OHANNES KILIÇDAĞI

Ohannes Kılıçdağı

MUHALEFET ŞERHİ

Nişanyan davası ‘Maymun Davası’ olur mu?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Sevan Nişanyan hakkında, İslam peygamberi hakkında söylediği sözlerden dolayı halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama’ suçlamasıyla yazdığı iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiğini, böylece kendisi hakkında 1,5 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Nişanyan, ifade özgürlüğü kavramından basitlik derecesinde yoksun olan böyle bir iddiaya cevap vermenin o iddiayı meşrulaştırmak anlamına geleceğinden, savunma yapmayacağını söylemiş. Bu söylediğinde haklılık payı var ama bir yandan da bu tür iddialarla ‘cepheden’ karşılaşmak ve tartışmak, ifade özgürlüğünü ileri götürebilir. Tamam, bunlar ifade özgürlüğü açısından zül olabilir ama ne acıdır ki bulunduğumuz seviye burası, daha ileri aşamalara geleceksek burayı geçerek geleceğiz. Buradan bakıldığında, bu dava bir fırsat da olabilir. Kendisi hakkında açılan bir davada savunma yapıp yapmamak tabii ki kişinin kendi bileceği iş, ama bu dava bir ‘Maymun Davası’ haline gelebilir.

Maymun Davası şudur: 1925 yılında ABD’nin Tennessee eyaletinin Dayton şehrinde lise biyoloji öğretmeni John Thomas Scopes hakkında devlet okulunda evrim teorisini öğrettiği gerekçesiyle kamu davası açılır. Scopes, meselenin savunulabilmesi ve tartışılabilmesi için, evrim teorisi öğrettiği iddiasını reddetmez. Bilakis, yanındaki birkaç kişiyle birlikte bu davanın açılabilmesi için çalışır, neredeyse kendi kendini ihbar eder. Çünkü maksat, yaradılış hikâyesine ters olan ve insanların ‘daha düşük canlılardan’ türediğini iddia eden teorilerin öğretilmesini yasaklayan yasayı sorgulamaktır. Gerçekten de, dava büyük ilgi çeker, gazeteciler Dayton’a akın eder, zamanın ünlü avukatlarından bazıları iddia makamına, bazıları savunma makamına destek verir. Velhasıl, dava, evrimin dinsizlik olmadığını savunan grupla, Kutsal Kitap’ta ifadesini bulan Tanrı’nın sözünün bütün insan bilgisinin üzerinde olduğunu iddia eden grup arasında açık bir fikir tartışmasına döner, halk da buna tanıklık eder. Sonuçta Scopes 100 dolar para cezasıyla cezalandırılır. Dava temyize gider. Üst mahkeme esastan değil ama usulden dolayı davayı tekrar görülmek üzere alt mahkemeye geri gönderir ama dava hiçbir zaman tekrar görülmez. Fakat, amaç kısmen de olsa hasıl olmuş, bir tabu açıkça tartışılabilmiştir. (Bugün ABD’de köktendinciliğin ortadan kalktığı veya etkisizleştiği tabii ki söylenemez ama adamların, ki Amerika bu açıdan birçok Avrupa ülkesine göre çok daha muhafazakâr ve katıdır, fikir özgürlüğü çerçevesinde böyle bir tartışmayı neredeyse 90 sene evvel yapmış olmaları da bize dert olsun.)

Bugün ülkemizde, zaman zaman hükümet üyelerini de içinde gördüğümüz, evrim teorisi alerjisi depreşmiş durumda. Yaradan’a inananlar vardır ama bu inancı evrim teorisinin karşısına koymak ve sanki ortada iki ‘iman yolu’ varmış gibi bir tutum takınmak, en hafif tabirle, kabul edilemez bir durumdur. Evrim teorisini iman haline getirmiş aşırılar olabilir ama evrim teorisi bir iman meselesi değildir. Adı üstünde, halihazırda elde bulunan verilere göre oluşturulmuş, bilimsel bir teoridir. Bilimsel olması, yanlış olmadığı anlamına gelmez; tam tersine, bilimselliği, yanlışlanabilir olmasından kaynaklanır. Fakat, yanlışlanana kadar elimizdeki somut veriler ışında hayatın kökenine dair en mantıklı seçenek budur. Ve kimse kusura bakmasın, yanlışlanması için de, topraktan yaratılan Adem ve onun kaburgasından çıkan Havva hikâyelerinden çok daha ciddi verilere ihtiyacımız var; koskoca evrim literatürünü bir çırpıda silip atamayız. İşte, yaradılış imanıyla evrim teorisinin kıyaslanamaz oluşu, bu hikâyelerin ‘yanlışlanamaz’ olmasından da kaynaklanır. Kolaysa ispatla bakalım Adem’le Havva diye birileri olmadığını!

Nişanyan’ın sözlerinin Müslümanları incitmesi meselesine gelince, tartışmalar ilk çıktığında bununla ilgili yazdıklarımı izninizle tekrarlamak isterim: “Bir peygamberin peygamberliğini kabul etmiyorsanız öyleyse o kişinin ne olduğu sorusu kaçınılmaz olarak arkadan gelir. Anlattıklarına kendi de inanıyorsa başka, inanmıyorsa başka değerlendirmeler, nitelemeler kaçınılmazdır. Herkesin bu tür soruları kendi inandığı din bağlamında tartışması, dolayısıyla, Müslümanların da bu tür soruları İslam peygamberi özelinde ele almaları duygusal yükü açısından zor olabilir. Onun için bir an bir fikir cimnastiği yapalım ve soralım: 19. yüzyılda ortaya çıkan Bahai dininin, Tanrı’dan mesaj getirdiğini söyleyen kurucusu Bahaullah, Müslümanlar için kimdir veya nedir? İslam inancı açısından peygamber olmadığı kesindir. Öyleyse nedir, Müslümanlar onu nasıl tanımlarlar? Vardıkları sonucu ifade etmelerini engelleyen bir ortamda olsalar ne hissederler? İslam peygamberi hakkında söyledikleri yüzünden Nişanyan’a kızan inananlar, meseleye bir de bu açıdan bakamazlar mı?”