BERCUHİ BERBERYAN

Bercuhi Berberyan

KAPLUMBAĞA

Eylem karşıtlığı

 

Biz her türlü eylemden çekiniriz. Sevmeyiz, karşıyız, korkarız. Eylemlerle ilgili geçmişimiz netamelidir çünkü. Eylemin adı, şekli ve nedeni ne olursa olsun, sonunda mutlaka canlar yanar. Ölümler olur, ekonomi sarsılır. İster “Kadına şiddete hayır” de, ister “Ağaçlarımızı kesmeyin” de, ister hayvan hakları için, ister haksız yargılanmalar, ölümler için diren. Ah, sonu yok ki... Karşılığı mutlaka şiddettir. İster bağır çağır, ister şarkı söyle, ister öylece dur, ister yürü, ister yat, ister soyun, ister giyin, istersen herkese çiçek ver; karşılığı mutlaka şiddettir. Her eylemin karşılığı şiddettir.

Herhalde o yüzden, “Yapmayın” ya da “Yeter artık” diyen bir kitlenin oluşması. Bir ‘eylem eğilimi’, bir de ‘eylem karşıtlığı’ var bu aralar. Ha, bir de ‘eylem çeşitlemesi’. Ki bunlar oldukça yaratıcı. Çileden çıkarak, fışkırtılan ‘ilaçlı’ sulara karşı çırılçıplak soyunan adamınki yaratıcı sayılmaz. O herhalde hain fışkırtmalar karşısında çaresizce oluşan, anlık bir fışkırmaydı. Bulaşıcı olmadı. Pek kimsenin cesaret edemeyeceği bir şeydi.

Bulaşıcı olanlar, durmak, oturmak, yatmak, yürümek, dönmek gibi eylem çeşitleri (Polisin, duran ‘halk’ı, ‘halk’a ait alanı işgal ettiği için dağıtması komikti.) Bikiniyle ortalıkta dans etmekse korkutucu, çünkü bakarsın bulaşır mulaşır da millet mayosunu giyip ortalığa dökülür. Ne olur o zaman namusumuz? Zaten o kadın turistti, kendi ülkesinde hiç de ayıp olmayan bir eylemi burada da yapabilir sandı. Hem ayrıca, uluslararası bir komplonun parçası bile olabilirdi. Çünkü zaten bütün eylemleri o komplocular başlattı. Faiz lobisinin kuklası onlar. Biz ilerlemeyelim diye, böyle olur olmaz zamanlarda eylem başlatıyorlar.

Artık bilemiyorum ki; masumca Gezi Parkı’na gidip ağaçları korumaya kalkan ‘apolitik’ gençlerimiz mi, sonradan oraya konuşlanan simitçiler, köfteciler, karpuzcular, mısırcılar, kestaneciler filan mı; eli sopalı sivil polisler mi; her olayda araya dalarak vurup kıran, yakıp yıkanlar mı, bu yurtdışı kaynaklı komplocular? Şimdi bunların hesabını mı yapacağız? Basarız biber gazını, iş biter.

O kadar çok kullandılar ki ellerindeki stok bitti sanmıştık, bitmemiş meğer. Ya da bu kadar infialden sonra artık insafa geldiler sanmıştık, gelmemişler meğer. Yalnızca fütursuzluktan sakınmışlar. Geçen Cumartesi, orantısız güç sonucu hayatını kaybedenleri anmak için ellerinde karanfillerle toplananları tazyikli suyla dağıttılar. Kendilerine verilen süreyi aşıp, o küçük “Lütfen dağılın” uyarısına kulak asmadıkları için ve karşılık olarak ‘orantısız’ karanfil kullandıkları için. Tam “Bu kez gaz sıkmadılar” dediydik ki, sonra ne oldu?

Ara sokaklara ve Beyoğlu’na doğru dağılanları kovaladılar ve biber gazını dayadılar. Alenen değil, sinsice. Duramıyorlar, o mereti kullanmadan duramıyorlar. Yahu, o iğrenç sıvıyla ‘dağıttığınız’ insanlar havaya mı uçacaktı? Ara sokaklardan başka nereye gideceklerdi? Ne diye kovalıyorsunuz? Önüne gelene insafsızca vuruyordu polis. Ben artık eminim, bundan özel bir zevk alan bir zümre yaratıldı. Bu böyle devam ederse, korkarım bir de biber gazı bağımlısı bir zümre yaratılacak. Bir ara Beyoğlu’nda başlamak üzere olan yangını da TOMA söndürmüş. İşe yaramış, gördünüz mü? Sahi, bu tazyikli sularla itfaiyeye yardım etseler ya bunlar.

Her neyse; trafiği engelledikleri için uygun bir müdahale yapıldığı sonucuna varıldı yine. Başbakan “Polise talimatı ben verdim. Sen yasaklı yerde toplanırsan, polis sana su da sıkar, biber gazı da” diyor ısrarla. Onların “bir kahramanlık destanı” yazdıklarını iddia ediyor ve de o sert, kaba, külhani üslubundan asla vazgeçmiyor. Bahçeli’nin kendisini ‘Teyyo Pehlivan’a benzetmesine verdiği cevapta, onların ağzıyla cevap vermeyeceğini ve bunun hesabının sandıkta sorulacağını söyledi ya... Arkasından da “Beni Teyyo Pehlivan’a benzetmiş, ‘ulan’ Teyyo Pehlivan sensin be! Çünkü girdiğin hiçbir müsabakadan sonuç alamadın” dedi. Vallahi de, billahi de, “ulan” dedi.

Bütün internet haberlerine baktım. Hepsinde de bu cümle var. Ama kimi “yahu” yazmış, kimi de hiçbir şey yazmamış. Ben ise son derece eminim, çünkü kulağımla duydum. Şimdi bir Başbakan karşılaştığı olay ne olursa olsun, itidalini kaybetmemeli, değil mi? Küfür de etmemeli. Yoksa halk verdiği kararları yargılarken bu tavrını göz ardı edebilir mi?

Tamam, tamam, susturdum kendimi. Ben bundan sonra çiçek böcek yazacağım.