BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Ah 5199, ah

 

Belki de hiçbir kanun sayısı bu kadar kalmamıştır ezberimizde. Hani kimi kanunu biliriz de mecburiyetten, sayısını, maddesini bilmeyiz genelde. Hele ben... Bu 5199 sayısı iliğime işlemiştir adeta. Sevgili Bülent Çelik sayesinde. Onu, Çarşaf dergisi başta olmak üzere, birçok gazete ve dergide çizdiği, anlamlı karikatürlerden bilirdim. Bir de, yıllardır yazmakta olduğum Adalı dergisinde bir dönem benim yazılarıma çizdiklerinden bildim. Öyle derin anlamlar içerirlerdi ki, gülmekle ağlamak arasındaki o ince çizgide takılır kalırdım çoğu zaman. Sonra, gerçek hayvan öykülerinden oluşan ilk kitabımın kapağını çizme lütfunda bulundu. O vesileyle tanıştık. Son kitabın kapağı da onun. Hani, bir duygu oluşur içinde, kalemi eline alıp çizivereceksindir, bir başkası onu aynen çiziverince ne hissedersin? İşte öyle bir çizerdir Bülent.

Bugünlerde hayvanların, en az bizim kadar sahip olmaları gereken yaşama haklarıyla ilgili olur olmaz planlar yapılıyor. Bu planlar tüm canlılara eşit önem verenleri çileden çıkarıyor, ki ben de onlardan biriyim. Sevgili Bülent Çelik’in yıllar önce bu konuyla ilgili bir yazıma çizdiği resim durup durup gözümün önüne geliyor. Yere dikilmiş, taştan, dev bir 5199 anıtı var, etrafında da bir dolu, sıska, çelgin, bakımsız ve ürkek bakışlı hayvan. Kimi tırmanmaya çalışıyor, kimi sarılmış, kimi gölgesine sığınmış. Her biri biçare mi biçare. Demek yıllar önce de o kanun doğru dürüst uygulanmıyormuş. Düşünün, bir de katılaştıracaklar.

Bu kadar isyan bu kadar itiraz para edecek mi sizce? Benim hiç umudum yok. İkide bir insanlar, bir şeyleri protesto etmek için toplanıp pankartlar elde, yürür, slogan atar, konuşma yapar, bağırır. Kavga çıkar, polis gelir, biber gazı sıkar. Herhangi bir haberde geçmedi ama bu kez de olmuş, biliyor musunuz? Peki sonuç? Bir şey değişmez. İmam bildiğini okur.

Şöyle bir söz çalınmıştı kulağıma: “Yeni bir eve taşınırken etrafa dikkat edin; eğer sokakta çok kedi, köpek varsa memnun olun, çünkü bu, komşularınız iyi insanlar demektir.” Valla, bizim mahalle öyle. Kapı önlerinde su kapları, mamalar falan bulunur hep. Bir dolu kısırlaştırılmış, aşılatılmış kedimiz, köpeğimiz ve de bolca güvercinimiz vardır. Dost dost bakarlar, insan denen garip hayvandan korkmayı bilmezler. Onlara ne olacak diye dert ediyorum şimdi. Hadi öldürmediler de toplayıp uzaklara, sözde doğal ‘hayat parkları’na götürdüler diyelim. Orada yaşayamazlar ki onlar. Birbirlerini yemeyi bile bilmezler. Buyurun size, geçmişin kara lekelerinden biri olan Hayırsız Ada olayının 21. yüzyıl versiyonu.

Ayrıca gayet eminim ki, yalnız buldukları, az buçuk irice olan her köpeği, sahiplisine, sahipsizine bakmadan, kaptıkları gibi götürürler. Bizim orda oldukça yaşlı bir kızımız var mesela, bir gözü kataraktlı. Van kedisi gibi renkleri farklı sanıyor herkes ama bence kataraktlı. Yokuşun üstündeki dönercinin önünde konuşlanır. Ya sessizce uyur, ya gelene geçene gülümseyerek kuyruk sallar. Tasması da var ama onu sokak köpeği sanıyorlar; başta ben de öyle sanıyordum, oysa sahipliymiş. Akşamları evine gidermiş ama bütün gününü orada geçirmeyi seviyor. Arada bir de ortadaki ağaçlıklı alanda yayılır. O yoğun trafiğin arasında karşıdan karşıya bir geçişi vardır ki ödümü patlatır. Tıngır mıngır, salına salına, “Bu caddeler benim” der gibi. Ama kimse rahatsız değildir, onu herkes tanır, sever. Bir de sokağın aşağısında dev bir ihtiyar var. O hiç caddeye çıkmaz. Zaten sokağı yürümesi bir saat falan sürer. Birçok, pire tasması bile olanın yanı sıra, bir de kuyruğunu trafik canavarı kapmış bir kedimiz var (garibim, ne acı çekmiştir kim bilir). Çoğu miyavlamak yerine konuşur, anlayana. Ay, içim titredi birden, o aşina olduğum canların başına neler gelebilir diye.

Tevekkeli değil, hayvan hakları konusunda mücadele verenler genelde hırçın ve saldırgan olarak nitelendiriliyorlar. Çileden çıkar insan bunca duyarsızlık ve vicdansızlık karşısında. Ben sinek bile öldüremem, kovalayıp dışarı atarım ama bir hayvana eziyet eden birini görürsem gırtlağına yapışasım gelir valla. Ne diyeyim? Elde olmadan etkilenip yazıyoruz boyuna da, hiçbir itiraz para etmez oldu artık bu ülkede, ne yazık. Bu da büyük bir ihtimalle öyle olacak. Üstüne üstlük, bunları yazınca bu hayvanların yeri belli olur da başlarına bir iş gelir tedirginliği de kapladı şimdi içimi. Ülkemizde yaratılan şu güvensiz havaya bakar mısınız yahu...

Kimse kulak asmaz ama ben yine de Tolkien’in o pek sevdiğim kitaplarında anafikir olarak kullandığı bir sözle bitirmek istiyorum bu yazıyı. Aşağı yukarı şöyle bir şeydi: “En önemsiz yaratık bile bir gün evrenin düzenini değiştirebilir.”