VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Ermenistan’ın üzerindeki gölge

Bir 27 Ekim daha adalet yerini bulmadan geçti. Ermenistan Cumhuriyeti, 27 Ekim 1999’da, bağımsızlığını henüz yeni elde etmiş sayılabilecek bir ülke olarak, kısa tarihinin en karanlık günlerinden birini yaşadı. O gün silahlı saldırganlar parlamento binasını ele geçirerek, aralarında Başbakan Vazken Sarkisyan ve Meclis Başkanı Garen Demirciyan’ın da bulunduğu sekiz devlet görevlisini öldürdü. Her iki isim de son genel seçimlerden zaferle çıkmış, ülkenin önemli meselelerine el atmıştı. Öte yandan, 1998’de, Levon Ter Petrosyan’ın istifasından sonra devlet başkanlığına Robert Koçaryan seçilmişti.

Bir yandan Koçaryan, diğer yandan Sarkisyan-Demirciyan ikilisi, teorik olarak, Ermenistan toprakları üzerinde bir sonraki başkanlık seçimlerinin tarihi olan 2003’e kadar varlık göstermesi gereken iki kutuptu. Ancak yaşanan bu korkunç olay bu ikilinin varlığına son verdi ve Robert Koçaryan 2003’e kadar tek başına hüküm sürmekle kalmadı, 2008’e kadar görevde kalmak üzere yeniden seçildi.

Tarih ‘eğer’lerden hoşlanmaz. Sarkisyan ve Demirciyan öldürülmeseydi neler olacağını bilemeyiz. “ ‘Eğer’ onlar yönetimde kalsalardı, bugün nasıl bir Ermenistan olurdu?” ya da “ ‘Eğer’ onların çizdiği siyaset sürseydi çevre ülkelerde nasıl bir durum ortaya çıkardı?” diye soramayız. Ancak bildiğimiz kesin bir şey varsa, o da, onların yokluğunda Ermenistan’ın ve bölge ülkelerinin nasıl yol aldığıdır. Ermenistan Rusya’nın çatısı altında kalmayı sürdürdü, Azerbaycan ve Türkiye ile bilenmiş ilişkiler aynen devam etti. Ermenistan bir nebze olsun Batılı yapılara ve Dünya Bankası’na yaklaşmış olsa dahi, yavaş yavaş bu yapılardan uzaklaşmaya başladı, ve sonunda bugüne ulaştı. Bugün Rus askeri üssü ve İran petrolünün Ermenistan ulusal siyasetinin iki güvenlik sigortası olduğu, inkâr edilemeyecek bir gerçektir.

Tereddüt etmeden ifade edebileceğimiz başka bir gerçek daha var. Sarkisyan ve Demirciyan, Sovyet yönetiminden ve Karabağ Savaşı’ndan gelen bir siyasi geçmişe sahip iki güçlü kişilikti. Siyasi güçlerinin yanı sıra geniş halk kesimlerini de temsil ediyorlardı. Onların yokluğunda oluşan boşluğu dolduran insanlar onlar kadar güçlü ve halkçı oldu mu? Bunu söylerken, bu iki insanı kutsallaştırmaktan da kaçınmak gerektiğini belirtilmeli. Sonuçta onlar da bugünkü Ermenistan’ı yaratan çevreye mensuptular ve elbette, eğer bugün Ermenistanlılar kendi ülkelerinin durumundan memnun değilse, bu iki lider de masum sayılamaz.

Ancak sorun ve daha acımasız olan gerçek, onların öldürülmüş olmasından öte, bu suikastların katmanlarının belirsiz kalmış olması. Böyle bir olay açıklığa kavuşmamışken, Ermenistan’da mahkeme heyetleri ve milletvekilleri hangi vicdanla her sabah işlerine gidebilir? Aynısı onların başına da gelemez mi? Bu iki lideri katleden çevreler 2008’de sokaktaki masum göstericileri de öldürmedi mi?

Aslında çoğunluk için karanlıkta kalan bir husus var. Gürcistan’da 2003’ün Kasım ayında yaşanan Gül Devrimi’nden önce, Ermenistan’da aynı yılın Mart ayında yapılan başkanlık seçimlerinin ardından, Ermenistan halkı başkaldırmıştı. Belli ki, henüz 1988’in ve 1998’in ruhu diriydi; binlerce insan seçimlerdeki sahtekârlıklara isyan ederek sokaklara dökülmüş, yeni seçim talebinde bulunmuştu. Ancak tıpkı 1 Mart 2008’de olduğu gibi 2003’te de devlet çok sert karşılık vermiş, tutuklananlar, yaralananlar ve ölenler olmuştu. Bu devrim bu şekilde, bu şartlarda yenilgiye uğratılmıştı. Şimdi, 2013 başkanlık seçimlerinde sabırsızlık gösteren kim, Vartan Oskanyan hakkındaki iddialarla kim kışkırtmalara daha şimdiden başladı?

Bu kararları alanlar kimler? Parlamentoyu basan, bu insanları öldüren, polisleri sokağa salan, insanları tutuklayan, göstericilerin meydanlarını işgal eden, onları öldüren, belli siyasileri yıllar boyu hapiste tutanlar kimler? Bu nasıl bir orman kanunu böyle? Ordunun bu rezil durumuna sebep olan da aynı çevre değil mi?

Sonuçta iki olasılık var. Ya her şeyi gerçekten de Rusya belirliyor, Ermenistan Rusya’ya o derece bağımlı ki kendi kendine hiçbir başkanı seçemiyor (ki bu, tam tersi bir durum geçerli olup, karar mercii ABD olsaydı, sonucun daha iyi olacağı anlamına gelmez); ya da Ermenistan’ın, o Ermenistanlıların beğenmediği Arap ülkeleri gibi bir bahara ihtiyacı var.