BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Aşkla sevmek önemlidir

Makruhi’ye...

Haydi bakalım, yine her taraf kalplerle doldu. Geldi yine, kimine heyecanlı bir bekleyiş, kimine hüzün veren, yılda bir kere sevme günü. Keşke ‘Sevgililer Günü’ kavramı ‘Aşk Günü’ olarak değiştirilse. O zaman, yediden yetmişe herkes kutlardı. Kimse “Benden geçti artık” demez ve kimse sevgilisi yok diye hayıflanmazdı. Çünkü aşkı duyumsamak ölene kadar mümkündür. Bir sevgili sahibi olmak da gerekmez. Yeter ki bir kere tatmış ol, bil o derinden sevmeyi, ve kapatma gönül kapını. Aşkla sevmek önemlidir.

Bu paragrafı yazar yazmaz, malum bilgisayarda sıra sıra durmakta olan eski yazılarıma bir göz attım yine. Bakalım, her yıl bu hafta, özünde sinir olsam da bu konuyu seçmiş miyim, ve de aynı şeyleri düşünmüş müyüm diye. İki yıl hiç lafını bile etmemişim. En son üç yıl önce yazmışım bir ‘Sevgililer Günü’ yazısı. Orada da “Keşke bu günün adı ‘Sevgi Günü’ olsa” demişim. Demek pek bir şey değişmemiş. Ama o yazının geneline yoğun bir sinir olma durumu hâkim. Artık o kadar sinirimi bozmuyor. Daha hoşgörülü oluyorum demek yaşlandıkça. Yılda bir kere de olsa insanlara sevmenin önemini hatırlatıyor olması büsbütün anlamsız değil. Ama mutlaka adı değiştirilmeli. ‘Aşk Günü’ ya da ‘Sevgi Günü’ olmalı.

Bu yazı biraz günlük tutar gibi olacak galiba, zira az önce yüreğimi yakan bir haber aldım. Ki konuyu dağıtma pahasına paylaşmam şart. ZİBEÇ ailesi derin bir yara aldı dostlar. Dünya tatlısı Makruhi Dumanoğlu’nu kaybettik. Çok üzgünüm. Onu çok severdim. Hep birlikte bir oyunumuza geldiklerinde tanışmış, dost olmuştuk. Sevgiyle bakan, hüzünlü gözleriyle bir kez karşılaştı mı insan, onu sevmeden duramazdı zaten. Ben de öyle sevdim. Tüm ekibimiz öyle sevdi. Ah, öyle de güzeldi ki...

Zaman zaman telefonlaşır, yazışırdık. Bin bir güçlükle kurduğu kısa cümleler arasında sık sık “Seni çok özledim” dese de, “Yakında geleceğim” desem de, ihmal ettim. Kendimi işlerime kaptırdım, uzun süredir sesinin çıkmamasından şüphelenmedim. Hasta olduğunu nasıl da duymadım? Oysa kaç kere de gittim oralara. Söylemediler. Belki de söylemek istemediler.

Üzülüyorum ama biliyorum; gidişi, kurtuluş olmuştur. O kısıtlı bedene hapsolan tertemiz ruhu özgür kalmış, uçup gitmiştir. Canım... Melek olmuştur. Onun ruhu evrimleşti bile, bizimkiler ise daha çok fırın ekmek ister. Biliyor musunuz, engelli insanlarla birlikte yaşayarak, onun hayatını kolaylaştırmak için fedakârlık yapan insanlara Tanrı çok özel bir fırsat vermiş sayılırmış, kendi ruh evrimini sağlaması için. Pek farkında değiliz ama yaşama amacımız budur aslında. Engelli yakınları, katlanmak zorunda oldukları güçlükler yüzünden, elde olmadan isyan ederler ya bazen, “Neden ben?” diye... İyi bilirim, kıyaslanamaz bir durum olsa da ben de bir engelliyle yaşadım bir süre. İşte bu kavram, güç ve sabır verir insana. Hele sevgi de varsa...

Yine nasıl ve ne niyetle başladım yazıya, nasıl bağlandı, görüyor musunuz? Akışına bırakınca ve de genelde duygularını satırlara dökme alışkanlığında olunca, böyle şeyler oluyor bazen. Ama nasılsa bir sevgi yazısı yazmaktı amacım, ve bu da bir sevgi yazısı. Sevgili Makruhi’nin o güzel ruhuna ve tüm sevenlerine armağan olsun. Hatta bu kadarla kalmayıp, bu sevgi haftasında, farklı bir amaçla yazılmış ve henüz herkesle paylaşma sırası gelmemiş bir şarkının son bölümünü de, Makruhi’nin suretinde tüm sevgi insanlarına armağan ediyorum. Bilenler hatırlayacak, bilmeyenler, zamanı geldiğinde nedenini anlayacak. Sevgiye ve aşka inanın dostlar, çünkü:

Hiç de zor değil, bir yudum sevgi

Ve sevgi her derdin çaresi

Sevgidir savaşın en büyük engeli

Ne kadar zor gelir ah önce inanmak

Oysa; aşk yeter, aşk yeter

Aşk; suya ,toprağa, vatana, insana

Aşk; sana, Tanrı’ya

Aşk, aşk, aşk aşk...