BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Kelam etmek zor zanaat

Pek severim bu ‘zor zanaat’ benzetmesini; Arto’cuğumun incilerindendir. Arada bir döktürürdü böyle. Genelde patavatsızdı. Kalp de kırardı bazen, ki onlar, kendi deyimiyle “sonunu önden” söyledikleriydi. Ama çoğu zaman resmen inciler döktürürdü. Atalarından bildiği eski Bilecik deyimlerini, onlardan devşirerek oluşturduklarını ve kendi uydurduklarını daima cuk oturturdu. O unutulmaz rakı sofralarımızda kayıt aleti bulundurmalıymışım. Kitap olurdu valla. Gerçi benim beynim de kendi çapında bir kayıt aleti gibidir, kolay unutmaz. Şimdilik tabii... Ne yapıp edip, yılların yarattığı o sevimsiz akıntıya kapılmadan önce, mutlaka yazacağım hatırladıklarımı, söz verdim bir dostuma.

Bu ‘zor zanaat’ yakıştırmasının aslı “Yalnızlık zor zanaat” sözüdür. Kendi başına, üzerinde saatlerce konuşulacak bir felsefesi vardır bu sözün. Oralara girmeyeceğim, konum o değil. Ben, “Kelam etmek zor zanaat” uygulamasına takıldım bugün. ‘Konuşma’, ‘söz’, ‘laf’ değil de ‘kelam’ iyi oturuyor buna. Doğru kelam edebilmek kolay değildir. Bin düşünüp bir konuşmak gerekir bazen. Yoksa ‘kelam’ niyetine edilen ‘güzaf’lar gaf olur. Ay, bu da babaannemin incilerinden birine cuk oturuyor valla. O da Mudanyalıydı; Bilecik’e yakındır. Demek ki o yöreler bu açıdan bereketliymiş. Yayam, bir şeye benzemeyen bir iş yapıldığında ya da bir laf edildiğinde “Bir (...) dışkıladı fantaaazi, ne okka çeker ne terazi” derdi. İyi kelam, değil mi? Biz bunu kibarca, “bir laf etti” şeklinde kullanıyoruz genelde ama, aslını bilesiniz diye yazdım. Belki samimi ortamlarda, üzerine iyice bastırarak, şöyle dolu dolu söylemek istersiniz. Olur olmaz icraat ve kelamlarla çileden çıktığınızda kullanırsanız, tatmin edici olabiliyor.

Şimdiii... Hal böyleyken, tek bir kelamı bile, ağzından çıktığı anda dünyaya yayılabilecek, kitlelere hitap edebilecek konumdaki insanlar, sıradan insanlardan daha zor durumda olmalı, öyle değil mi? Demek ki asıl ‘zor zanaat’ bu. Ve işte bu konumdayken, bin düşünüp bir konuşmak gerekiyor. Hele de bir kuruluşun, ve hele hele bir devletin başında bulunuyorsanız, milyonlarca insan ağzınızın içine bakıyorsa ve her dediğiniz kaydediliyorsa... Öyle ya, artık “Ben öyle demedim, sözlerimi çarpıtıyorlar” gibi mazeretler kâr etmiyor. Çağ teknoloji çağı. Öyle kafalara göre tarih falan da çarpıtılamıyor. Olan biten her şey dünyanın gözü önünde. Neyse, oralara bulaşmayayım şimdi, girdim mi çıkamam. Edilen laf, incilik bir kelam da olsa, gafa dönüşen güzaf da olsa, dünyanın gözü kulağı üzerinde. Köşe dönmek mümkün olmuyor.

Baksanıza, günlerdir, kürtaj-Uludere kıyaslaması gafı dillerden düşmüyor. Düşmez. Babaannemin teraziler çekmez ‘fantaazi’sine benzemiş çünkü. Hangi mantık dedirtmişse onu, taranamaz Arap saçı, ayıklanamaz pirinç taşı haline gelmiş. Amanın, ne de güzel benzetmeler bulurmuşum öyle. Daha bir dolu geldi aklıma da, hepsini bir seferde yazmayayım diyorum, başka gaflara saklayayım.

Elimde olmadan mizaha yatkın tarafımın etkisinde kalıyorum ama durumun ciddiyetinin farkındayım. Sinirle her aklımdan geçeni kâğıda dökmeyeyim de iş almayayım başıma diye izin veriyorum buna. Başta dedik ya, kelam etmek zor zanaattır. Muhtelif işler alırsın başına. Düşünüyorum da, bu devletleri yöneten durumundaki insanlar, ettikleri her lafı tek başlarına düşünüp de söylemiyorlardır herhalde, değil mi? Etraflarında bir dolu, danışmanları, akıl vericileri falan olmalı. “Efendim, şurada bunu söyleseniz, burada şu örneği verseniz iyi olur” gibi laflar eden, durmadan dört bir yanı araştıran, onun adına birçok yazı çiziyi inceleyen, bir konuyu örtbas etmek için yeni gündemler icat eden birileri... Alın size bir zor zanaat daha. Edilen kelam, yaratılan gündem iyiyse ve cuk oturmuşsa ‘aferin’ almazlar ama bir güzaf, gaf olmuşsa kesin kabahatlidirler. Gerçi bir de akıl süzgeci denen bir şey var ya, gafları kabullenmek kolay değil. Hürriyet gazetesi bile hafiften köşe döner bir davranış sergiliyor son zamanlarda ama başbakansan tükürdüğünü yalamak zordur.

Sıkça söylediğim gibi, son zamanlarda ipin ucu öyle bir kaçtı ki, iyi bir kelam edip bağlayamıyorum bile yazıyı. Yok, uygun bir kelam yok. Ama kimi danışmanlar, kesin işlerinden olacaklar Bu bir şeyi değiştirecek mi? Yok canııım. Yalnızca kabak onların başına patlayacak.