BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Futbol terörü

 

Yıllardır garip bir terör havasıyla sarmalanmış haldeyiz. Çocuklarımız sürekli bu havayı soluyarak büyüdüklerinden olacak, kaba ve vahşete eğilimli bir yapı sergiliyorlar. Bunu, sanal ortam dahil, seçtikleri oyunlara, sporlara, yaptıkları esprilere, şakalara, hatta ilişkilerine aksettiriyorlar. Bu sevimsiz eğilimlerini tatmin için, futbol onlara büyük bir imkân sağlıyor. Üstelik bu konuda, dünyanın bizden daha fazla gelişmiş olan ülkelerinden de feyzalıyorlar. Nedendir bilinmez, futbol karşılaşmaları, insanoğlunun içindeki gizli kalmış vahşeti, bastırılmış kabalığı kusma ortamı sağlıyor. Bir zıvanadan çıkma hali yaratıyor. İnsana belli bir deşarj sağlayan bu hal yeni değil, biliyorum.

Yıllar önce, hepimizin tırstığı, gölgesi ağır, son derece sert ve ciddi bir öğretmenimiz vardı, şimdi rahmetli... Her maç ertesi, sesi kısılmış gelirdi okula. Bir kez rastlantı olarak gördükten sonra, bazı arkadaşların özel merakı olmuştu, kendisine çaktırmadan onu maçlarda izlemek. Sonrasında heyecanla anlatırlardı. Sanki o adam gidiyor, yerine başka biri geliyor. Dr. Jekyll Mr. Hyde gibi. Ana avrat, din iman, küfür kâfir, el kol harekelleri, adeta böğürerek bağırmalar, yuh çekmeler... Ertesi gün, yine o takım elbiseli, kravatlı, ağırbaşlı, efendi adam oluveriyor. Yani eskiden de böyle çok örnek vardı.

Her şey bir yana, tuttuğu takım bir yana, koyu fanatik olma durumu da yeni değil. Yağmur çamur, sıcak soğuk demez, ateşli hasta da olsa maça gider. Koyu bir Fenerbahçeli olan amcamın, ağır bir ishal olmuşken, muşamba don giyip pantolonunun paçalarını iple bağlayarak, altına ede ede maç izleyişi yıllarca anlatılmıştır çocukluğumda. Bunu bile anlamaya çalışabilirim. Ama gün geçtikçe, futbolun spordan çok savaş gibi algılanmasına aklım ermiyor.

Ne oldu da bu derece çığrından çıktı her şey? İyi aile, kötü aile, zengin, fakir, sokak serserisi, okullu, eğitimli, cahil, fark etmiyor. Tüm meraklıları, savaşa gider gibi pusatlarını kuşanıp dövüşmeye gidiyorlar. Sonrasında, sokağa salınmış vahşi boğa sürüsü gibi, karşılarına çıkanı yerle bir ediyorlar. Kırıp döküyorlar, adam dövüyorlar, ölen bile oluyor. Neydi o Fenerbahçe- Beşiktaş maçından sonra olanlar? O ne vahşetti, o ne hainlikti...

Dehşet içinde, orada olmaları muhtemel, tanıdığım bütün gençlere telefon ettim. Anaları babaları ne hisseder bunların? Olay çıkaranlar tespit edildi, cezalar falan verildi. Para eder mi sizce? Bence etmez. Etmiyor. Bu işi ciddiye almak, kesinlikle daha ağır cezalar koymak ve daha sıkı denetlemek lazım. Hatta, denetleyenleri de denetlemek lazım. Bakın, geçen hafta o Arena’daki Galatasaray-Kayserispor maçı öncesinde, büyük bir kademsizlik olarak, metroda, maça gitmekte olan genç taraftarlarla karşılaştım.

Ben metroya pek binmem. Ukalalıktan sanmayın, klostrofobiden. Kırk yılda bir mecbur kalsam da, ancak yanımda birileri varsa binerim. Sıkışır mıkışır, bayılır mayılırsam yalnız olmayayım diye. Üç kişi Taksim’den bindik. Derken birkaç genç girdi içeri. Düzgün görünüşlü, iyi giyimli, fıstık gibi kızlar, filinta gibi oğlanlar; üniversiteliye benziyorlar. Gözleri kapıda, arkadaşlarını bekliyorlar. Tam kapı kapanmaktayken “Hah, geldiler” dedi biri. Bir diğeri atılıp, kapının arasına kolunu soktu kapanmasın diye. Zorlanınca ittirdi ve bedeniyle araya girdi. Görevli gelip engel olmaya çalışırken beklenen grup yetişti ve kızlı erkekli on-oniki kişi, “hurraa” diye itiş kakış daldılar. Maça gidiyorlarmış. Hepsi bir araya gelir gelmez havaları değişti. Anında başladılar küfürlü bağrışmalara.

Çoğunun elinde ne vardı biliyor musunuz? Rakı kadehi. Gözlerime inanamadım. “Bana da versene lan!” diye birbirlerinin elinden çekiştiriyor, itişiyorlar ve daha maça gitmeden “Loy loy loy looy...” diye zıp zıp zıplayarak kompartımanı sallıyorlardı. Oturanlardan birinin ayağına basınca, gayet kibar bir şekilde özür dilediler ve hemen ardından başka insanlar olup küfürlü konuşmalarına döndüler.

Biri, telefonla, stadyumun önünde bekleyen bir arkadaşına kutu bira ve sigara ısmarladı. “Onbeş tane yetmez lan” diyordu. Kızlardan birinin “Nasıl sokacaz içeri?” sorusuna “O iş halloldu” cevabı verildi. “Nasıl?” sorusunun cevabını varın siz verin. Zaten içkiliydiler, yol boyunca rakı içtiler, içerde de bira içeceklerdi. Ayrıca, Açıkhava Tiyatrosu’nda sigara içilmiyor, stadyumda içiliyor mu? Biz Osmanbey’de güç bela indik. Sonrasını bilmiyorum.

Ben olsam, futbolu hepten kaldıramayacağıma göre, önce tüm stadyum görevlilerini hizaya çeker, sonra en az bir yıl, izleyiciye tüm maçları yasaklardım. Sonrasında da ciddi cezalar koyardım. Siz ne yapardınız?