YETVART DANZİKYAN

Yetvart Danzikyan

KARDEŞÇESİNE

Karanlığın 6 yılı..

Ahparig, durum şöyle: Altı yıldır bir duvara çarpıp çarpıp geri geliyoruz. O duvarı oraya kimin diktiğini, o duvarın olduğu gibi durmasını kimin istediğini iyi biliyoruz. Ama bunları bilmek, yıldırmıyor kimseyi. O duvarı geçmek için herkes elinden geleni yapıyor.

Bu yıl da tuhaf gelişmeler oldu. “Ombudsman seçeceğiz” deyip duruyorlardı ya hani, ‘kamu denetçisi’ diyelim ya da... Bu ombudsman, devlet ile birey, ya da devlet ile toplum arasındaki uyuşmazlıklarda ‘çözüm’ getiren bir rol üstelenecek. Resmi tanımı şöyle: “Kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturulması suretiyle idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak.”

İşte bu ombudsmanı, seni 301’den mahkûm eden, hani “Benim ölüm fermanımdır” dediğin, hani “Burada yaşayamam, arkadaşlarımın yüzüne bakamam” dediğin kararı Yargıtay’da imzalayanların arasından seçtiler. Bu kadarla kalmadı; bu vesileyle bir baktık ki, o kararı imzalayanlar Yargıtay Başkanı, Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay Ceza Dairesi Başkanı, HSYK üyesi olmuş. O kararı imzalamak, sanki terfi etmenin bir nevi gerek şartı olmuş. Sonra zaten o karara imza atanların hepsini tek tek aradı arkadaşlar. Öğrendik ki, kararın imzalanması yönünde ağır bir milliyetçi bir hava varmış o günlerde. İmzalamayanların önünün kapanacağı fısıldanmaktaymış kulaktan kulağa. Hepsini yazdı arkadaşlar Agos’ta. Bir-iki gazete alıntı yaptı, o kadar. AKP’nin önde gelen bir ismi, sonra, çok sonra dedi ki, “Bilseydik seçmezdik.” İnanalım mı, bilemedik. “İnanmak isteyen inansın” dedik. Ha, bir de, yeni ombudsmanımız, seçildikten sonra “Dosya önümüze Fırat Dink diye geldi, Hrant olduğunu bilmiyordum” dedi, sanki mesele buymuş gibi. Neyse, zaten diğer Yargıtay üyeleri “Herkes dosyayı da, ne manaya geldiğini de iyi biliyordu” diyerek yalanladılar yeni ombudsmanı. Bu cephede manzara epey hazindi, öğreticiydi.

Bu vaziyette, 19 Ocak yaklaşırken, geçen hafta Yargıtay Başsavcılığı’ndan bir görüş geldi. Hani geçen sene karar vermiş, örgüt bulamamışlardı ya, karar haliyle temyize gitmişti, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin karar vermesini bekliyorduk. Başsavcı dedi ki, “Örgüt vardır, bu cinayet örgütlüdür.” 9. Daire’nin bu karara uyup uymayacağı merak konusu. Uyarsa, yerel mahkeme de kararında direnmezse, dava yeniden başlayacak. Ama tabii, yine o malum tetikçiler ve etrafındakiler yargılanacak. ‘Kamu görevlileri’ için hâlâ ses seda yok devletten. Avukatlar kaç defa başvurdular. “Cinayet işleneceğini bildiği halde Hrant Dink’i korumayanlar, şüphelileri izlemeyenler, ve tabii şüphe uyandıracak biçimde yakından izleyip bir şey yapmayanlar, delil karartanlar, işte o malum şahıslar, hepsi yargılansın” dediler, mealen.

Yok. Güya bir soruşturma var ama dosya kapalı. Bilmiyoruz ne olduğunu. Takip edebileceğimiz hukuki bir süreç yok. Dolayısıyla, dava yeniden başlasa bile, Fethiye Abla’nın deyimiyle, altı yıl sonra, başladığımız yere döneceğiz. Ha, güç bela bunun örgütlü bir iş olduğunu devlete kabul ettirebildik mi dersen, evet, o var. Tabii, zamanlaması da ilginç oldu bu Başsavcı görüşünün. Sanki biraz yürüyüş öncesi kızgınlığımızı dindirmek istediler gibi düşünmedik değil.

Dikkatimizi bir şey daha çekti. Yargıtay Başsavcısı’nın görüşünden bahsediyorum. Şöyle bir ifade vardı görüşte: “Son olarak 19.02.2007’de sırf başka din ve milliyetten olması nedeniyle Fırat (Hrant) Dink’in öldürülmesi sistemli, planlı ve organize bir örgüt faaliyeti kapsamında devletin birliğini bozmaya, Türkiye’yi uluslararası arenada sıkıntıya sokmaya yönelik eylemler olarak değerlendirilmelidir.”

Böyle bir devlet bu, Ahparig. Apaçık ırkçı, faşist bir cinayeti bile “devletin bütünlüğünü, birliğini bozmaya yönelik” görüyor. Kafası başka türlü çalışmıyor. Tek derdi devletin bütünlüğü. Bu ülkedeki her kıpırdanmayı ülkenin birliğine ve bütünlüğüne yönelik görüyor. Faşizmi bile. Bununla da kalmıyor, senin öldürülmeni de “Türkiye’yi uluslararası arenada sıkıntıya sokmaya yönelik” olarak görüyor. Yine derdi devlet. Yine derdi Türkiye’nin konumu, pozisyonu. Dert, ülkenin her yerine sinmiş ırkçılık, milliyetçilik değil. Bu yargıyı kimlerin bu hale getirdiğini sen de, ben de iyi biliyoruz. Ama bu yargıyı kimlerin bu halde tuttuğunu da gördük bu yıl, bir kez daha.

Bu yıl olup bitenlerden başlıcaları bunlar işte. Biz yarın yine senin düştüğün yerde olacağız. “Buradayız Ahparig” diyeceğiz.