VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Kürtlere ve Ermenilere dair

Suriye’nin ikinci büyük şehri Halep’in bazı mahalleleri Kürtlerin egemenliğinde. Olaylar başlamadan önce de, bu bölgelerde zaten belli bir Kürt nüfusu vardı. Ancak şimdi bu semtler yarı bağımsız bir konuma geldiler. Kentin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda bulunan Şeyh Maksut, Bostan Paşa, Cebel Seyide ve Eşrefiye bölgeleri silahlı muhafızlarla korunuyor. Olayların başladığından beri Kürt siyasi partileri tarafsız kalma çabası içinde. Ülkenin Kürt bölgesi sayılan, Fırat’ın doğusundaki Cezire’de Kürt partileri ve aşiret teşkilatları en büyük gücü oluşturuyorlar. Kürt partilerinin bir yandan silahlanmış ve belirli bir birlik sağlamış olması, diğer yandan ise tarafsızlıklarını koruyabilmeleri Suriye nüfusunun %10’unu oluşturan bu kesime büyük olanaklar sağlıyor.

Halep’in başlıca Ermeni bölgeleri Yeniköy, Vilanlar, Süleymaniye ve Yeni Sıryan, yukarıda andığımız Kürt bölgeleri ile doğrudan komşu. Kürt tarafının pek çok kez Ermenilere mahalleleri birlikte koruma çağrısı yaptığı söyleniyor. Ermeniler silahlanmış değil; Kürtlerden farklı olarak, örneğin kiliselerin ve derneklerin etrafında güvenlik çemberi oluşturmak gibi güvenlik tedbirleri, küçük çaplı teşkilatlanmaları yok.

Bir Ermeni-Kürt anlaşması kaçınılmaz. Güvenlik nedeniyle bugün olmasa da, geleceğin pembe Suriye’sinde seçimler olduğunda buna tanık olacağız. Ancak o güne dek Ermeniler körü körüne iktidarın yanında durmaya devam ederlerse geleceğin pembe Suriye’sinde hiç yerleri olmayacak. Bu durum, Ermenilerin şu veya bu tarafta saf tutmalarını gerektirmiyor. Ancak iyi ölçüp biçmeli ve, bütün çevrelerle değilse bile, demografik, ulusal ve stratejik nedenlerle en başta Kürtler olmak üzere pek çok çevre ile temas halinde olmalılar.

En zor dönem geçiş sürecinde yaşanacak. Eğer iktidar değişikliği olursa Suriye’nin önünde uzun bir süreç var; o süreçte eski ve yeni güçler dengelenecek. Yok, eğer iktidar değişimi olmadan silahlı çatışmalar sona ererse, bu sefer de hesap görmek, intikam almak ve eski düzeni yeniden oluşturmak üzere yine uzun bir süreç gerekecek. Her iki durumda da tehlike altında kalacak olanlar, mevcut Suriye gerçekliği içinde şu veya bu tarafa yakın duran azınlıklar olacak.

Bu gürültü patırtı içinde en kolay şey barış çağrıları yapmak. Samimi ve gerçekçi olursak, bugün Suriye’de bir güç gösterisinden kaçınmak mümkün değil. Eğer geçen on yıl zarfında Türkiye’de veya Avrupa’da Kürtler ve Ermeniler birbirlerine kardeşlik vaatlerinde bulunduysa, gün, o kardeşliği hayata geçirmenin ve Suriye bataklığında birbirine destek olmanın günüdür. Barış dönemlerinde kardeşlik nutukları çekmek kolaydır ama asıl olan, ağır çatışma şartları altında dayanışmaktır.

Bizler Halep’te birbirini korumaktan bahsederken Burc Hamud’da aynı taraflar fırtına öncesinin sessizliği içinde. Suriye’den ucuz iş gücü olarak Lübnan’a gelen ve Burc Hamud’un nispeten uygun koşullarında kendilerine yer bulan Kürt gençlerin davranışları ve yaşam tarzları, onlara göre yerli sayılan Ermenilerin huzurunu bozuyor. Bu durum soykırımla ilgili olarak Kürtlere duyulan düşmanlığı tetikleyebilir. Oysa bu, örneğin Türkiye Ermenileri için geçmişte kalmıştır. Kürt gencin Dersim’de Türk ordusunun mermilerinden korkmadan, özgürce yaşama hakkı olduğu gibi Ermeni gencin de Burc Hamud’da Kürtlerin hançerinden korkmadan yaşama hakkı vardır. Kaldı ki, Burc Hamud’dan başlayarak Ermeniler ve Kürtler birbirinin iktidarını tanımaya, birbirinin mal varlığına göz koymamaya ve birbirlerinin kırmızı çizgilerine saygı göstermeye mecburlar. İşbirliğini ittifaka dönüştürmek ancak böyle mümkün olabilir. “Yaşasın halkların kardeşliği” salt bir slogan, tepkisel bir dışavurum değil, genel geçerliliği olan, çağdaş ve olgun ilişkilerin de tanımlayıcısı olmalıdır.