BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Eskisi güzel

Çok uzun yıllardır yurtdışında yaşamakta olan eski bir dostum, İstanbul’a geldi geçen gün. Buluşup biraz hasret giderdik. O da bana eşimden miras kalan dostlardandır. Onun çocukluk arkadaşıydı. Dostuydu. Benim de dostum oldu. Büyük nostalji yaşadık tabii. Eskiden daha sık gelir giderdi. İstanbul’dan temelli kopamayanlardandı. Bizim nesilden diğer bütün gidenler neden gitmişlerse, o da ondan gitmişti vaktinde. Daha iyi bir düzen ve daha güvenli bir hayat için. Yıllar süren sıkı bir mücadeleyle bunu başarmıştı da. Çocuklarına güvenli bir gelecek sağlamıştı.

Bizim gibi ötekilerden olmasaydı, ülkesine ciddi paralar kazandırabilecek konumdaydı ya, ben bundan söz etmeyeceğim. Hemen her yıl gelir, uzun süre kalır, sevdalı olduğu İstanbul’la hasret giderirdi. Hatta bütün yazı ailesiyle Burgaz’da geçirdiği bile olmuştu. Ara ara görüştüğümüzden, pek ayrı düşmüş gibi hissetmezdik. Bu kez öyle olmadı. Hiç bu kadar uzun bir ara vermemişti.

Bu süreçte yurtdışındaki yerleşik düzenini de, yaşamakta olduğu ülkeyi de değiştirmiş, bir kez daha başka bir hayat kurmuş, hasretini çektiklerine zaman ayıramamış. Onca yıl sonra ilk kez geliyor. Eşini dostunu arayıp, hepsiyle buluşuyor. Son görüştüğümüzde Arto daha yaşıyordu, iyiydi. On beş yılda neler değişti neler... Bir kere, benim hayatım değişti. Onun hatırladığı, bir yandan eşinin oyunlarında ırgat gibi çalışırken, bir yandan da durmadan misafirlere sofralar kuran kadın değilim artık. Ama daha da önemlisi, İstanbul değişti. O nice şiire konu olan İstanbul değil artık.

Hiç görüşmediğimiz son on beş yılda, önce benim neler yaptığımı öğrendiğinde çok şaşırdı. Ama İstanbul’u bu kadar değişmiş görmek bundan daha çok şaşırtmıştı onu. Ve sevmemişti bu hali. “Ne olmuş bu şehre yahu? Burası benim İstanbul’um değil artık” dedi durdu. Biz de pek bayılmıyoruz zaten ama, o süreci gün gün yaşadığımızdan olmalı, alışıyoruz herhalde. Sevmesek de kanıksıyoruz. Tıpkı, sürekli birlikte olduğumuz insanların yaşlanmakta olduğunu fark etmediğimiz gibi. Her gün aynada kendimize baktığımızdan, geçirdiğimiz değişiklikleri fark etmediğimiz gibi. Gençlik arkadaşlarımızdan birini yıllar sonra görünce şaşırmıyor muyuz? Eski bir resmimize bakınca şaşırmıyor muyuz? Böyle bir şey olmalı.

“Mümkün olsa da zaman zaman hep birlikte yenilenebilsek” dedim bir ara, “Aah gençlik ah” dedikçe. “Olmaazz” dedi “güzel olmaz, İstanbul’un bu sahte haline döneriz o zaman. Ben her türlü yeniliği severim. Yeni bir ev, yeni bir çevre, yeni bir hayat, yeni arkadaşlar... Öyle olmasam, hayatımı birkaç kere yeni baştan kuramazdım. Ama bana göre iki şey var bu dünyada ki, eskisi güzeldir. Biri İstanbul, diğeri de dostluk. Yeni bir şehir yaratırsın ama o, İstanbul olmaz. Yeni bir arkadaş edinebilirsin ama o, senin dostun olmaz. Arkadaşlıkla başlayan ilişkiler ancak iyice eskiyince dostluğa dönüşür. Ben artık öyle bir yaştayım ki eskitecek vaktim yok.” Güzel laf.

Anılara daldıkça, “şunu hatırlıyor musun, bunu hatırlıyor musun” şeklinde, kâh eğlenerek, kâh hüzünlenerek uzayıp giden sohbetimiz esnasında sarf ettiği bu sözü, dayanamayıp, unutmayayım diye not ettim. Ve sırf bu kavram için yazıldı bu yazı. Gerçekten de dostluğun eskisi güzeldir dostlar. Değerini bilmek lazım. Yeni dostluklar kurmak kolay değildir. Büyük emek ister, uzun zaman ister. Gençken başlamak gerekir. Henüz, olduğumuz gibi değil de istediğimiz gibi görünmeyi beceremezken, maskeler takmayı öğrenmemişken...

Geç meyve veren bir ağaç dikmek gibidir dostluk kurmak. Orta yaşa gelindiğinde değeri anlaşılır. Ve ne yazık, tam değerlerini idrak döneminde de kayıplar başlar. Değerlendikçe azalmış, azaldıkça değerlenmiş oldukları için de, kayıpların verdiği acılar büsbütün büyür.

Dostluk, aileden de önemlidir. Dostlar çoğu zaman aileden daha yakındır. Hele bir de sizinle eskidilerse... Ailenizle paylaşamadıklarınızı onlarla paylaşırsınız ve ailenizden görmediğiniz içtenliği onlardan görürsünüz.

Susan Sarandon’un bir filmini izledim geçen gün; kadının milyonlarca dolarlık serveti vardı, onu çok seven kâhyasından başka tek bir dostu yoktu. Ve onun kollarında öldü. Neyse... Sanırım bu yazıyı şöyle bitirmek en doğrusu olacak: Dilerim, son nefesinize kadar, sizinle birlikte eskiyen dostlarla çevrili olursunuz.