BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Erkekler mezarlığa, ‘bayan’lar salona!

Bu başlığı neden attığımı anladınız, değil mi? Bazıları “Allah Allah, ne var bunda?” demiş olabilir ama eminim çoğunuz benim gibi sinir oluyorsunuz. Peki, ‘bayan’ı neden tırnak içine aldığımı tahmin ettiniz mi? Ben ‘kadın’ dememek için ‘bayan’ denmesine de en az o kadar sinir oluyorum da ondan. İkisi aynı cümlede olunca, ona da dokundurmadan edemedim. Kısaca bir söyleyeyim de, sonra esas dellendiğim konuyu deşeceğim. Son yıllarda çıktı bu ‘kadın’a ‘kadın’ dememe modası. Niye?

Erkek’ demek ayıp olmuyor da ‘kadın’ demek neden ayıp oluyor? Adını bilmediğiniz bir kadına seslenirken “Bayan, bayan!” diyorsunuz mesela; neden bir erkeğe seslenirken “Bay, bay!” demiyorsunuz? Hele kimi kadınların, örnekleme yaparken “Ben bir bayan olarak...” demeleri hepten sinir. Öyle bir şey yok. Kadın kadındır, erkek de erkek. Özel bir kibarlık olsun istiyorsanız ‘hanımefendi’, ‘beyefendi’ deyin. ‘Bayan’, isimle birlikte kullanılır. Ay, aklıma daha neler geliyor. Keseyim bunu şimdi de, başka bir gün yazayım artık. Zira espriye çok müsait, ve esas konumdan uzaklaşırım devam edersem.

Eveet; gelelim, Türkçe bilmeyenlerin bile iyi bildiği unvanlarıyla, ‘gazmagerbiç’ dediğimiz düğün, vaftiz ve cenaze organizatörlerinin, cenaze sonrası çığırtkanlıklarına. Oldukça sinir bozucu, ve bin kere uyarsan da, yine bazılarının ısrarla kafaları basmıyor. Defalarca yazdım, sözlü olarak doğrudan uyardım, kimiyle tartıştım, başkaları da uyardılar. Bazıları anladılar. Yapmıyorlar artık. Hatta hiç bağırmayıp, ellerinde yazılı pankartlar tutanlar da var. Pek güzel, pek düzeyli... Ama hâlâ hiç kulak asmayıp, bellediklerinden şaşmayanlar var.

Son yıllardaki cenaze bolluğunu hesaba katmasak bile, küçük bir toplum olduğumuzdan, neredeyse herkes herkesi tanıdığından, bu gazmagerbiçlerin de sayıları belli olduğundan, sıkça rastlaşmak mümkün. Öyle ki, çoğunu yüz yüze konuşup uyardım da. Bazıları cenaze sahiplerinin arzuları doğrultusunda hareket ettiklerini söylüyorlar. Demek ki sorun genel bilgisizlik.

Pekâlâ, yine yazıyorum: Bizim dinimizde kadınların mezarlığa gitmemesi diye bir kural yoook! Bilir bilmez fışkırmayayım diye bu kez iyice araştırdım, yetkililere sordum. Böyle bir din kuralı yok. Anadolu köylerinde yaşanan zamanlardan kalma bir âdet var yalnızca. Nedeni de kadınların, ağıt yakma geleneğinden gelen, bağıra bağıra ağlama alışkanlığı. Bu yüzden mezarlığa götürülmemeleri tercih edilirmiş. Ne zaman? Köylerde yaşanırken. Burası köy mü? Köylü mü kaldı? Bağıra bağıra ağlayan mı kaldı? Üstelik, biz zaten genelde sessizce ağlamayı iyi bilen bir millet değil miyiz? O halde neden bu kadınları aşağılamaya varan sevimsiz davranış? Artık bunu yapmayın! Yoksa isim vereceğim. İstemeden, işinize engel olup, ekmek paranızla oynamış olacağım.

Dedim ama, böyle bir şeye kendim de inanmadım. Hiç cenaze işlerinde kesatlık olur mu? Biri uymazsa diğeri uyar. Nasılsa ölen ölene... İsim versem de vermesem de fark etmeyecek. Zaten tanıyanlar, sevgili Raffi’nin cenazesinden sonra dellendiğimi tahmin ederler. Raffi çok tanınmış bir insandı ve de birçok kadın dostu vardı. Hem cemaatin içinden, hem dışından... Gazmagerbiç’in, cenaze sonrasındaki, oldukça sert ve kararlı çığırtkanlığı sayesinde, hiçbiri gömülürken yanında olamadılar. Çok kalabalıktı, o yüzden adamın yanına gidip uyaramadım. Az ötemdeki, televizyondan yüzlerine aşina olduğum iki kadının konuşmasına da aynı nedenle müdahale edemedim. “Ermenilerde kadınların mezarlığa gitmesi yasakmış, gidemeyeceğiz” dedi biri. Seslenmek istedim. Kalabalığa karıştılar. Bu mudur yani olması gereken? Utandım. Biz, birkaç tiyatrocu, iplemedik, gittik tabii ama Raffi’cim gömülürken, iki yüz kişiye yakın bir kalabalığın arasında, yalnızca beş kadın seveni vardı. Bu mudur yani doğrusu?

Bu konuyu araştırırken bir şey daha öğrendim. Hani bize, biri gömüldükten sonra kırk gün mezarına gidilmez diye belletilen bir şey vardır ya, o da yanlışmış. Pekâlâ da gidilirmiş. Hele ilk hafta her gün gidilmesi daha bile doğruymuş. Bilmem ki... Bütün bunlar için Patrikhane fetva mı çıkarmalı yani? Asıl sorun şu ki, biz çocukluktan öğrenemiyoruz ve çocuklarımıza öğretemiyoruz. Yalnız dindar olmakla iş bitmez. Bazı kaideleri bilmek lazım. Benim gibi, hiç de dindar olmayan birinin bunları söylemesi garip gelebilir ama doğrusu budur. Dindar değilim ama bir çocuğum olsaydı onu dinsiz yetiştirmezdim. Sen doğrusunu öğret, o büyüyünce inancını kendi kendine sorgulasın. Ayrıca inanç başkadır, bilmek başkadır. Öğrenin, bilin, inancınız özeliniz olsun.

Umarım bu konuyu son yazışım olur. Uyarıyorum. Duyanlar, duymaları gerekenlere iletsin. Bir daha denk gelirsem kavga çıkaracağım.