BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Gayri-münferit Taksim milliyetçiliği

Azeri milliyetçiliği, Sovyet desteğiyle, Şubat 1988 Sumgait Katliamı’nda Azerbaycanlı Ermenileri kesti. Milliyetçiler kanı yerde bırakmadıkları için, Ermeni milliyetçiliği de, Ermenistan ve Rusya desteğiyle, Şubat 1992 Hocalı Katliamı’nda Dağlık Karabağ Azerilerini kesti.

Başka bir Şubat günü, Türk milliyetçiliği de, Hocalı’dan 20 yıl sonra, Taksim mitingini düzenledi. Tabii, Hocalı gerekçesi tamamen kozmetikti. Olay çok daha derinlerdeydi. 1) Geçmişten miras zihniyet patolojileri; 2) Yakın gelecek hesapları. Sırayla gidelim:

Geçmişin mirası, geleceğin korkusu

Taksim’de birbirinden patolojik iki tema vardı: 1) Ermeni düşmanlığı, 2) Pantürkist ırkçılık. Bunların birincisi, ta 1454’ten beri Türkiye’de Müslüman beyinlerinin Windows’u olan Millet Sistemi’nin Millet-i Hâkime İdeolojisi’nden geliyordu: Müslüman üstündür, gayrimüslim onun ayağının türabıdır. İkincisi ise düpedüz İttihatçılık’tan geliyordu: Türk üstündür, azınlıklar onun ayağının türabıdır, Dünya Türklüğü esastır. Tertip komitesinin ‘Taksim Hocalı Mitingine Davet’i şöyle diyordu: “Bu miting tüm Türk halkının mitingi olduğu için sadece Türk bayrağı ve Azerbaycan bayrağı taşınacaktır.”

İki patolojinin sloganlara ve pankartlara yansıyışı iğrenç-ötesi oldu: “Bugün Taksim, yarın Erivan, bir gece ansızın gelebiliriz” ve “Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur.” 60 bin Türkiyeli Ermeni’nin yaşadığı şehirde yaklaşık bin milliyetçi, “Hepiniz Ermeni’siniz, hepiniz piçsiniz” pankartı taşıdı. “Hepimiz Ermeni’yiz”in bu zavallı anti-taklidi hakkındaki en güzel sözü İMC TV’den Aris Nalcı söyledi: “Eğer Türkler de çocuk öldürüyorsa, onlara da ‘Hepiniz piçsiniz’ diyebilecek miyiz?” (Radikal, 28.02.12)

Bu Ermeni düşmanlığı ile Pantürkist ırkçılığın vahim bir ortak paydası var: Derin Devlet. Taksim mitingi, onun “Ben ölmedim, ben buradayım!”ıydı. Çünkü Taksim, Veli Küçük taifesinin 100’ü aşmayan ekiplerle durmadan yapmaya çalıştığı –ve şu anda Ergenekon dosyalarında bulunan– Hocalı gösterilerinin çok büyütülmüş 2012 sürümünden ibaretti.

Gelelim bir de, yakın gelecek endişesine. 1915’in yüzüncü yılı yaklaşmakta. Bu konuda inkâr dışında hiçbir şey yapılmadığı için, korku dağları bekliyor. Devleti 2015 Sendromu esir aldı. 2015 kasırgasını, Ermenilerin soykırım yaptıklarını ilan ederek, Azerbaycan’ın desteğiyle atlatmaya kalkışıyor. Tabii ki bu ‘strateji’ gülle gibi geri tepecek. Ama şimdiye kadar yapılanlara cuk oturuyor. Buna, muhtemelen, enerji kaynakları endişesi de ekleniyor. 7 Şubat’ta “kompresör istasyonlarında yaşanan teknik bir arıza nedeniyle”, Bakü’den gelen doğalgazın bir süreliğine kesilivermesi dikkatinizi çekmiş miydi?

Gelelim AKP’ye ve Başbakan’a

Yukarıdakilerin hepsi bilinen ve anlaşılabilir durumlar. Anlaşılması güç olan, AKP’nin desteği. Çünkü bu asil milliyetçi kalkışma, Türk devletinin ‘full’ himayesinde cereyan etti. İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü mitinge katıldılar. Bakan İdris Naim Şahin, meydan “Dişe diş, kana kan, intikam” diye inlerken, konuşma yaptı: “20 yıl önce bugün kan içiciler, katiller, acımasızlar, merhametsizler, yüreksizler, korkaklar Hocalı’da 613 insanın kanını içti. Bu kan yerde kalmadı ve kalmayacak. Türk milleti yaşadıkça, o kanın hesabı yapılacaktır ve sorulacaktır.”

Hrant cinayetini çözmesi beklenen bakanlığın başındaki şahıs, herhalde başbakanından gizli katılmamıştı mitinge. Nitekim, Erdoğan hemen sahip çıktı: “İstanbul’daki mitingde marjinal ve münferit birkaç pankartın olması Hocalı Katliamı’na dair acımızı ve dayanışmamızı gölgelemeye yetmez. Biz Hocalı Katliamı’nı unutmayacağız.”

Anladık, Millet-i Hâkime ideolojisi icabı Ermeni düşmanlığı AKP’nin bünyesine yabancı değil. Ama AKP’nin çok şikâyet ettiği İttihatçılık? Bu nasıl oluyor? Oluyor. Bir defa, ‘Türk-İslam Sentezi’ diye bir şey var; helal olsun 12 Eylül’e. Zaten Osmanlı’da millet-i hâkime ‘Müslüman’ idi, TC bunu ‘Müslüman Türk’ yaptı idi. İkinci durumun özetini de Oya Baydar’dan dinleyelim: “AK Parti devletleştikçe İttihatçı-Kemalist devletin genetik kodlarını da tevarüs ediyor, hem de önemli bir kan uyuşmazlığı yaşamadan. Çünkü laik veya Müslüman, siyasal kadrolar, istisnalar bir yana, ağırlıklı olarak aynı Türk milliyetçiliği ve devlet zihniyeti damarından besleniyorlar.” (T24, 29.02.12)

Bunun yastığı çoktan mevcuttu. En son örnekler: Gül, annesine “Ermeni kökenli” diyeni, hakaretten tazminata mahkûm ettirdi. Erdoğan protokolleri sabote etti; Hrant öldürüldüğündeki valiyi milletvekili, emniyet müdürünü vali yaptı; Dersim özrünü dilerken bile Ermenilere sataştı (Milliyet, 24.11.11); Ermenistan’dan gelen bakıcıları önce tehdit etti (Mart 2011), sonra bir ‘kolay sınırdışı’ kanunu çıkardı (01.02.12). Son sözleri: “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik istiyorum.” (19.02.12; büyük gazeteler ‘kin’i basmadılar)

Şimdi ne olacak?

Evet, ne olacak, çünkü başta İçişleri Bakanı’nın konuşması, miting kâmilen suç. TCK md. 216’ya ve 1966 BM Kişisel ve Siyasi Haklar Sözleşmesi md. 20’ye göre kine, düşmanlığa, nefrete, şiddete ve savaşa kışkırtma suçu. ‘Taksim Hocalı mitingine davet’ yazıyor: “3) Taşınacak olan tüm dövizler ve pankartlar Emniyet tarafından konturol edilmiş ve onaylanmıştır” (‘konturol’a dokunmadım - BO). Ya organizatörler yalan söylemekten suçlu, yahut İstanbul Emniyeti.

İstanbul Belediyesi o kadar ilan tahtasını nasıl tahsis etti? Bunca masraf nereden karşılandı? Sosyalist Azerbaycanlılar Platformu Üyesi Rıfat Abbaszade “Azerbaycan Devleti, Taksim eylemine iki milyon dolar para harcadı” diyor (S. Ayazoğlu, Taraf, 28.02.12). Yabancı devletlerin ülkeye para sokup, bayrak açıp eylem yaptırmaları serbest mi? Milli Güvenlik Akademisi öğretim üyesi, Hocalı Soykırımını Anma Gönüllüleri Sözcüsü E. Kur. Albay Mesut Ülker, organizasyonun finansal destekçileriyle ilgili ısrarlı soruları cevapsız bıraktı. Özellikle genç kadınlara taşıtılan bin kadar “piç” pankartına da şöyle dedi: “Orada bir tane bir şey... Nerden, kim getirdi?” (Radikal, 25.02.12) Hani, ertesi sabah damat gelip de kızının durumundan fena şikâyetçi olduğunda Temel ne demiş, o fıkra.

Hepsini geçiniz. Bütün bunlar, AKP iktidarının Derin Devlet kucağına oturması demek. Farkında mı, yoksa hesap mı?