VAHAKN KEŞİŞYAN

Vahakn Keşişyan

Öcalan ile Şeyh Maksut

Barıştan daha önemli ve kıymetli bir şey var mı dünyada? Ancak barışa ulaşmak hiç kolay değil. Kaybetmedikçe, değerini de bilmeyiz barışın. Tüm savaşlar, başladıklarının henüz ikinci gününde barış isteği doğururlar. Başka dilleri bilmem ama, Arapçada “salam”, Türkçede “selam” diyerek merhabalaşmıyor muyuz? Kiliselerde “herkese barış” diye dua etmiyor muyuz?

Türkler ile Kürtler arasında, barış nihayet bir gerçeklik halini aldı. Belki de tüm Ortadoğu’da genel bir barışa doğru atılmış bir adımdır bu. Keşke öyle olsa. Keşke barışın amacı gerçekten de barış olsa. Başka siyasi hesaplar, rüşvetler, propaganda olmasa keşke.

Türk-Kürt barışının ardından Halep’te Şeyh Maksut semtinin korumasını üstlenen PKK’ye bağlı silahlı birlikler, mevzilerinden ayrıldılar. Nereye, nasıl ve neden gittiklerini kimse bilmiyor. Ancak onlar gittikten birkaç saat sonra, o mevzilere El Nasra cephesinin askerleri yerleşti. Şimdi Halep’in kuzeyi ve kuzeydoğusu tehdit altında.

Şeyh Maksut, aynı zamanda, Hıristiyan mahallelerinin kalesi konumundadır. Oradan Villalar’a, ardından Yeniköy, Şeyh Taha, Süleymaniye, Aziziye, Mahatet Bağdad’a, oradan da şehrin merkezine varılır. Şeyh Maksut ve Halep Kürtlerinin, şehir için taşıdığı önemin nedeni de budur. Kürtlerin siyasi duruşunda bir değişim olursa (eğer halen değiştirmedilerse), iktidar kuzey Suriye’de egemenliğini tamamen yitirecektir.

Şeyh Maksut ’ta her saat yeni olaylar gelişiyor; olayların başlangıcı ise, iki farklı nedene dayandırılıyor. İlkine göre, PKK aslında Şeyh Maksut’ta sanıldığı kadar güçlü değildi. Fiilen, sadece, artık geri alınamayacak birkaç mahalleyi kontrol edebiliyordu. Rejimin ordusu El Nusra cephesi askerlerinin yaklaşmakta olduğunu sezerek barikatları boşaltması, bölgenin güvenliğini kendi birliklerinin üstlenmesi konusunda PKK ile anlaşmıştı, ama birlikler gelmedi ve bölge savunmasız kaldı.

Ancak ikinci bir ihtimal daha var.

Obama’nın Ortadoğu’ya gelişinin, Netanyahu’nun özür dilemesinin, Öcalan’ın sözlerinin ve Şeyh Maksut olaylarının birbiri ile ilintili olduğunu kimse net olarak söyleyemez. Ama eğer bir ilintisi varsa, demek ki Kürt barışının bir bedeli vardı: PKK’nin, Suriye’ye ilişkin politikasını değiştirmesi.

İşin bu aşamasında bazı sorunlar var. Barışın gerçek olduğunu farz edersek, Türk-Kürt ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? Bu ilişkiler, Türkiyeli olmayan Kürtlere ve Türklere ne şekilde yansıyacak? Yani şimdi Öcalan Büyük Kürdistan projesinden cayacak mı? Yoksa o proje artık Türkiye’nin proaktif dış siyasetinin unsurlarından biri haline geldi de, Kürtler de bu dış siyasetin araçlarından biri mi olacak?

Öcalan’ın çok önemli ve tarihi konuşmasından, bir Ermeni olarak benim aklımda özellikle şu cümle kaldı: “Türkler ve Kürtler arasında işbirliği olmasaydı, Türkler Anadolu’da bin yıl kalamazlardı.” Bu işbirliğinin esas sonucunun ne olduğunu çok merak ediyorum. Eğer söz konusu işbirliği olmasaydı, ben şimdi Muş’ta mı yaşıyor olacaktım, Maraş’ta mı? O zaman da, Halep’teki Şeyh Maksut semti ile böylesine ilgilenecek miydim?

Şimdi bütün bunlar hakkında konuşmanın anlamı yok. Şeyh Maksut’a dönersek, acaba yeni bir Türk-Kürt işbirliğinin eşiğinde miyiz? Bu yeni işbirliğinin sonuçları, umalım ki, öncekilerde olduğu gibi, Türkler ve Kürtler dışında kalan herkesin ötekileştirilmesine yol açmasın.

“Kürtlerle Türkler barışmasın” ya da “Esad rejimi iktidarda kalsın” diyen yok ama bu ne mene barıştır ki, ardından sürgün gelmekte? Bugün Şeyh Maksut ve civarında yaşayanlar, yarın Kamışlı ve Hasake’dekiler...