BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Allah’tan bulsunlar

Allah’tan bela bulsunlar! Biber gazlarında boğulsunlar! Asitlerde erisinler! Lime lime olsunlar! Ah... Daha ne vahşice şeyler geliyor aklıma, bir bilseniz. Benim gibi yufka biri bile böyle öfke ve nefret dolduysa, gerisini düşünün artık. Ne desem, nereden başlasam... Ülkenin her yerinde ve dünyada günlerdir aynı konu dövülürken, ben ne yazsam? İnsanlarına böcek muamelesi yapılan bir ülkede, öfkesini nasıl kontrol edebilir insan? Hani, bir yeri böcekler istila ettiğinde hem faş diye ilaç sıkılır, hem şakır şakır tazyikli suyla yıkanır ya, tam öyle. Üstelik, tıpkı böceklerde olduğu gibi, onlar sıkılan ilacın etkisine bağışıklık kazandıkça, daha güçlüsü kullanılır ya, tam öyle.
 
Halkın eylemi saldırı, polisin saldırısı müdahale! ‘Müdahale’ kelimesinden nefret eder olduk. Hep söylerim, yine söyleyeceğim; insan değil bunlar, yok etmeye programlanmış robot, kurularak ortaya salınmış kukla! Kendisini seçen ve hizmetle yükümlü olduğu halkı aşağılayan, onlara resmen tepeden bakan bir Başbakan’ın (...)leri... O parantezin içine arzu ettiğiniz bir küfürü yerleştirin. Ben yazamadım. Zaten bilgisayar ‘küfür’ kelimesine bile erör verdi. Yani yine ‘biiip’.
 
Üç -beş ağacın kesilmesini mesele yaptılar yahu, ay pardon, sökülmesini. Oradan sökülüp başka yere dikilecekler, ne var bunda? Ağaç dediğin ne ki? Ot değil mi? Oradan alır, oraya koyuverirsin. Ha, aralarında korunmaya değer görülmeyenler de olabilir, onları da kesip odun yaparsın. Amaaan... İnsanlar ölüyor be, siz ağaç için kıyamet koparıyorsunuz... Uzatmayayım bu kara mizahı. Ciddiye alanlar olabilir.
 
“Ammaaa, Topçu Kışlası burada olmaz diyorsanız; olacak! Gerekirse AVM de olabilir” bu sözü Başbakan söyledi, kendim duydum. “O provokasyon yapanları oradaki ağaçlarda sallandıracaksın!” bunu da kendim duydum. “Biz Doğu’da gençler ölmesin diye uğraşınca, partiler karşı çıkıyor, üç-beş ağaç olay oldu” – bunu da... “AKM’yi de yıkacağız, oraya muazzam bir opera binası yapacağız, Taksim’e cami de yapacağız” – bunu da... 
 
Ama cami meydanda değil, Maksim’in orada olacakmış, Aya Triada Kilisesi’yle karşılıklı. Eh, bu o kadar da olmam demez. Yok mu ya, dinlerin kardeşliği... Ammaaa (bu ‘amma’ da benden) “Üç-beş çapulcudan izin alacak değiliz” ve “Tencere tava, hep aynı hava” hakaretlerine ne demeli? 
Yahu, neden birileri çıkıp da “İstemediğimiz şeyleri zorla yaptığında, bize hizmet mi etmiş oluyorsun?” demiyor? Halk olarak “Biz bu ağaçlardan bıktık, şurada şöyle güzel bir Topçu Kışlası olsa” diyen mi var? Hatta bir üçüncü köprü isteyen mi var? Bu arada, biz Gezi Parkı’ndaki ağaçları dert ederken köprü için iki milyona yakın ağaç telef edilecek, farkında mıyız? Reyhanlı meselesi bile hafiften karambole gitti gidiyor.
 
Gelelim olana bitene. Genel kanıya göre, Gezi Parkı olayının ağaç meselesi, ülke genelindeki gerginliğin fitilini ateşleyen şey olmuş. Başbakan “Bu olayın arkasında muhalefet var, İstanbul’daki meselenin Ankara, İzmir, Eskişehir gibi şehirlerle ne ilgisi var?” diyeceğine, acaba “Tüm dünyayla ne ilgisi var?” diye düşünse daha mantıklı olmaz mı? Ayrıca, sırası mıydı şimdi yurtdışı gezisinin?
Bir dolu insan, umulmayacak şekilde, el ve ruh birliği içine girebildi. Dincisi, milliyetçisi, eğitimlisi, eğitimsizi, fanatik takım taraftarları, genci, yaşlısı, kadını, erkeği... Bu durum, tepede oturanları az buçuk düşündürmeli. Tabii ki, her eylemde olduğu gibi, kışkırtıcılar oldu. Olmaz mı? Yoksa biber gazları nasıl kullanılacak? Bu yılki Hrant’ı anma etkinliğinde bile olmadı mı? Şu ‘provokatör’ yerine de ‘kışkırtıcı’ kullanılsa ya, ‘provakatör’ deneceğine?
 
Askerle polis de defalarca karşı karşıya gelmiş. Ama Başbakanlık binasının korunması için askerden yardım istenmesi ironik. Bu arada, Muğla’da Jandarma Komutanı’nın başına polisin attığı biber gazı kapsülü gelmiş biliyor musunuz? Gözü zarar görmüş. Ah, kimler mağdur oldu, kimler... Ölen de var, söylenmez ki. Her şey yasak. Ya hafta boyunca vızır vızır çalışan sosyal medyada, Erdoğan’a “Ermeni piçi” diyenlere ne demeli. Demek ki ülke çapında birlik, beraberlik olabiliyor, Ermeniler hariç. Tabii, yorum yok.
 
Bu olay neye bağlanır? Meçhul. Sonuçta, polisin orantısız güç kullandığı kabul edildi, hatta bunlar saptanmış sözde, demek üç-beşinin canı yanacak, iş bitecek. Ama birilerinin de onlara karşı orantısız güç kullandığı saptanmış, duydunuz mu? Mesela Eskişehir’de bir kadın, gaz sıkan polisin üstüne balkondan kanepe fırlatmış. Kadın, orantısız güç kullandığı için gözaltına alınmış. Eylemciler de kanepeye gazi madalyası takmışlar. Nasıl?
Gülebilirsen gülersin.