BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

Katalonya nireee, Hakkâri nire

Alman Sosyoloji Derneği 1-5 Ekim’de 36. kongresini yaptı. Ana tema ‘Çeşitlilik ve Tutunum’ idi. Yani, odağın artık ‘farklı birey’ olduğu günümüzde tutkal ne olacak? Benim bildirimde, bunun cevabı şuydu: ‘teritoryal üst kimlik’. Almanya için değil ama Türkiye için demokrasiyi de ilave ederek, tabii. Bizde bir Ermeni veya Kürt “Ben Türk’üm” diyemez, çünkü bu onun alt kimliğini siler atar. Ama “Türkiyeli Ermeni’yim” veya “Türkiyeli Kürd’üm” diyebilir. ‘Beyaz Alman’ların ırkçılığa gittikçe saplanmakta olduğu Almanya’da vatandaşlık almış bir Anadolu çocuğu da “Ben Alman’ım” diyemez ama, bizdeki ‘Türkiyeli’ye benzer bir ‘Deutschlander’ terimi olursa, “Ben Almanyalı Türk’üm” veya “Almanyalı Kürd’üm” diyebilir ve tutunum sağlanır.

Ne ararsan mevcut

Bochum’dan Barcelona’ya uçuyoruz, 4 Ekim tarihli International Herald Tribune’da iki Katalan gazetecinin makalesi: ‘İspanya’nın Mahkûmları’. ‘Mahkûm’ dediği, İspanya’nın özerk bölgesi Katalonya’nın halkı Katalanlar. Oysa bağımsız ülke bâbında aklınıza egemenlik diye ne gelirse Katalonya’da mevcut: Meclis, hükümet, başbakan, başkent, polis, asker, bayrak. Yok yok. Üstelik, koca şehirde İspanya’nın adı anca bir meydanda, o da Katalanca olarak (Plaça d'Espanya) geçiyor. Ev pencerelerinden Katalonya bayrakları sarkıyor. Ama bu iki Katalan gazeteciye bakarsanız ve sokaklarda yürüyen yüz binleri temsil eden, şimdi de Meclis’i feshederek bağımsızlık için yeni seçimlere gitmekte olan Başbakan Artur Mas’a kulak verirseniz, Katalonya’nın ayrılarak bağımsız olması şart.

Neden? İspanyolcada ‘söz’ demek olan ‘palabra’ları bir kenara bıraktığınızda, ‘tamamen hissi’ bir sebepten: Parrra!

Barcelona’da şu Ekim ayında, yani sezon dışı, normal bir restoranda oturacak avuç kadar bir masa için kaldırımda en az yarım saat sıra bekliyorsunuz. Tavsiye ettikleri birine girelim dedik, Allah sizi inandırsın, “İki hafta sonraya mümkün” dediler ve tabii ki validelerinin hatırını o güzel Türkçemizle anmama sebep oldular. Dükkânlar arı kovanı. Caddeler zebbaha dek adam almıyor. Müzeler say ki darphane; önlerindeki kuyruk 150 metreden aşağı değil; bloku dolaşıyor. Katalonya’nın 200 milyar avroluk ekonomisi, 27 ülkeli AB’de ilk 10’a girecek büyüklükte. Bu zenginliği, ülkenin bu kadar şanslı olmayan diğer özerk bölgeleriyle paylaşmak istemiyorlar. Burada devletin aldığı vergilerin %57’si Katalonya’da kalıyor, %43’ü İspanya’nın az gelişmiş bölgelerini desteklemek için merkezi hükümete gidiyor. “Gitmesin, hepsi Katalonya’da kalsın, her koyun kendi bacağından asılsın. Bize ne.” ‘Bağımsızlık’ adına verilen bütün kavga bundan ibaret.

Bitlerinin kanı azalınca...

Aslında Katalonya’da bugüne kadar ciddi bir ayrılıkçılık girişimi yoktu. Hele, Baskların ETA’sı gibi ayrılıkçı silahlı örgüt hiç olmadı. Sebebi: Katalan burjuvazisi erkenden, 19. yüzyıl sonundan itibaren sanayisini kurdu ve yalnız kendi bölgesinde değil, bütün İspanya’da ticaret ağını oluşturdu. Yani tüm ülkenin egemen sınıfı oldu. Zaten A. Gaudi (d. 1852), P. Casals (d. 1876) ve J. Miro (d. 1893) gibi büyük Katalan sanatçıların şansı da bu dönemde ortaya çıkmalarıydı. Peki şimdi? Yağmur yağdı, böyle oldu. Ekonomik kriz gelince ‘bölgesel’ egoizm çirkin dişlerini gösterdi: Rabbena, hep bana. Oysa, kendine baksa şunu görecek: İspanya’nın 17 özerk bölgesinin tümünün borcu 140 milyar avro iken, Katalonya’nın yaptığı borç tek başına 42 milyar.

İki ülke arasındaki bir karşılaştırma ilginç şeyler verebilir. Katalanlar ile Kürtler arasında benzerlik istiyorsanız hemen verelim: Katalan milliyetçiliğini General Franco denen subay, Kürt milliyetçiliğini General Kenan Evren denilen subay kışkırttı. Ama benzerlik burada bitiyor. Farklar başlıyor:

Katalanların muazzam zenginliğine karşılık, Kürt bölgeleri ülkenin en fakir yerleri. Katalanlar bugünkü yarı-bağımsız devlet statülerine Franco-sonrası anayasa sayesinde, 1979’da kavuştular; Türkiye ise Kürt haklarını hep salam dilimleri biçiminde verdi. Daha doğrusu, Kürtler bastırdıkları oranda alabildiler. Ulusal bütünlük için bundan daha aptalca bir ulusal politika düşünebiliyor musunuz?

Onun için, isterseniz, benzerliklere başka bir açıdan bakalım. Türk milliyetçileri diyorlar ki, Hakkâri ve Tunceli’den gelen vergi –diyelim– 1 TL’dir, oysa Türkiye oralara bütçeden 5 TL harcamaktadır. Ama hiç söylemiyorlar ki ‘oralara harcanan’, Kürtlerin yaşam koşullarını iyileştirmek için değil, oralara tank, top, mühimmat, asker götürmek için harcanıyor.

Eğer Katalanlar ile Türk milliyetçileri arasında bir ciddi benzerlik daha istiyorsanız, kimi İzmirli işadamlarından kendi kulağımla duyduğum bir cümleyi aktarayım: “S……ler gitsinler, vize koycaz!”

Bu kadar farklara rağmen, tabii ki Katalonya’daki –ve yine zenginlik nedeniyle bağımsızlığa soyunan Venedik’teki– durum, Türkiye’nin bütünlüğünü çok olumsuz etkiliyor. Ama bunun kefareti Katalanların falan değil, bütün kariyerini ortaya koyarak insanca bir laf eden Diyarbakır Emniyet Md. Recep Güven’e laf söyleyenlerin boynunadır. Ayıptır, zulümdür, cinayettir. Çok sözünü ettikleri Allah affetse, bu ülke etmeyecektir. Şimdi herhalde sıra, R. Güven’i görevden almaya ve onun yerine çok başarılı İstanbul Emniyet Md. Yd. Sedat Selim Ay’ı oturtmaya gelmiştir...