VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Uçakların dünyasında insani yardım

Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri 1989’da da kötüydü. O yıl büyük dönüşümlerin zamanıydı ve Arap dünyası tıpkı bugün olduğu gibi kargaşa içindeydi. Irak, Kuveyt’e saldırmıştı; Sovyetler Birliği’nin dağılması bölgede büyük bir iktidar boşluğu yaratmıştı. Diğer yandan da Lübnan’daki savaş Suriye ve müttefiklerinin kesin zaferi ile sonuçlanmıştı.

1989’da da Suriye, Türkiye’ye ait bir uçağı düşürerek 1999’a kadar on yıl devam edecek bir süreci başlatmıştı. O günlerle bugünler arasında altı çizilecek iki koşutluk var. Bunlardan ilki Türkiye’nin sınır yakınlarına cephane yığmasıyla görünür hale gelen savaş tehdidi, ikincisi ise Suriye’ye gidip gelen uçakları denetlemek üzere Türk hava alanlarına inmeye zorlamasıyla ortaya çıkan Suriye üzerinde ekonomik baskı uygulama yöntemi. Bu hafta Ermenistan uçağının Erzurum hava alanına zorunlu iniş yapması gibi, 1992’de de benzer şekilde bir Ermenistan uçağı Ankara’ya indirilmişti. Türkiye ile Suriye arasında ilişkileri belirleyen ve uçak vurmak, indirmek, orduyu toplamak gibi faaliyetlerin sözcük dağarcığını oluşturduğu özel bir dil var.

1998’de imzalanan Adana protokolü ile Suriye-Türkiye ilişkileri daha olumlu bir çizgiye evrildi ve 2000’de Suriye’de, 2002’de Türkiye’de iktidarın el değiştirmesiyle birlikte bu olumlu çizgi 2004’te serbest ticaret anlaşmasını beraberinde getirdi. Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu yana Suriye-Türkiye ilişkilerinde 2004-2010 dönemini ilişkilerin altın çağı olarak nitelemek mümkün. Öncesinde Fırat suyu ve Kürt meselesi ekseninde kötüleşen ilişkiler, bir yandan Abdullah Öcalan’ın Suriye tarafından Türkiye’ye teslim edilmesi, diğer yandan da Fırat nehri üzerine ilave barajların inşasının durdurulması ile çözüme ulaştı. Kısacası, Suriye yönetimi Kürt halkının özgürlüğü adına sığınma hakkı tanıdığı Apo’yu Türkiye’ye teslim ederek ciddi savaş tehdidini savuşturmuş oldu. Türkiye ise Apo’yu rehin alıp, karşılığında doğuştan hükümdar Hafız Esad ile anlaşmaya vararak, Kürt halkına yönelik savaşı kırılma noktasına vardırdı. Şu çok açık ki, karşılığında Suriye ‘ye barış vaat etmeden Türkiye asla Apo’yu ele geçiremeyecekti.

Bugün Türkiye Suriye’ye giden uçakları durduruyor ve inmeye zorluyorsa acaba geç değil mi? Şimdi Türk yönetimine soracak olsanız, Beşar Esad’ı ikna etmeye çalıştıklarını, saatler buy oturup durumu anlatmaya çalıştıklarını söyleyecekler. Fakat Suriye halkı sadece üç yıl önce her Allah’ın günü başbakanlar ve Cumhurbaşkanları arasında ne anlaşmalar imzalandığını çok iyi hatırlıyor.

2005’te Suriye çok zor durumdaydı. O dönemde Suriye’yi mahkûm eden Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1559 no’lu kararının alınmış olduğu ve dolayısıyla Suriye’nin bugünkü gibi Rusya ve Çin’in desteğine de sahip olmadığı da anımsanırsa, ülke bugüne kıyasla muhtemelen çok daha sıkıntılı bir durumdaydı. Suriye mecburen Lübnan’dan çekilmişti; içerde de Kürtler büyük bir hareket başlatmıştı. Eski liderlerini kaybeden yönetimde çatlaklar oluşmuştu. Peki, Suriye’yi bu kuşatılmışlıktan kim kurtarmıştı? Türkiye.

Türkiye ve Suriye o dönemde birlikte neler yapmadılar ki... Ne açılışlar, ne toplantılar, ne vakıflar, ne kararlar… Türkiye’nin Ortadoğu’ya girmeye ihtiyacı vardı, Suriye’nin ise kuşatılmışlıktan kurtulması gerekiyordu. Anlaşılan o ki o günlerde Batı ve Arap dünyası Suriye’ye bakan bir pencere açmak istemiş, o pencere de Türkiye olmuştu. Bunun kanıtı da Suriye ve İsrail ordularının Türkiye’nin gözetiminde birleşebilmesiydi. Bugün ise Türkiye’ye Ermenistan’dan Halep’e giden bir uçağı durduruyor. Neden Rusya’dan yola çıkan bir uçağı ya da gemiyi durdurmuyor? Ermenistan zayıf bir ülke olarak bir şey yapamayacaktı, muhtemelen onunkini durdurdu. Bugün Türkiye’nin rolü değişti mi? Suriye’ye karşı cephe açan, bunu da Ermenistan’dan yola çıkan insani yardımı uçağını indirerek yapan bir ülke mi olmalı o?

Şunu da söylemek lazım: İster Ermeni, Hıristiyan, ister Arap, Kürt, Sünni ya da Şii olsun, Suriye halkının Türkiye’ye pek güveni yok ve olan biteni şaşkınlıkla izliyor. Mevcut yönetim yıkılırsa, gelecekteki Suriye yönetiminde Türkiye’nin adamlarının olacağı kesin ama önce yardım etme, sonra demokrasi satma üzerine kurulu bu ikiyüzlü siyaseti hep hatırlanacak. Türkiye, Suriye yönetiminin bu kadar uzun süre ve bu kadar güçlü olarak var olmasında suç ortağıdır.