaz ama burada amaç anıları korumak değildir; ayrımcılıkla, ırkçılıkla, yabancı düşmanlığıyla mücadeledir.

Özet olarak, Sarkozy’nin danışmanlarından Deveciyan’ın “Tarihçilere ceza vermeyebiliriz” diye yumuşatmaya çalıştığı bir ortamda, birçok insan, soykırımın olduğunu söylemek kadar, olmadığını söylemenin de bir hak olduğuna dikkat çektiler. Neyi savundukları çok açıktı: Fransa’nın dünyaya öğrettiği temel değerleri.

Türkiye için iyi olacak

Birçok açıdan. Evvela, hiçbir millet ve devlet 1915 kadar kanlı bir tarihsel mirasla koyun koyuna yaşayamaz. Soykırım terimini kullanmak hiç gerekmez ama, zamanın Derin Devlet’i Teşkilat-ı Mahsusa’nın bu pisliği yaptığını kabul etmek, Cumhuriyet’in de bunu kendi halkından gizlemesi nedeniyle özür dilemek, ayrıca, elinde belge olanlara gaspedilmiş malların tazminatını ödemek, her şeyden önce Türkiye’nin onuru açısından şarttır (‘toprak talepleri’nden dem vuracak Ermenilere ve Türklere buradan elimle ‘selam’ yollarım).

İkincisi, böyle bir Demokles’in Kılıcı’yla yaşanamaz. Bırakınız her yıl lobi şirketlerine dünyanın parasını saçmayı ve bunun orta vadede sürdürülemez olduğunu, bütün bu karar tasarılarının ardından dili sarkmış vaziyette koşuşturmak yüzünden Türkiye kendini aşağılatmaya devam edemez. Biliyor musunuz, Türkiye bir insan hakları devleti olmadan bunlar bitmeyecek. ABD Temsilciler Meclisi’ne “Türkiye’nin, ülkesindeki Hıristiyanların haklarına tam olarak saygı göstermesi” adıyla 306 no’lu bir tasarı geldi diye yazdıydım, tam gazeteye gönderiyorum, geçtiği haberi internetten geldi.

Üçüncüsü, Türkiye’de ucuz kahraman olmak isteyen cin hiç eksik değildir. Tek kelime uluslararası hukuk okumadan “Boykot edelim!” diyenlerle, Emin Oktay tarih bilgisiyle ‘Cezayir Yasası’ çıkarmaya kalkışanlarla, 1969 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin 60/5 maddesini hayatlarında işitmeden “Mütekabiliyet isterük! Ermenistanlıları sınırdışı edelim!” buyuranlarla, “Paris’e lobi yapmaya gidiyorum, hakkınızı helal edin!” zavallılıklarıyla uğraşacak zamanı ve hali kalmamıştır bu ülkenin.

Dördüncüsü, 1915’in cezasız kalmış olması (impunity), bizi şu anda matkap gibi oyan Kıbrıs sorunu, Kürt sorunu, Derin Devlet gibi bir sürü yağlı belaya imkân tanımıştır. Kendi halimize bırakılsak, Teşkilat-ı Mahsusa katillerinin pisliğini kendi irademizle temizlemeye niyetimiz maalesef yok gözükmektedir. Nasıl ki PKK’dan önce Kürt sorununu, ASALA’dan önce de 1915’i hiç duymamışızdır; burada da, Batı’nın seçim oyunlarıyla fena halde aşağılandığımızı bu tasarılar sayesinde anlamaktan başka şansımız kalmamış gözükmektedir.

Bütün bunlar için geçmesini istiyorum bu tasarıların. Vatan haini mi dediniz? Kimin ne olduğu yıllar sonra belli olacak ya, şimdiden söyleyeyim, böyle bir ‘vatan hainliği’yle iftihar ediyorum, edeceğim. Bir ev dışında, çocuğuma bırakacağım tek anlamlı miras da budur efendim.

Etiketler

Fransız Senatosu