VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Cinayet ve milliyetçilik

Azerbaycan ve Macaristan devletleri arasında iktisadi anlaşmalar imzalanırken, muhtemelen çok az Ermeni basın organı bu konuya değindi. Hatta muhtemelen Ermenistan Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı  kulislerinde de bu konu üzerine çok az konuşuldu. Ancak bu anlaşmaların bir sonucu olarak Macaristan Ramil Seferov’u Azerbaycan’a iade edince, dünyanın her yerindeki Ermeniler aniden uyandılar. Cumhurbaşkanı birkaç toplantı düzenledi, diasporada gösteriler yapılmasını sağladı, bazı resmi adımlar atıldı, tüm basında konuya yer verildi, ve hatta yeni bir savaştan söz edilmeye başlandı. Bu arada, nefret içimizde biraz daha kök saldı; Azerbaycan’a karşı zaten var olan nefrete, bir başka ülkeye karşı alınacak resmi tavır eklendi.

Bir an için, Ramil Seferov’un azılı bir katil olduğunu, Kurken Markaryan’ın kafasını baltayla kestiğini bir kenara bırakıp kendimize soralım: Azerbaycan’ın ne yapmasını bekliyorduk? Aynı şey, Ermenistan’la savaş halinde olmayan bir ülkede olsaydı ne olacaktı? Aynı şey iki yıl önce, ünlü Lockerbie katili Abdülbasit el Migrahi Libya’ya döndüğünde de yaşanmıştı. Sözün özü, tüm dünyanın katil diye tanıdığı insanlar, kendi ülkelerinde kahraman olarak algılanıyor ve kahraman muamelesi görüyorlar.

Konuya adil ve tarafsız bakarsak, Ramil Seferov, yüzbinlerce Azeri gençle aynı tedrisattan geçmiş, Ermenileri lanetlemenin ve öldürmenin mübah görüldüğü bir kültürden gelen biri. Acaba bizim kültürümüzde de benzer bir özellik var mı? Varsa, biz de Seferov gibi yanlış yoldayız. Yoksa, bu tür özellikleri yok etmeyi, bunların sebeplerini araştırmayı denemeliyiz. Dünyanın hiçbir yerinde, nefrete karşı nefret dolu gösteriler yapmak işe yaramaz. Herkesle ortak bir dil bulmak gerekir – karşımızdaki, Ramil Seferov gibi eli baltalı biri olsa bile... Eğer Yerevanlı birinin yaşamı Budapeşte’de güvence altında değilse, Şuşililerin yaşamlarının güvence altında olmasının ne önemi var ki?

Tam olarak neydi istediğimiz? Ramil Seferov’un yaşamının sonuna kadar hapiste kalması ve bundan sonra, Ermeni halkının düşmanlarının, bir Ermeni’yi öldürdüklerinde evrensel hukukun onları mahkûm edeceğini bilmeleri, ona göre davranmaları mı? Bizim gururumuzu yaralayan, Azerbaycan’ınki gibi bir petrol servetimizin olmaması, bu yüzden Macaristan’a rüşvet verememiş olmamız, dolayısıyla bu ülkenin Seferov’u bize teslim etmemiş olması ve onu Ermenistan’da hapsedememiş olmamız. Veya, esas acımız, bir kez daha kurban konumuna düşmemiz, ve elimizden, etkisiz protesto gösterileri yapmaktan başka bir şey gelmemesi. Veya –ki bu son ‘veya’dır– aslında ülkemizde hapsedilememiş pek çok katil olduğunu, onlarla ilgili gösteri yapmadığımızı, ama Azeri bir katil serbest bırakıldığında gösteri yaptığımızı biliyor olmamızdır en büyük acımız.

Şimdi belki, “Sonuçta bu insanlar bizdendir” diye düşünebiliriz. İyi de, Ramil Seferov da İlham Aliyev’in soydaşı değil mi? Aliyev’le bizim aramızdaki fark tam olarak nedir? O, Kurken Markaryan’ın katilini serbest bıraktı; bizse Vahe Avedyan’ın katilini. Avedyan da Ermeni değil miydi? O da ordu mensubu değil miydi? O da vicdanları sızlatacak şekilde öldürülmemiş miydi? Aradaki tek fark, bu kez katilin de Ermeni olması. Bizim adalet talep ederken üzerinde duracağımız zemin bu mudur?

Niyetim, Aliyev’i ve Seferov’u masum göstermek değil. Biri bir diktatör, diğeri ise katil. Ancak halkların yaşamını daha uzun süreli ve güçlü bir şekilde etkileyen, diktatörden ve katilden daha tehlikeli bir şey var: Kendi yanlışlarını görmeksizin, düşmana karşı beslenen yaygın nefret, Aliyev’den de, Seferov’dan da daha tehlikeli. Başımıza gelen her kötü şeyin dış kaynaklı olduğu yanılsaması, kendini aldatmaktan başka nedir ki? Kurken Markaryan’a, Vahe Avedyan’a, ve sınırda karşı taraftan gelen kurşunlarla, veya ordunun iç hesapları sonucunda, yahut ülke içindeki düzensizlikten kaynaklanan sebeplerle ölen bütün askerlere Tanrı rahmet eylesin.

Etiketler

Safarov