KARİN KARAKAŞLI

Karin Karakaşlı

ÜVERCİNKA

Mağlup bir derviş

Televizyon, siz bir şeyler yaparken arka planda bir ses ve biteviye akan görüntü olarak, öylece açık durur. Derken, gecelerden bir gece, dizilerden bir dizi sizi yakalar. Önce çekingen izleyicisi olursunuz dizinin, bir şeylerine takılırsınız. Her dizi, sizin bir önceliğinizdir, bir ihtiyacınıza denk gelir. Bir de bakmışsınız, günlük planlarınızı o dizinin saatine göre yapar olmuşsunuz. Basbayağı o dizideki dünyaya ışınlanır ve oradaki kahramanlarla buluşur olmuşsunuz. Bu müdavimlik aşaması, bir süre sonra kavimdaşlarınızı da aramaya sevk eder sizi. Sahi, bu şehirde, bu ülkede bir dizinin bir ânında buluşan birileri daha olmalı, değil mi? Ve onları bulduğunuzda, sanki bütün çocukluğunuzu birlikte geçirmiş gibi hissedebilirsiniz.


Benim için bu aralar o dizi ‘Galip Derviş’. Hakkında bir şey okumadan, gecenin bir vakti, pat diye karşılaştığım için Altın Küre ve Emmy ödüllü ‘Monk’ adlı dizinin uyarlaması olduğunu çok yeni öğrendim.Müptelalık müessesesi kendi kişisel ayrıntılarınıdayatıyor. Bir dizi kendi dünyasını yaratıyor, kendi gerçekliğine sizi inandırıyorsa, vay gelmiş başınıza.
 

‘Galip Derviş’ bir anti-kahraman üzerine kurulu. Dram ile komedinin deneyimli ismi Engin Günaydın öyle bir tip çizmiş ki, artık Galip Derviş’i ondan başka birinin canlandırabileceğini düşünemiyor insan. Bahsi geçen Galip Derviş, dört yıl önce araştırmacı-gazeteci eşini, arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu feci şekilde kaybetmiş, başarılı bir polis. Bu travma onu obsesif-kompulsif hastalıktan muzdarip, yaralı bir adam haline getirmiş. Galip Derviş’in o kadar çok takıntısı ve korkusu var ki, günlük hayatını idame ettirmesi bir mucize. Teşkilattan açığa alınmış, halen psikiyatra gidiyor ve artık yoldaşına dönüşmüş olan Hülya Hemşire’nin eşliğinde ‘normal’ olmaya çalışıyor.
 

Yine aynı Derviş, bütün cinayetleri çözebildiği için açığa alınmış haliyle bile Emniyet’in vazgeçilmezi. Dizinin formatı gereği, her hafta tanınmış konuk oyuncular eşliğinde apayrı bir polisiye öykü sunuluyor. Kimi sürükleyici, kimi vasat. Ama bir özellik var ki hiç değişmiyor: Galip Derviş acz ile kudreti aynı bünyede barındıran, ışıklı bir adam. Tek bir vakayı çözememiş; o da deliler gibi âşık olduğu eşi Belgin’in cinayeti. Bubaşarısızlık ve kayıp onu içten içe tüketiyor. Ve orada zayıfladıkça, kendi dışındaki herkese daha çok yararı dokunuyor.
 

Dizinin leitmotif’i olarak belirip duran Belgin’li sahneler bambaşka bir lezzet. Geri dönüşlü bu mutluluk anları, Galip Derviş’in nasıl bu hale geldiğini anlamamızı ve dahası, kendi kayıplarımız ve bedellerimizle yüzleşmemizi sağlıyor. Bütün bunlar bir an içinde yaşanıyor üstelik. Çünkü Engin Günaydın bir bakışla, bedeninin tek bir hareketiyle, komediyi drama çeviriyor. Tıpkı hayatın da bize hep yaptığı gibi.
Benim için unutulmaz sahnelerden biri, Galip Derviş’in, eşiyle kavga edip evden kovulan Başkomiser İzzet’i mecburen kendi evine buyur ettikten sonra yaşadığı didişmelerle başladı. Pasaklı, pis İzzet Başkomiser, elbette Derviş’in kâbusu oldu. Galip sürekli olarak bu zorlu misafirin arkasını topladı; elinde çamaşır suyu, temizledi durdu. Sadece bir yerde, salonun orta sehpasını İzzet düzelttikçe, simetri hastası Galip Derviş’in sehpayı ısrarla yine yamuk hale getirdiğini gördük. İzzet Başkomiser bunun nedenini sorsa da, Derviş“Öyle seviyorum sehpayı” diyerek geçiştirdi.

 

Araya hayat girdi. Galip Derviş yine kimselerin işin içinden çıkamadığı bir olayı, takıntılı iz sürüşü ile çözdü ve dizinin sonuna geldik. Galip Derviş yorgunluktan esnedi. Kanepenin ucunda oturan Belgin, okuduğu kitabı bırakıp “Hadi dinlen azıcık” dedi, sehpayı kendine doğru çekip bacaklarını uzattı. Galip Derviş de kendini o sevgili kucağa bıraktı.


O yamuk duran sehpa, Galip Derviş’in pamuk ipliğiydi. Belleğindeki mutluluk fotoğrafı. Yalnızlığının dermanı. Şöyle bir kurcalayın içinizi. Hepimizde vardır o yamamızdan sarkan iplik. Bir yaramızdan miras dikiş izi. Üzerine titrediğimiz, kimselerin anlam veremeyeceği bir tuhaf nesne, bir tarifsiz koku, sigortaları attıran bir söz. Bir gizli şifre. Galip Derviş işte bunların adı. İroni bu ya, aslında mağlup bir derviş ya da derviş bir mağlup. Hepimiz kadar, hepimiz gibi.