VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Devlet, Selefiler ve Hıristiyanlar

Lübnan’ın doğusunda, Suriye sınırına 35 kilometre mesafede, Arsal adlı bir kasaba var. Arsal’ın, uzun süredir, Suriye’deki ihtilalle bağlantılı birçok insan için bir üs olduğu biliniyor. Silah ticaretiyle uğraşan insanlardır bunlar; kimi de, Suriye’den yaralıların Lübnan’a getirilmesini sağlar ve silahlı militanlar yetiştirir. Lübnan-Suriye sınırının 100 kilometrelik bir bölümünde, iki devletin de nüfuzunu kaybettiği ve gücün, ihtilalci grupların eline geçtiği, bunların da büyük oranda Selefiler olduğu söylenir. Bugün, Arsal, Lübnan Ordusu’nun kuşatması altında ama Suriye yolu halen kullanılıyor. Orası kuşatma altında değil, çünkü ordu o bölgeden kasabaya yaklaşmaya çekiniyor. İyi de, ordu bu kasabayı niye kuşatır?

Daha bir yıl önce, bazı üst düzey yetkililer, Arsal’da bir El-Kaide hücresinin oluştuğunu  kaydetmişlerdi. 2007’de, bir başka noktada, Lübnan’ın kuzeyindeki Nahr al-Bared Filistin kampında, ordu El Kaide’yle çatışmaya girmiş ve büyük kayıplar vermişti. Yani, Arsal’la ilgili uyarı ciddiye alınmalıydı. Ancak, başka yüksek düzeyli görevliler, bakanlar, milletvekilleri, dini önderler, hepsi de bir operasyon fikrine ve yasadışı silahlı grupların tutuklanmasına karşı çıkmıştı.

Bu hafta ise, resmi açıklamalara göre, ordu mensubu dört kişiden oluşan bir tim, tutuklanması talep edilen bir katili almak üzere Arsal’a gitmiş. Ancak söz konusu şahıs teslim olmayı reddetmiş ve çıkan çatışmada ölmüş. Bunun üzerine, bir grup insan, timi oluşturan dört kişinin etrafını sarmış ve hepsini öldürmüş; dahası, cesetleri askeri araçlara yükleyip kasabanın sokaklarında dolaştırmışlar. Arsallıların anlatımlarına göre, gelenlerin üzerinde askeri üniformalar yokmuş ve doğrudan doğruya şahsı öldürmek üzere gelmişler.

Ortadoğu’da artık sıradanlaştı. Soykırımın da, devrimin de, savaşın da, her olayın hikâyesinin iki farklı versiyonu var.  Arsal olayında da eğer ordudan yanaysan, “Bu kutsallığa hakaret edenleri en ağır şekilde cezalandırmak gerek” diyeceksin; yok, Selefilerden yanaysan, “İyi de, olayın doğrusunu öğrenmek lazım” demen gerek. Böylece, sokakta konuşan insanlar arasında da bir kutuplaşma yaşanıyor.

Arsallıların ne yaptığı, niye yaptığı, ordunun oraya niye gittiği, orada ne yaptığı, kimsenin umurunda değil. İnsanlar daha çok, öldürenlerin Selefi, ölen askerlerinse Hıristiyan olmasıyla ilgili. Lübnan Anayasası’na göre, ordunun komutanı Hıristiyanlardan olur ama koşullar gereği, zamanla, ordu, büyük kısmı Şiilerden oluşur hale gelmiştir. Bu olaysa, bir Sünni kasabasında yaşanıyor. Demek ki bir de mezhep boyutu var işin. Bir pürüz daha: Arsal Belediye Başkanı’nın oğlu bir şeyh, ve askerlerin öldürülmesinin helal olduğuna dair fetva vermiş.

Hıristiyan yöneticilerden Michel Aoun’un, meselenin dini açıdan değerlendirilmesine karşı olduğu yönündeki açıklaması, durumu daha da çetrefilli kılıyor. Ancak Aoun, daha önce, bir Hizbullah şeyhinin böyle bir fetva verdiğini hiç duymamış. Bu da demek oluyor ki, bir Hıristiyan olarak, Sünni ve Şii mezhepleri arasında bir fark görüyor.

Devletin mevcudiyeti, bütünüyle, kendilerini siyasi bir parti gibi sunmaya çalışan mezhepsel, feodal örgütlenmelere teslim olmuş durumda.  Bunun ötesinde, Arsal’da iki asker mi ölmüş, Halep’te yüz kişi mi yaralanmış, hepsi teferruat.