BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Hoş bir gün geçirdim

 

Yılbaşından bir hafta önce, Karagözyan Anaokulu’nun Müdürü Arusyak Koç Monett’ten bir davet aldım. Eski bir ana sınıfı öğretmeni olarak beni ağırlamak, deneyimlerimden yararlanmak istediklerini söyledi. Hemen kabul ettim tabii. Hoş olurdu benim için, en sevdiğim yaş grubundaki çocuklarla bir araya gelmek, eski günlere gitmek. Hâlâ öğretmenlik yapıyor olsaydım, karşılıklı deneyim paylaşmak olurdu aslında. Eski usulle yeniyi sentezlerdik belki ama orada gördüklerim artık benim işime yaramaz. Kullanacak yerim yok. Ama paylaşacak yerim var. Yazarım ben de. Yararlanan olabilir.

İtiraf etmeliyim ki böyle bir şey beklemiyordum. Neredeyse yeniden anaokulu öğretmeni olasım geldi. Eski sabrım olsaydı tabii... O kadar gençtim ki o yıllarda, bütün gün çocuklarla hop oturur hop kalkardım. Hem de ne koşullarda... Öğretmen olduğumda 18 yaşındaydım ve ilk sınıfımda 50’den fazla çocuk vardı. Tek başıma... Yemek yiyecek, tuvalete gidecek, nefes alacak boş bir saatim olmadan... Her gün bitkin bir halde ve sesim kısık dönerdim eve. Zaten bütün kış sesim çatal çataldı. O yıllarda ana sınıfı öğretmenliği yapmış olanlar beni anlarlar.

Ne bu konuda özel bir eğitimimiz vardı, ne de yeterli imkâna sahiptik. Tek silahımız sevgiydi. İçgüdülerimizle, zaman içinde deneyimlendik, bir şekilde de becerdik. Şimdi artık durum öyle değil. Koşulları son derece çağdaş olduğu gibi, bir dolu da yüksek eğitim almış, genç, dinamik öğretmen var. Ve de hepsi düzgün bir Ermenice konuşuyorlar, son yıllarda gençlerde sinirimi bozan o Türk şiveli Ermeniceden değil. Çocuklar da öyle.

Her okulun ana sınıflarını bilmiyorum. Gezip görmeliyim fikrimi söylemek için. Ama Karagözyan’dan konuşabilirim. Ayrıca, artık tüm okullarımızın anasınıfları oldukça çağdaş ve donanımlı. Niyetim, okullarımız arasında bir kıyaslama yapmak değil. Çünkü o bir okulun ana sınıfı değil, komple bir anaokulu. Hem de örnek bir anaokulu. Öyle güzel ki, çocuk olsam eve gitmek istemem. Benim asıl derdim çocuklarını lüks ve gözde anaokullarına göndermek için kırk takla atanlar.

Malum gökdelenin inşaatı başlamadan önce, biz dernekte tiyatro yaparken, okulla ilişkimiz vardı. Sık sık girer çıkardım. Birkaç yıldır adımımı atmamıştım. Okulun bu süreç içinde uğradığı değişikliklerden haberim yoktu. Sevgili Arusyak beni arayıp “Anaokulu’nun müdürüyüm” dediğinde, “Ne müdürü yahu?” diye düşünmüştüm kendi kendime. Yani nasıl bir şey olacaktı ki, bir de müdürü olsun...

Oraya hem merakla, hem ‘iyi bir öğretmen’ diye tanınarak emekli olanlara has, hafif eski kafalı bir önyargıyla, hem de garip bir nostaljiyle gittim. Ve vallahi çok şaşırdım. Oradan övgüyle söz edildiğini duymuştum ama bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim.

Okulun ana kapısından girip sağa döndüğünde, rengârenk ve cıvıl cıvıl bir dünyada buluyor kendini insan. Sevgiyle sarmalanmış, mutlu bir çocuk dünyasında. Her bir detayı düşünülmüş, keyifli ve olması gerektiği gibi bir dünya. Eh, tabii ki müdürü de olurmuş meğer. Müdürü ve son derece sevecen, donanımlı eğitmenleri... Ki onlardan birinin, eski bir öğrencimin kızı olması pek hoş.

Karşılandım, gezdirildim, bilgilendirildim. Neler değişmiş, dünden güne. Benim zamanımda çocuklar kapkara önlükler giyerlerdi bir kere. Bunların şipşirin eşofmanları var. Masalar, sandalyeler küçük olsa da diğer sınıflara benzer sınıflarda otururlardı. Buradakiler oyun parkına benziyor. Uyumaları için böyle yatak matak da yoktu eskiden; uykusu gelen, başını masaya koyup dalıverirdi. Oyuncaklar kısıtlıydı. Şimdi bol bol var. Bir dolu da teknolojik imkân... Gerçi şimdi artık her okulun ana sınıfları öyle ama komple bir anaokulu olmak başka bir şey.

Bahçede camekânlı bir bölüm var. Biz orayı derneğin sahne arkasındaki penceresinden görürdük. Depo gibi bir yerdi. İçinde minik bir sahnesi olan bir oyun alanı haline gelmiş. Eğlendirerek eğiten bir alan. Orada toplandık. Sohbet ettik. Çocuklar özgüvenli, konuşkan. Henüz 3 yaşında olanlar biraz zorlansalar da diğerleri Ermenice konuşuyor. Bu çok önemli. O minik sahnede benim için bir gösteri yaptılar. Ben de onlara eski bir Noel Baba şarkısı söyledim. Ben onları alkışladım, onlar beni. Ay, pek keyifliydi. Zaman zaman gözlerimin dolmasını da engelleyemedim valla. Çocuklar bana “Yine gel” dediler. Doğrusu arada bir uğrayıp bu keyfi yaşamak arzusundayım.

Şimdi, ben derim ki, böyle başlarsak eğitime, gelecekten ümitli olabiliriz. Okul öncesi çağında çocuğu olanlar, bence artık şu sosyetik anaokullarına özenmekten vazgeçin de bizimkilere bir göz atın.