VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Olimpiyat savaşları

Dünyanın tüm ülkeleri en hızlı, en yüksek, en uzak veya en güçlü olmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Halklar içlerinden en iyilerini seçmiş, en çok ulusal marşlarını söyletmek, en çok birincilik kürsüsüne çıkmak, en çok madalya toplamak üzere diğer ülkelerin temsilcilerinin arasına göndermişler.

Keşke bütün rekabetler halklar arasında ve spor sahalarında olsaydı. Çin ve ABD Suriye’de farklı tarafları silahlandırma konusunda yarışacaklarına olimpik havuzda yarışsalardı. Rusya ve Avrupa karşı karşıya geleceklerse futbol sahasında karşılaşsalardı, savaş gemilerinin sayısına orantılı olarak petrol boru hatlarının güzergâhını belirlemek yerine... Türkiye Suriye’ye niye daha yüksek bir sportif düzey yakalaması için değil de, silahlı gruplar oluşturması konusunda yardım eder? Suriye yönetimi halkının sporda daha çok gelişmesine fırsat vereceğine, ne diye daha çok savaş uçağı ve tank satın almaya girişti?

Belli ki olimpiyat oyunlarından ya ABD, ya Rusya, ya da Çin zaferle çıkacak. Yani Suriye meselesinde adı en çok duyulan üç ülkeden biri... Demek ki bu ülkeler altın madalyalar için yarıştıkları kadar, altın değerindeki ülkeler için de yarışıyorlar. Koşu pistinde en hızlı olacaklar, Suriye’de ve her yerde de en güçlü...

İnsanın doğası her yerde aynı: Hükmetmek ve sahip olmak. Suriye yönetiminin, kendi idaresi altında bulunan Halep’i yıkıma götürmesi, bu doğanın eseri değil mi? Her ne olursa olsun, Halep’i isyancılara teslim etmeyecekler. İyi de, ne pahasına? Sanki özverinin miktarı ve kapasitesi sınırsızmış gibi... Kaç milyon kişi ölünce bir muktedir iktidarından vazgeçecek? Ya da kaç kişinin kendini feda etmesi gerekiyor, yeni bir muktedirin iktidara gelmesi için? Ve bir ülke kaç milyon harcamalıdır Olimpiyat Oyunları için? İnsan denen varlık paylaşmayı ne zaman öğrenecek?

Dünyadaki küresel başkentlerden biri olan Londra yani geçmişin emperyalist ülkelerinin en güçlüsünün başkenti, bugün on binlerce sporcuyu ağırlayarak, böylesi büyük bir organizasyonu, öncülü Pekin’den daha başarılı bir şekilde gerçekleştirebileceğini kanıtlama peşinde.         Londra Suriye’nin bugünkü sınırlarını belirleyen ülkenin başkenti olarak bölgeyi öyle hallere sokmuştur ki, çatışmalar yaşamadan bundan kurtulmak neredeyse imkânsızdır. Bugün Londra tüm bu ülkelerin temsilcilerini barış içinde ağırlama imkânına sahip. Belki de onlara Olimpiyat Oyunları gibi büyük bir organizasyonu maddi ve insani kaynaklarının kısıtlılığı sebebiyle gerçekleştiremeyeceklerini anlatmak üzere...

Sudanlı tanınmış romancı Tayyip Salehi’nin ‘Kuzeye Göçme Mevsimi’ romanındaki kahraman, eğitim alma umudunun bütünüyle Oxford’a bağlı olduğunu öğrenince kendi kendiyle çatışır. Oxford, ülkesinde egemenlik kuran İngiliz soylularının da eğitim aldığı okuldur. Lübnan’daki Fransız elçiliğine bağlı olarak çalışan bir üniversite servisi var. Her yıl binlerce Lübnanlıya Fransa’ya gitme ve bir Fransız üniversitesinden mezun olma imkânı sunuyor. Ancak geride kalan on binlercesi var ki, gitmek istedikleri halde gidememişler, ve dışarıda eğitim alanları işe almayı tercih eden bir ülkede, bir toplumun içinde yaşamaya mahkûmlar.

Şaşırtıcı bir şekilde bütün sporcular barış için spor yapıyorlar ama bütün devletler sporcularından reklam için yararlanma peşindeler. Bütün sporcular ve sporseverler müsabakaları izlerler. Heyecanlanır, sevinir, üzülür, kimileri yener, kimileri yenilir, kimileri hayal kırıklığına uğrar, kimileri de mücadele ederler. Tüm bunlar kendi ülkesinin gücünü ilan edenler için veya Olimpiyatlar esnasında bir dakikalık reklam için milyonlar harcayanların gözünde aynı anlama gelir.

Bu paralar başka alanlarda harcanır. Kimileri savaş alanında ölür, kimileri çadırlarda kaçaktır, kimileri de mahallelerinin güvenliği için nöbet tutmaktadır. Yaşam onların üzerinden akıp gider.

Onlar, harcanan akçenin diğer yüzüdürler.