BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Masalsız büyüyen çocuklar

 

Günümüzde, artık çocuklarımız masalsız büyüyor. Kimilerine göre bu, öğrenecek onca şey varken, boşuna beyinlerini palavralarla doldurmaktan iyi. Gerek yok; inanmasın öyle çiçekli böcekli, perili sihirli, düş gücünü zorlayan şeylere. Bir seferden, açık açık, her şeyin gerçeğini öğrensin. İzlediği çizgi filmler vahşet dolu olsa da, o, büyüyünce büyük adam olacak. Varsın küçükken, küçük çocuk olmayıversin. Zaten artık bütün çocuklar ‘küçük adam’, ‘küçük kadın’ gibi. Kıyafetleri bile büyük insanların kılıklarının küçültülmüşü.

Eğitim düzeyleri ve ilgi alanlarına göre, bilgilenmiş ve gerçekçi çocuklar yetişiyor böylece. Sayısalcı, fenci ve de ÖSY, ÖSS filan falan gibi, bir dolu birbirine benzer kısaltmayla anılan sınavlarda başarılı olan çocuklar oluyor bunlar. Çok mu iyi oluyor? Bilemiyorum. Pek emin değilim. Ne de olsa yıllarca çocuklarla uğraştım. Ayrıca ben de masallarla büyüdüm. Önce dinledim, sonra okudum, çok okudum. Büyüdükçe başka şeyler okudum. Bulduğum her şeyi okudum. Hâlâ okuyorum. Okudukça öğreniyor insan. Sonra seçiyor, ilgi duyduğu şeyleri okuyor. Okuduğunu anlamayı öğreniyor. Düş gücü gelişiyor. Düş gücü doğru şekilde gelişmiş insan, öyle sanıldığı gibi düşler âleminde yaşamıyor. Görünenin ötesindeki anlamları keşfediyor. Küçük şeylere dikkat etmenin önemini kavrıyor.

Ve de en önemlisi, dikkatini tek bir şeye verse de etraftaki diğer detayları da görüyor. Hani çok iyi okuyanlar, bir satırı okurken alt ve üst satırları da görebilirler ya... Zaten görsel hafızası da kendiliğinden gelişiyor. Şimdi “Bu tip insanlardan sanatçı falan çıkabilir de bilim adamı çıkmaz pek” diye düşünenler olmuştur. Ben de “Nasıl çıkmaz?” diyeceğim. Sanatla bilim iç içedir. Edebiyatta, müzikte, resimde, heykelde, tiyatroda, sinemada fizik de vardır, geometri de, kimya da. Zaten matematik, olmazsa olmaz. Evrenin uyumu matematik ve müzikle açıklanabilir. Ay ay ay, kaptırdım, dağılıyorum. Yine düşünce düşünceyi açıyor, konu dallanıyor.

Benim esas derdim, yalnızca öğrenmeye karar verdiği ya da yönlendirildiği şeye odaklanıp etraflarına hiç dikkat etmeyen çocuklar yetişiyor olması. Bisiklet kullanırken ıslık çalamayan insanlar oluyor bunlar. Hatta bisiklet kullanmayı bile bilmiyorlar. Her aleti bilgisayarın sanal ortamında kullanabiliyorlar ancak.

Bu aralar, TV’deki yarışma programlarına önemli üniversitelerde okuyan ya da yeni mezun olmuş, hatta birkaç üniversite bitirmiş gençler katılıyor. Başarılı da oluyorlar. Doğrusu, onlar kazanınca kendi çocuğummuş gibi seviniyorum. Ama bazen bilemedikleri küçücük şeyler öyle sinirimi bozuyor ki, yiyorum kendimi.

Tabii ki, herkesin ilgi alanlarna göre bilgili olduğunu ben de biliyorum. Onu düşünmesem kendim de katılırım. Saçmalayanları gördükçe içimden gidiyor. Sözünü ettiğim şeyler onlar değil. Mesela ‘Kim Milyoner Olmak İster?’ yarışmasında bir çocuk vardı geçen gün. ÖSS Türkiye dördüncüsüydü. ‘Hercai menekşe’yi bilmek için telefon jokerini kullandı. En azından seyirciye sormayı bile akıl edemedi. Çünkü bunun çok basit, herkesin bildiği bir şey olduğunu bile bilmiyordu. Gerçi telefondaki de bilemedi ya, neyse... Sonra da baraj sorusuna gelene kadar tüm jokerlerini harcadı ve ‘Kuğu Gölü’ balesinin en tanınan, en bilinen melodisine “Romeo ve Juliet” dedi.

Tamam, bu, ilgi alanı meselesi ama bazı şeyler genel kültüre girer, ve biz bunu çocukken de bilirdik. Başka bir genç kız, ‘Pamuk Prenses’ masalındaki yedi cücenin ne iş yaptığını bilemedi; bana “Vah çocuğum, masalsız büyümüşsün sen” dedirten odur. Ne yazık... Şimdilerde, bırakın o klasik ‘Pamuk Prenses’, ‘Kül Kedisi’, ‘Hansel ve Gretel’ gibi masalları, ‘Küçük Prens’i bilmeyen gençler var. Ki her yaşta okunması gereken bir kitaptır. Okumayanınız varsa şiddetle öneririm. Hangi yaşta olursanız olun, çok şey katacaktır ruhunuza.

Diğerleri, gençlerin durumunun vehametini pekiştiren örnekler. Ve başka bir dolu var. Mesela siyasetbilimi okuyan bir kız, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ‘parlamento’ da dendiğini bilemedi. Bir genç kız da Paul Mc Cartney’in adını ilk kez duymuştu. O “Hiçbir fikrim yok” derken Kenan Işık’ın yüzü görülmeye değerdi. Tabii benim, oturduğum yerde zıp zıp zıplayarak, ağzıma geleni söyler halim de görülecek şeydi.

Diyeceğim o ki, çocuklarımız onca ‘aferin’lik başarı kazanırken, onları bunca sığ, dikkatsiz ve genel kültürü zayıf nasıl yetiştirebildiğimizi, ciddi ciddi düşünmek gerekir. Biliyorum, “Peki, masallarla mı yetiştirmeliyiz?” diye sormak isteyenler olacak. Karşımda olsalar, onlara “Bence satır aralarını iyi okumalısınız” derdim.