VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Cinayet haberleri Beyrut’a ulaştı

İstanbul’dan iyi haberler gelmez Beyrut’a. Ermenistan ve Ermeni diasporasına da öyle. Sürekli olarak kötü haberler duymaya hevesli olanlar için epey malzeme vardır her zaman.

İnsanlar son yıllarda katledilen Ermenilerin çetelesini tutuyor. Demek ki olaylar çoğaldı. İyi de, kim öldürüyor bu insanları? Kimin emriyle işleniyor bu cinayetler? Devlet mi karar veriyor? Radikallerin işi mi, yoksa tamamen bireysel mi?

Diasporada yaşayan Ermenilerin ve Ermenistanlıların aklından bu ve benzeri sorular geçiyor. Haberler yazılıyor, resmi olmayan konuşmalar yapılıyor, konferanslar veriliyor. Üzerine de Hrant Dink’in ölüm yıldönümü gelince, her şey aynı bakış açısıyla değerlendirilmeye başladı. Üç ay sonra, 24 Nisan’da da aynısını yaşayacağız. Eğer Der Zor görüntülerini korumak zor olacaksa, üç ay önce işlenen cinayetleri anımsamak ve gündelik yaşamın parçası haline getirmek hiç de zor olmayacaktır.

Diaspora Ermenileri İstanbul’u henüz yeni tanımaktaydı. Çoğu, İstanbul’daki Ermeni varlığının yeni yeni farkına varıyordu ki, on yıl gibi bir süre içinde hayal kırıklığına uğradılar.

Protokollerin imzalanması aşamasında Ermeniler arasında derin görüş ayrılıkları oluştuğunu itiraf etmeliyiz. Kimi karşıydı, kimi değil. Kimi Türkiye ile barışmanın mümkün olduğunu düşünürken, kimi de tam tersi kanaatteydi. Ancak cinayet haberleri sıklaştıkça bu tartışma da anlamını yitiriyor.

Ermeniler Türkiye’de neden öldürülür?

Daha da kötüsünün gelebileceğinin işareti olarak mı? Diasporanın ve Ermenistan’ın eylemlerine karşı, Türkiye’deki Ermenilerin rehine olduğu tehdidi midir bu? Soykırım’ın 100. yıldönümünde İstanbul’da anma etkinliği yapılmasını engellemek üzere, 2015 hazırlığı mıdır? Yoksa, tüm bu olup bitenler tesadüften ibaret de, geriye kalan yorumlar diasporanın nefret hastalığı mı?

İyimser ve fazlaca iyi niyetli düşünüp, bu olayların tesadüf olduğunu kabul etsek bile, bu kez de Türkiye hükümetine, toprak talebinden daha önemli bir talep sunmalıyız: Türkiye’de yaşayan Ermenilerin can ve mal güvenliği. Eğer Türkiye hükümeti bu asgari talebi de yerine getiremeyeceğini söylüyorsa, o zaman sorun başka bir platforma taşınır.

İyimser olmamaya ve iyi niyetli düşünmemeye dair konuşmaya ise gerek yok.

Zoraki iyimser olmak ve kendi kendini salaklık derecesinde kandırarak var olmak mümkün değil. Ancak, başka çare de yok. Geleceğe inanmamak mümkün mü? Ermenileri öldürenler bilmeli ki, bu iyi niyetin ve olan biteni tesadüfe yormanın alternatifi dağa çıkmaktır, ya da zaten dağda bulunanlarla dayanışmak. Şimdi bu ‘dayanışma’ lafını duyunca kimileri yeniden ihanet teorileri kuracak, PKK-ASALA ilişkisinden dem vuracak, kimileri tahrik olacak, sıkılacak, telaşlanacak... Gerek yok, hiç gerek yok. ‘Dayanışma’ sözünü geri alalım. Dayanışmaya gerek yok, taraf olmak da yeterli.

Sabah bültenlerinde İstanbul’da yaşlı bir Ermeni kadının katledildiği haberiyle karşılaşan diasporalı gencin ne yapmasını bekliyorsunuz? Türkiye ile barışın tesis edilebileceğine nasıl ikna edeceksiniz onu? Avrupa’dan veya Amerika’dan hangi vakıf iki halkın yakınlaşması için proje üretecek?

Tüm bunlara rağmen biz iyimserliğimizi koruyoruz. Sabırsızlıkla, Türkiye’de iktidarın katilleri kınamasını, kardeşlerimizi korumasını, katilleri sevmediğini ilan etmesini bekliyoruz. İfade etmek de yetmez, inanmak için somut adımlar atıldığını da görmeliyiz.

2015’e az kaldı. Ermenilerin fazla bir şey yapamayacağı belli. Aynı komisyonlar, aynı toplantılar, aynı terane... Ermeniler silahlanıp dağa çıkmayacak. Herkes bundan emin olsun. Ama Türkiye’de Ermenilere yönelik her nefret eylemi, Türkiye ile barış ihtimaline inananları gülünç hale getirecek. Türkiye’de bir Ermeni öldüren, Ermenilerin ve Türklerin barışmasına giden yolu tıkamış olur.

Allah, aşırılıkların kurbanı olan Türklere, Kürtlere ve Ermenilere rahmet eylesin. Barışın ve iyi niyetin yollarını tıkamayın, zira iyi niyetin alternatifi her daim mevcuttur.