OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Torosyan’dan öte yol var

Torosyan tartışması derinleşti, derinleştikçe de acıklı ve üzüntü verici bir hal aldı maalesef. Bu mertebeye ulaşmış insanların basit bir meselede dahi anlaşamadıklarını görmek can sıkıcı oluyor. Halbuki Torosyan’ın anılarına karşı alınacak tavır çok da karmaşık değildi. Aylar önce, tartışma yeni çıktığında yazdım. Daha sonra tekrar, bence meselenin Osmanlı-Türk tarihi açısından çok daha önemli noktası olan, subayıyla neferiyle gayrimüslimlerin askerliği meselesine (yalnız askerlik vazifeleri sırasında imha edilmelerine değil, bütün veçheleriyle) dikkat çekmeye çalıştım. Ama sesimizi duyuramadık. Ne diyelim, canları sağolsun.

Fakat şu kadarı söylenebilir ki, bu tartışmanın tarafları, farklı sebeplerden ötürü ‘kaybeden’ konumunda. Bu tartışmanın bir tek kazananı var; o da isteseler böyle bir durumu kendi elleriyle yaratamayacak olan ‘ulufeli vicdansızlar taifesi’. Manzarayı ellerini ovuşturarak seyrettiklerine dair şüpheniz olmasın. Ayrıca, farz edelim ki Torosyan’ın anılarının büyük ölçüde uydurma olduğunu öğrendik (memleketten uzak olduğum için Hakan Erdem’in kitabını henüz okuyamadım ama anlaşılan, bunu ispatlıyor) ve dolayısıyla tarih metodolojisine dair birkaç önemli noktayı hatırladık. Peki, bu kadarla yetinelim mi? Torosyan’ın kitabı bize başka sorular sordurmasın mı? Bu adam yaptıklarını uydurmuş ama bir yalan bir hayra vesile olmasın mı? Torosyan’ı çöpe atalım atmasına ama bu vesileyle, resmi ideolojinin unutturmaya çalıştığı konulardan birini hatırlayalım. Yoksa, tek başına Torosyan’ın tamamen doğru veya tamamen yalan olmasının çok sınırlı bir önemi olmaz mı?

Bu mantıktan yola çıkarak, yine de ve bir kez daha, geniş resme dikkat çekmeye çalışacağım. Süregelen tartışma değilse bile, her gün karşılaştığım yeni bulgular beni buna zorluyor.

Gerek Osmanlı Ermenilerinin askerlik meselesi, gerek Ermenilik-Osmanlılık eksenindeki kimlik meselesi açısından gösterge olabilecek vaka şu: 31 Mart 1909’da (bu tarih miladi, dolayısıyla 31 Mart Vakası’na daha on üç gün var) Sivas’ta 4 bin Ermeni (kimileri sayıyı 7 bine kadar çıkartıyor) bir miting yapıyor. Ne için biliyor musunuz? Osmanlı hükümetine “Bizi askere alın” demek için! Bu kadarı bile, bugün birçoklarının ezberini altüst etmeye yeter de artar. Ne demek, Sivas gibi yerde binlerce Ermeni olacak da gösteri yapacak! Kimileri rüyasında görse inanmaz! Üstelik ne için? Osmanlı ordusunda asker olmak için. Sümme haşa, tövbe estağfurullah!

Tabii, bunu, savaşmaya çok meraklı olduklarından değil, anayasal rejimin en büyük vaatlerinden biri olan eşitlik ilkesinin bir gereği olarak talep ediyorlar. Kalabalığın temsilcileri, bu talepleri iletmek üzere İstanbul’daki parlamentoya, Ermeni Patrikhanesi’ne, Osmanlı ve Manzume-i Efkâr gazetelerine telgraf çekiyorlar (burada hükümetten ziyade Meclis’in muhatap alınması, dönemin siyasal havası açısından başlı başına yorumlanması gereken bir noktadır). Ayrıca, Sivas Ermenileri dini önderi Torkom Kuşakyan da, kalabalıkların talebini ileten benzer bir telgrafı Meclis-i Mebusan’a gönderiyor. Bütün bunları, anayasanın ilanından sonra Sivas’ta yayımlanmaya başlayan ‘Antranik’ gazetesinden öğreniyoruz. Mitingin haberini veren 4 Nisan 1909 tarihli nüshada, telgrafların tam metnine de yer verilmiş. Temsilcilerin gönderdiği ve gazetede Ermeni harfleriyle Türkçe olarak yayımlanan telgrafı, küçük ifade bozukluklarına dokunmadan aktarıyorum:

“Bugün dört bin kadar ahali bir miting içtima ederek bilfiil hizmet-i askeriyede bulunmak ve muhafaza-i vatan emr-i akdesin İslamlar gibi Kanun-i Esasi mucibince Ermenilere de teşmili takarrür eylemiş ve zaten ahali son derece zebun sefalet bulunmuş idüğünden bedelatın itasına katiyen aciz olup bu gibi mugayir-i musavvat (eşitlik karşıtı) hala şiddetle itiraz ile Kanun-i Esasi hükmünün harfien icrası talep eyler.

Ahali namına

Mateos Kürkçüyan, Avedis Aginyan, G. Grasdyan, V. Vartanyan, V. Moskofyan”

Daha öğrenecek çok şeyimiz var. İş Torosyan’la bitmiyor ama gelin, onunla başlamış olsun. Biraz bunları konuşalım.